"Ben bu yerde yaşa(ya)madım / yaşamaya doyamadım / vatanım hasret oldu / ey güzel Kırım ..."
Kırım türküleri büyük bir özlemi anlatır. Uzun bir sürgünün hasretin türküleridir bunlar. O acı hikâyeyi henüz kimse unutmadı. Kırım Türklerinin yaşadığı dram hala devam ediyor. 18.yy Osmanlı İmparatorluğu için, bir dönüm noktasıdır. Kırım'ın Ruslar tarafından işgal edilmesi, bu kadim Türk yurdunun üzerinde yaşayan Türk topluluklarının üzerine bir ateş gibi düşmüştür. Bu ateş, bütün ülkeyi kavurmuştu. Rus işgalinin başladığı 1784'ten sonra yaklaşık 500.000 kişi vatanlarından atılır. Arkasından, diğer sürgünler gelir. Çariçe Katerina'nın emriyle başlayan işgal ve acının Kırım toprağına düşmesi, Stalin'le ayrı bir vahşete dönüşür. Stalin, Kırım tarihinde ayrı bir gaddarlığın ve acının sembolüdür. Bu dönemde Kırım Türklerden "arındırılmış", Ruslaştırma politikası uygulanmıştır. Bir anlamda "Müslüman Kırım halkı soykırıma" tabi tutulmuştur.
Kırım'dan gelmek
Batılı dünyanın, Türk ve Müslüman halklara uygulanan soykırımları görmezden gelme alışkanlığının, neredeyse bir "geleneğe" dönüştüğünü belirtmeye bile gerek yoktur. Bu alışkanlık sadece biz Türklere karşı değil Batılı-beyaz-Hıristiyan olmayan bütün halklara karşı ezberlenmiş bir tutumdur.
21.yy.ın başındayız. Geçmişte Katerina ve Stalin'le Kırım'ı talan eden Ruslar, bugün de Kırımı yeniden işgal etmek, yeniden bütünüyle Ruslaştırmak için Sivastopol önünde gemileriyle, silahlarıyla gelip durmuşlardır. Sanırım şimdi, Batı açısından kolayca göz yumulmaması gereken bir durum söz konusudur.
Ukrayna halkının, Rusya'dan kurtulup bağımsızlığını kazanmasından sonra demokrasiye adım atmakta zorlandığı görülmektedir. Bütün eski Sovyet dünyasında olduğu gibi, otoriter eğilimler, totaliteryan zihniyet yapısı bu coğrafyada hâlâ yaşıyor ve bunun bedelini maalesef bu ülkelerin mazlum halkları ödemek zorunda kalmaktadır.
Şimdi Ukrayna'daki sorun, Rus yanlısı yönetimin çökmesinden sonra Moskova'nın Ukrayna'yı bölerek Kırım bölgesini kendisine bağlamak istemesi şeklinde ortaya çıkmıştır. Rusya, "Özerk Kırım Bölgesi"ni Ukrayna'dan ayırıp kendisi kontrol etmek istemektedir. Stalin sürgününden sonra, bu topraklara yerleştirilen yoğun Rus nüfusu, bugün bölgedeki demografik dengeyi Rusya lehine çevirmiştir.
"Yeni soğuk savaş"
Öte yandan, ülkenin toprak bütünlüğünün muhafaza edilmesi, Batı'nın, AB taraftarı olan Ukrayna'daki çoğunluğun eğilimlerini dikkate alıp almayacağı ise meselenin diğer bir yönüdür. Kırım Türklüğü'nün Stalin döneminde maruz kaldıklarından sonra, kendi topraklarında azınlık haline düşürülmüş olmaları büyük bir sorundur. Halen yaklaşık bir milyon Kırım Türkünün başka ülkelerde yaşıyor olması, yine yaklaşık 300.000 kadarının kendi topraklarında yeni bir Rus işgali tehdidiyle kalması, sadece biz Türkler için değil, bütün insanlık için yeni bir uluslararası barış ve adalet meselesidir.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun meseleye hemen sahip çıkarak, işi başından itibaren sıcak takibe alması önemlidir. Ukrayna'nın bütünlüğünü savunan bir politikanın başarılı olması için, Kırım Türklerinin varlığının önemini, hem AB'nin hem ABD'nin görmesi gerekir.
Rusya'nın yeni bir işgalci politikaya kaymasının ise, dünya barışı için yeniden bir "soğuk savaş" üretme ihtimali olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Rusya işgal yönünde bir adım attığı zaman, aynı zamanda yeni bir soğuk savaşın bedelini ödemeye kalkışmış olacaktır. Küresel süreçte dünya sisteminin çok kutuplu olma eğilimini hesaba katmayacak bu tür yeni kutuplaşmaların bütün küresel aktörleri etkileyecek bir krize dönüşmesi ihtimali de dikkate alınırsa meselenin bir çıkmaz yola gireceği söylenebilir. Bu kadar büyük acılar çekmiş Kırım Türkleri için ümit ederim ki, başta Türkiye'nin çabaları olmak üzere, uluslararası toplumun desteğiyle Ukrayna'da barış içinde bir çözüm bulunur. İnşallah Akyar'dan, Akmescit'ten Ankara'ya güzel haberler gelir.