Daha önceki yazımda yayınladığım arşiv belgesi bu olayın iç yüzünü ortaya koyması açısından çok önemli ve ilk defa gün yüzüne çıkan bir belgedir.
Daha önceki yazımda yayınladığım arşiv belgesi bu olayın iç yüzünü ortaya koyması açısından çok önemli ve ilk defa gün yüzüne çıkan bir belgedir.
Zira bu hususta yazılan yazıların çoğu belgesiz, objektiflikten uzak, resmi tarih denilen ve bir takım tabular dolayısıyla gerçeği yansıtmaktan uzak bilgilerle yazılmaktadır.
Bu olayın muhatabı olan Şeyh Eşref’in yakınlarından ve yaşadığı nahiyenin ahalisinden günümüze intikal eden torunları diyebileceğimiz kimseler de olayın aslını anlatma ve araştırma konusunda hep çekingen davranmışlardır.
Bu çekingenliğin sebebini ise anlamak zor olmasa gerek.
Peki 1919 yılında Hart’ta ne olmuştur?
Elimizdeki kaynaklar ve arşiv belgelerini de dikkate alarak 1919 yılı Aralık ayında Hart (Aydıntepe) nahiye merkezinde cereyan eden ve devletin resmi arşiv kayıtlarına giren tahkikat raporunda anlatılan olayı daha anlaşılır bir dille ifade etmek gerektiği kanaatindeyim. Zira belge dil ve üslubu dolayısıyla rahat anlaşılmayabilir.
Bilindiği üzere uzun yıllardan beri Anadolu’nun birçok yerinde insanların dini ve manevi eğitimlerini üstlenmiş birçok tarikat ve dergâh olagelmiştir. İşte bu dergâhlardan biri de ilmi yönü ve ufku tartışmalı biri olduğu anlaşılan Şeyh Eşref adlı bir dini önder veya ondan önce isimleri öne çıkmayan zevat etrafından Hart nahiyesi merkezinde oluşturulmuş bir dergâhtır. Aslında bu ailenin şimdiki kuşaklarından edindiğimiz şifahi bilgilere göre bu dergâhın asıl önderi İlyas Efendi adında ilmi yönü çok daha mükemmel olan bir zattır. Bu olayda Şeyh Eşref adının öne çıkmış olmasının sebebi ve mahiyetini bilemiyoruz. Ayrıca İlyas Efendi’nin bu olay sırasında hayatta olup olmadığı hakkında malumatımız yoktur.
Dönemin şartları içerisinde Şeyh Eşref’in ilmi yönü tartışmalı olsa da bu dergâhın civar halkı üzerinde etkisi olduğu anlaşılmaktadır. Şeyh Eşref zaman zaman cezbe halinde herkesin anlamayacağı tarz ve mahiyette bir takım sözler sarf ettiği söylenmektedir. Belgelere yansıyan söylentilere göre Şeyh Eşref’in bu söylemlerinde Ehl-i Sünnet dışına çıkarak Şiiliği övücü sözler söylediği dedikodusu yapılmaktadır. Bunun gerçek olduğuna dair kesin bir bilgi mevcut değildir.
Bu iddiayı dile getiren 11 Kanun-i Evvel 1335/ 11 Aralık 1919 tarihli Erzurum Valisi’nin Dahiliye Nezareti’ne gönderdiği şifre telgrafında anlatılanlar özellikle Jandarmanın dile getirdiği dedikodulara dayandığı anlaşılmaktadır.
Bu olaydan yaklaşık yedi yıl önce Hart nahiyesinde Şeyh Eşref etrafından bir cemiyet teşkil edildiği yolunda Emniyet-i Umumiye tarafından yazılmış bir istihbarat bilgisin arşiv kayıtlarında mevcuttur. Bu da bu tür oluşumların birileri tarafından takibe alınmış olduğunu göstermektedir.
Olayın gerçek yönünü dile getiren tahkikat raporundan da anlaşılacağı üzere ilmi ve zeka seviyesi pek de yüksek olmayan ve zaman zaman meczupvari şeyler dile getiren Şeyh Eşref’in etrafında ahalinin toplanması, nahiye merkezinde bulunan Jandarma Karakol Kumandanı ile Şeyh Eşref arasında sürtüşmeye sebep olmaktadır. Bu sürtüşmenin sonucu olarak Şeyh Eşref’i idarecilerin gözünde küçük düşürücü bir takım dedikodular ortaya atmış olması ihtimal dahilindedir. Şiilik propagandası, yeni mezhep icat etme gibi bu havali için mantıktan uzak iddialar halk arasında doğrulanmamış ve inandırıcı bulunmamıştır.
