“Hani şu yeni, yepyeni bir Türkiye kurduğumuz Kurtuluş Savaşı var ya, kutsadığımız savaş. Bedelli askerlik o zaman da vardı. Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldıktan kısa bir süre sonra 1920 yazında bir kısım mebuslar buna isyan ettiler. 2 Eylül 1920’de, Yunanlıların Batı Anadolu’da işgallerini genişlettikleri, Meclis’e karşı patlak veren ayaklanmalardan biri bastırılmadan diğerinin baş gösterdiği, Güneydoğu kentlerimizde işgalcilere karşı şehir halkının canını dişine takarak direndiği günlerde, Meclis’te bir kanın tasarısı görüşülmeye başlandı. Tasarıya göre yaşıtları silâhaltında olan gayrimüslimler gibi İslamlardan da seferberlik süresince ilk altı ay içinde 200 lira, bir tüfek ve 100 fişek verenler askerlik yapmayacaklardı. Daha sonraki altı ay içinde 200 lira daha alınacaktı, Milletvekili maaşları 100 liraydı. Bunun 30 lirası da cephe için kesiliyordu. Eğer alabiliyorsa bir memurun ortalama aylığı 15-30 lira arasında değişiyordu.
Yeni kurulmakta olan devletin en itibar ettiği ideoloji halkçılıktı. Çünkü halkın gönüllü ve açık desteği olmaksızın istilacıların yurt topraklarından sürülüp çıkarılması mümkün görülmüyordu. Zenginleri para karşılığı askerlikten muaf tutan böyle bir anlayış karşısında Mehmetçikleri gayrete getirmek zorlaşırdı. ‘Zenginlerin canı can da bizimkisi patlıcan mı?’ diyebilirlerdi. Bursa’nın savunulmadan Yunan ordusuna teslim edilmesi karşısında bazı mebuslar, bunu zenginlerin askerlik yapmamasına askerlerin tepkisine bağlıyorlar çare olarak ‘iktidarı halka verelim’ diyorlardı. Halk Zümresine mensup mebuslar da bir an önce devletin ideolojisinin ilan edilmesini istiyorlardı. Neydi bu ideoloji? Osmanlıcılık mı? Türkçülük mü? Liberalizm mi? Kapitalizm mi? Tabii onlar devletin aşağı yukarı sosyalizm anlamına gelen halkçı olmasını istiyorlardı.
Hükümet işte bu günlerde (13 Eylül 1920) ‘Halkçılık Beyannamesi’ni Meclis’e sundu. ‘İşte benim ideolojim budur’ dedi. Bu Beyanname enine boyuna görüşüldü ve bundan 1921 Anayasası oluştu. Altı Ok’un ilk oku halkçılık, o günlerden kalan bir ‘hatıra’dır.
Hükümetin yarı resmî yayın organı Hâkimiyeti Milliye, bedelli askerlik için 27 Ekim 1920 tarihli sayısında şöyle yazdı:
‘Paralı bedel kanunu çıkarmak, zenginler yaşasın, fakirler gebersin demektir. Herkesin görevi cepheye gitmektir.’
Tasarıya karşı olan mebuslar, 1 Kasım 1920 günü konunun kaldığı yerden görüşülmeye devam edilmesini, maddelere geçilmesini engellediler. Tasarıya ret ve kabul oyu verenlerin sayısı birbirine yakındı. 63 mebus bedelliyi uygun görüyor, 51’i reddediyordu. Halk Zümresi’ne mensup bazı mebuslar, sonuca kızıp Meclis genel kurulunu terk ettiler. Sonra görüşmelerin devam etmesini engellemek için içeriye girip sıra kapaklarını vurmaya ve gürültü yapmaya başladılar.
Bu o zamanlar çok nazik bir konu idi ve görüşülmesi bir türlü tamamlanamıyordu. Temmuz 1921 ortalarında yasa tasarısı hâlâ Meclis’te görüşülüyordu.
