Rıfat Ilgaz’ın yazdığı ve onun gözüyle sınıfa indirgenmiş bir Türkiye panoramasıdır, Hababam Sınıfı... 1950 yılı itibariyle haftalık öykü halinde ‘Dolmuş Dergisi’nde yayınlanan bu eser; daha sonra 1957 yılına gelindiğinde kitaplaşmıştır. Kısa zamanda geniş kitleler tarafından çok beğeni toplamış, 1966 yılında tiyatroya uyarlanmış, ardından Beyoğlu Küçük Sahne’de, ilk kez profesyonel yönetmen-oyuncu kadrosuyla sahneye konmuştur.

Rıfat Ilgaz’ın yazdığı ve onun gözüyle sınıfa indirgenmiş bir Türkiye panoramasıdır, Hababam Sınıfı... 1950 yılı itibariyle haftalık öykü halinde ‘Dolmuş Dergisi’nde yayınlanan bu eser; daha sonra 1957 yılına gelindiğinde kitaplaşmıştır. Kısa zamanda geniş kitleler tarafından çok beğeni toplamış, 1966 yılında tiyatroya uyarlanmış, ardından Beyoğlu Küçük Sahne’de, ilk kez profesyonel yönetmen-oyuncu kadrosuyla sahneye konmuştur.



Hababam Sınıfı; o yıllarda en az İstanbul sahneleri kadar çağdaş olan Bayburt sahnelerinde de yerini almıştır.



1967 yılında askerlik dönüşü benim de içinde bulunduğum Bayburt Folklor Derneği, 21 Şubat Kurtuluş törenlerinde gece düzenlemekle görevlendirilmişti. Arkadaşlarla bir araya gelerek hangi oyunu sahneleyeceğimizi düşündük.



Jandarma tiyatrosunda Salih Kalyon’la oynadığım bir oyun olan Hababam Sınıfı’nı teklif ettim. (Fakat teklif ederken bu oyunu daha önce oynadığımı açıklamadım.)



O yıllarda Bayburt’ta yedek subaylığını yapan ve daha sonra (Emekli olup, olmadığını bilmiyorum) Tokyo, Bükreş gibi başkentlerin büyükelçiliğini yapan Yaman Başkut da kadroya katıldı.



*



Yaman Başkut; Tiyatro yazarı Cevat Fehmi Başkut’un oğlu ve aynı zamanda Devlet Tiyatroları Baş Dekoratörü Acar Başkut’un kardeşidir.



*



Şimdiki zamanda değişik birçok versiyonuyla sinema filmi yapılan oyunun, Rıfat Ilgaz tarafından yazılmış gerçek metniyle provalara başladık.



Edebiyat öğretmeni Piyale İhsan rolünde Orhan Ardahan...Yaman Başkut’un yönettiği oyuncu kadrosu sırasıyla;



Orhan Ardahan: Edebiyat öğretmeni (Piyale İhsan) ve Yönetmen Yardımcısı

Mithat Müftüoğlu: Okul Müdürü (Kel Mahmut)

Ali Kondolot: Sınıf mümessili (Tulum Hayri)

Ahmet Gürbüz: Okulun sahibi, (Muharrem Bey)

Necdet Alp: Öğrenci (Kalem Şakir)

Kenan Abdullahoğlu: Öğrenci (Refüze Ekrem)

Nail Mangan: Öğrenci (Sidikli Turan)

Hikmet Cilara: Öğrenci (İnek Şaban)



…olmak üzere düzenli bir şekilde; önce okuma, sonra mizansen derken oyun olgunlaşmaya başladı.



Jandarma tiyatrosunda aynı rolü oynadığım için provalarda daha çok arkadaşları çalıştırıyordum. Kadromuzda ben ve Ali Kondolot haricinde başka sahne tecrübesi olan yok… Çoğu üniversite öğrencisi…



Nihayet provalar tamamlandı.



21 Şubat 1967 akşamı Çoruh Sineması’nda perdemizi açtık. Herkes sanki kendi hayatını oynuyor… Zaten bütün öğrenciler hababam sınıflarından geçmiş ve hayata atılmışlardır. Seyircinin de hababam sınıfı olmuştur… Bu yüzden oyunu onlarla birlikte oynuyoruz adeta…



*



Mahalle arkadaşım Baha Erbay, benim bu işlere girmeme çok kızardı. Çünkü bunlar olmasa akşamlarımız beraber geçecek, bir-iki bir şeyler atıştıracağız. Oysa bu kurtuluş akşamında o seyircilerin arasında, ben ise sahnedeyim.



*



Sınıfa, ezberlemeleri için Ahmet Haşim’in “O Belde” adlı şiirini ödev olarak vermişim. İmtihan günü sınıftayız… Tulum Hayri’nin (Ali Kondolot) kocaman harflerle yazılı “O Belde” şiirini astığı kürsünün önüne oturmuş, numara sırasına göre herkesi okutuyorum. Hiç takılan yok… İnek Şaban dahi 10 alıyor, seyirci katıla-katıla gülüyor. Ben iri camlı gözlüklerimle olup biteni göremiyor, çok başarılı bir edebiyat öğretmeni edasıyla öğrencilerimi övüyorum… Öğrencilerimden duyduğum gururu ifade ederken gözyaşlarımı tutamıyorum… Biraz önce katıla-katıla gülen seyirciden çıt çıkmıyor… Bu sahne 4. perdenin sonudur… Önümden perde geçerken salonun ayakta alkışladığını hissediyorum.



Mithat, Ali, Orhan, Nail, Kenan, Necdet, Hikmet, Ahmet, el ele tutuşmuş yeniden açılan perdenin ardından seyirciyi selamlıyoruz. Ön sıralarda Baha Erbay’ı gördüm, gözleri yaşlı… Oyundan sonra buluştuğumuzda Bayburt tabiri ile,



- “Vola ….’yenin uşağı, elemi oynanur, beni de ağlattın…” dediğini hatırlıyorum.



Ertesi gün Yaman Başkut’la oyunun kritiğini yaparken bana kırıldığını, zira onu aldattığımı, böyle başarılı bir oyuncu-yönetmene ancak asistan olabileceğini söyledi.



Daha sonraki günlerde, ısrarla Ankara’ya gelmemi ve Devlet Tiyatrosu'nda baş dekoratör olan abisi Acar Başkut’la çalışmamı (çünkü oynadığım bütün oyunların dekorunu ben yapıyordum) bu vesileyle Devlet Tiyatrosu'nda rahatlıkla oyun oynayabileceğimi söylerdi.



1967 sonlarına doğru Ankara’ya gittim. Yaman beyle buluştuk ama -Terzi İbrahim’in oğlu “artiz” olmuş derler ayıp olur- düşüncesi içimi kemiriyordu… Tam da bugünlerin moda deyimi 'mahalle baskısı’nı 42 yıl önce yaşadım ve hayatımı başka bir yöne çevirdim.



Kısacası “hababam devam” diyemedim ve profesyonel tiyatro perdesini o gün kapadım… PERDE…

- - - -