Zira yukarıda zikredilen telgraflardan da anlaşılacağı gibi jandarmanın Şeyh ve müritlerine karşı yaymaya çalıştığı dedikodular ve uyguladığı tavizkâr davranışları dine hakaret kabul etmiş, bu tavırlar dolayısıyla jandarmaya karşı Şeyh Eşref’in yanında yer almıştır.
Hart’ta yaşayan Şeyh Eşref’in anlaşılmaz bazı söz ve davranışları olduğu söylense de Hart vakası diye bilinen olay nahiye karakolunda bulunan Jandarma Kumandanınınşeyh ve müritlerini sürekli taciz etmesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Rivayetlere göre Nahiye Karakol Komutanı, şeyh ve müritlerini sürekli rahatsız etmektedir. Öyle ki jandarmalar bazı akşamları şeyhin namazgah olarak kullandığı bahçede içki içip işret alemi yapmakta oldukları zikredilmektedir.
İşte bu tacizlerden biri de bir düğün sırasında meydana geliyor. Nahiyedeki bir düğün esnasında jandarmalar şeyhin dergâhı önüne davulcu getirip davul zurna çaldırmaya başlarlar. Hatta bazıları hoca kıyafeti giyerek şeyhle alay edip içki içer, nahoş söz ve hakaretlerde bulunurlar. Bunun üzerine şeyh ve müritleri nehy-i ani’lmünker yani kötülüğü engelleme babında sözle müdahale etmek isteseler de jandarmaların fili tecavüzatına maruz kalırlar. Bunu duyan köy ahalisi ve müritleri ile jandarma arasında kavga başlar. Karakol komutanı bunun üzerine Bayburt’tan askeri yardım ister. Bayburt’tan gönderilen müfreze olayı yatıştıramaz. Bu arada şeyhin civar köylerdeki müritleri de buraya toplanırlar. Hatta bu civara yakın olan Sürmene ve havalisindeki sevenleri olaydan haberdar olunca silahlanarak Hart’a gelirler.
Bayburt’tan gelen devlet görevlileri şeyhle görüşmek ve meseleyi müzakere yoluyla halletmek için anlaşırlar. Bu arada köye getirilen jandarma müfrezesi silahlarını bırakarak köyde misafir edilirler. Ancak kendisini bilmez birkaç jandarmanın müritlerle tartışıp üzerlerine saldırmasıyla işler iyice karışır. Şeyh ve müritleri cinnet derecesine gelir. Jandarmaları ve tahkikat için oraya giden görevlileri rehin alırlar. Silahını bırakarak misafir edilmiş olan askerlerin silahları müritler tarafından toplanıp zapt edilir. Silahların geri alınmak istenmesi sırasında birkaç asker şehit düşer. Bu vahim hal üzerine Sürmene civarından şeyhe destek için başka guruplar da buraya gelirler Tabii Sürmene civarından gelen silahlı müritlerin içine o dönemin başıboş bazı silahlı çetelerinin de karışmış olduğunu ve olayı daha da büyüttüklerini de burada zikretmek gerekir.
Anlaşılan o ki şeyhin etrafındakiler kendilerine zarar verilmeden olayı çözmek için ellerindeki rehineleri kullanmak istemektedirler. Askeri cenah ise sivil görevlilerin müzakere ve af yoluyla meseleyi halletme çabalarına aldırış etmezler. Şeyh ve avenesiyle müzakere yolunu bırakıp Kazım Karabekir’in emriyle Erzurum’dan bir topçu birliği Hart’a sevk edilir. Bu topçu birliğinin yaptığı harekât sonucu Şeyh Eşref, ailesi ve müritleriyle birlikte telef edilir. Daha sonra Hart ve Sürmene civarındaki bütün müritleri takibata alınır. Dergâhı dağıtılır. Geride sağ kalan tüm akraba ve müritleri toplatılarak sürgün edilirler.