Bedelli askerliği savunanlara kızabilirsiniz. Fakat bir de onların gerekçesine bakalım: Meclis kürsüsünden diyorlardı ki: ‘Ne yaparsak yapalım ağa ve eşraf çocuklarına askerlik yaptırmak mümkün değildir. Bunlar askere alınsalar bile bir yolunu bulup cepheden tüyerler. Rapor alırlar, işlerinin başına dönerler. İyisi mi biz bunlardan bedel alalım. Bununla silah ve teçhizat ihtiyacımızı giderelim, yoksa bunlardan da mahrum kalırız.” (1)
O Mecliste bir Oltu Mebusu vardı: Yasin Haşimoğlu. O’nun bir askerlik öyküsü var ki onu buraya yazmasak olmaz. O yılın 1918 yılı Ekim ayında Mondros Mütarekesi imzalanıyor, bu mütareke hükmünce, ordumuz 93 Harbi sınırlarına çekilecek. Çekiliyor ve harbin galibi İngilizler geliyorlar Oltu'nun bağlı olduğu Kars'a. Ermenilere verecekler oraları. Karslılar “Cenubi-Garbi Kafkas Cumhuriyeti Hükümeti”ni kuruyorlar. Buna bağlı olarak Oltu'da da “Şura Hükümeti” kuruluyor, başında Yasin Bey'in ağabeyi Yusuf Ziya Bey. Yasin Bey de Kars'a gidiyor bir askeri birliğin başında, Kars Kalesi'nde bir tabyada komutan. İngilizler dediklerini kabul ettiremeyince Kars'ı işgal ediyorlar, Cenubi Garbi Kafkas Cumhuriyeti Hükümetini dağıtıyorlar ve yetkililerini Malta'ya sürgüne yolluyorlar. Haşimoğlu, askerini bu badireden kurtarıp Oltu'ya dönüyor. Oltu'ya sokmuyorlar Ermenileri. Son Osmanlı Mebusan Meclisi'ne Oltu Mebusu olarak seçilir Yasin Bey, fakat gidemez, o Meclisin dağıtıldığı haberi gelir, Ankara'ya gider, yeni Meclise. 25 yaşındadır. 23 Nisan 1920 tarihine yetişememiştir, 19 Mayıs 1920'de Meclise takdim edilir, yaptığı konuşma gözyaşları ve alkışlarla karşılanır. Mebusluğu bitince Oltu'ya döner Haşimoğlu. “Askerlik yapmamışsın, gel” derler, gider, Kars'ta komutanlık yaptığı tabyada er olarak askerlik yapar. Sonra memuriyetler, ticaret, siyaset... Ama hep ülkesi, hep Türklüğü... Birinci Meclisin üyelerine maaş bağlanmasına bile karşı çıkar, "Milletin boynuna yük etmeyin" diyerek.1986 yılında uçmağa vardı Yasin Haşimoğlu. Rahmetli Hasan Pulur'un yazdığı son derece çarpıcı bir anıyı aktarırsak, onun Türklüğe ve Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlılığının derecesini bir kez daha vurgulamış oluruz: Oğlu Dinç, babasının Mustafa Kemal imzalı İstiklal Madalyası cüzdanının arasında, dörde katlanmış askerlik terhis belgesini bulur. Altına el yazısıyla şunları yazmıştır: “Ben Millî Mücadele'de mebusluk yaptıktan sonra, bir de komutanlık yaptığım yerde, memleketime er olarak hizmet ettim. Hayatta en çok gurur duyduğum vesika budur."
Evet, bedelli askerlik Cumhuriyet döneminde de bir süre devam etti, sonra kaldırıldı. Benim çocukluk ve gençlik yıllarımda yoktu. Yedek subaylık yaptığım 1976-77 yıllarında da yoktu. Sonra liberal-kapitalizm ülkeye egemen olunca yeniden arz-ı endam etti. Bugün de var.
Ve bugün bir Yasin Haşimoğlu’muz yoktur ne yazık ki… Olmasını, çok olmasını dileyelim.
1) Zeki Saruhan- https://www.odatv4.com/guncel/-zenginler-yasasin-yoksullar-gebersin-demektir-0312141200-68128