Daha önce de belirttiğimiz üzere Osmanlı Arşivinde bulunan şifre telgraf şeklindeki tahkikat raporunda tahkikat heyeti, olayı son derece açıklıkla anlatmakta ve olayın af ve sulh yoluyla çözümünün daha akıllıca olacağını telkin ve tavsiye etmiş olduğunu belirtmektedir. Buna rağmen daha sonraki yazışmalardan anlaşılacağı üzere olayı silahla ve topyekûn imha yoluyla çözme taraftarı olanlar bu heyetin raporunu dikkate almamışlardır.
Hiçbir siyasi amacı olmadığı bu raporda da açıkça belirlenmiş olan sıradan bir meczup şeyh ve müritlerinin jandarma komutanı tarafından tahrik ve taciz edilmesi sonucu çıkarılmış olan bu olayın çözümü için akılcı yol yerine yine silah ve askeri güç kullanılarak top yekûn imha yoluna gidildiği görülmektedir. Şeyh Eşref olayının, kendi ahalisi üzerine -moda tabiriyle- orantısız askeri güç kullanarak suçu sabit olmamış insanları suçlu-suçsuz ayırt etmeyip hatta kadın, çoluk çocuk demeyip topyekûn imha etme zihniyetinin ürünü bir olay olduğu gerçeğini görmekteyiz.
***
Bu arada sivil idarenin telkin ve tavsiyelerini göz ardı ederek olayı ağır makinalı silah ve toplar kullanarak topyekûn imha yoluyla çözmeyi seçenlerin başında bulunan o zamanın İttihat ve Terakkici paşalarından olan Kazım Karabekir Paşa’nın bu olayla ilgili olarak hatıratında anlattığı şeyler de son derece ilginç ve ibret vericidir. Topçu birliğinin, ağır toplarla açtırdığı ateş sonunda Şeyh Eşref ve ailesiyle müritlerinin telef edilmesi anını anlatırken aldığı zevki adeta resmederek dile getirmektedir.
Bu tavrı bu gün lanetleyen, deşifre eden ve hatta devlet adına bundan özür dileyenlerin var olması bu yanlışlıkların bir daha yapılmaması için ümit vericidir.
***
Hem şifahi bilgiler, hem yazılı hatıratlarda nakledilenler ve hem de arşiv belgeleri göz önüne alındığında Hart Vakası ve Şeyh Eşref olayı için şunu söylemek mümkündür:
Bu olay, ilmi ve akli yeteneğinin kifayetsizliğine rağmen sivil halkın teveccühünü kazanmış ve bölgedeki ahali üzerinde maneviyat önderi olarak önemli bir tesiri olduğu anlaşılan, kendi halinde aciz ve zaman zaman meczupvari söz ve hareketleri görülen, siyasi bir amacı olmayan Şeyh Eşref adlı bir din adamının; nahiyedeki karakol komutanı ve askerleri tarafından sürekli olarak tacizi ve tahriki ile meydana getirilmiş olan bir asayiş olayı üzerine; meselenin müzakere yoluyla halli için çalışan diğer devlet görevlilerinin çözüm önerilerine kulak asılmayıp, askeri güç kullanılarak ortadan kaldırılmasından ibaret bir olaydır. Bu günkü tabiriyle tam bir yargısız infazdır.
Zamanın hakim siyasi anlayışını da göz önünde bulunduracak olursak İttihat ve Terakki zihniyetinin bu ve benzeri bir takım olaylarla kendi anlayışına karşı tehlike olarak gördüğü unsurları bu bahaneyle yok etme ve bir nevi alan temizleme girişimi olarak da değerlendirilebilir.
Bunun dışında anlatılmış ve yazılmış bilgiler resmi tarihin kendini zorla kabul ettirme ve İttihat-Terakki zihniyetini aklama çabalarından başka bir şey değildir. Bu olayın sıradan bir asayiş olayı olmaktan çıkarak özellikle askeri kanadın Sürmene havalisi eşkiyasını da bahane ederek topyekûn imha yoluyla işin halli yolunu seçmesi ve bir nevi alan temizleme harekâtı yapılmasının sebepleri ayrı bir araştırma ve yazı konusudur.
Yine bu olayı değerlendirirken Erzurum Kongresi ve öncesinde yapılmış olan, Anadolu’nun işgalden kurtarılması için en önemli toplantı olduğu halde pek gündeme getirilmeyen Trabzon Kongresi ve bu kongre delegelerinin Erzurum Kongresi'nde ortaya koydukları tavırları da dikkate almak gerekecektir.
Haziran 2012