Yarım asrı aşan bir süreç içerisinde Bayburt’un kültür ve sanat hayatında amatörce; oyuncu, folklorcu, dekoratör ve yönetmen olarak görev aldım. Bayburt Folklor Derneği Başkanlığı yaptığım sırada yüzlerce folklorcu ve amatör tiyatrocuların idarecisi oldum. Benim bu birikimimi bilen Bayburt Postası yöneticilerinin isteği üzerine 55 yıllık hatıratımı; özellikle tiyatro bahsini “Eski Perdeler” başlığı altında günümüze aktarmak üzere bir başlangıç yapıyorum.
Yarım asrı aşan bir süreç içerisinde Bayburt’un kültür ve sanat hayatında amatörce; oyuncu, folklorcu, dekoratör ve yönetmen olarak görev aldım. Bayburt Folklor Derneği Başkanlığı yaptığım sırada yüzlerce folklorcu ve amatör tiyatrocuların idarecisi oldum. Benim bu birikimimi bilen Bayburt Postası yöneticilerinin isteği üzerine 55 yıllık hatıratımı; özellikle tiyatro bahsini “Eski Perdeler” başlığı altında günümüze aktarmak üzere bir başlangıç yapıyorum.
Seyrettiğim, birlikte oynadığım, gerek rahmetli olmuş büyüklerim gerekse (Allah uzun ömür versin) halen aramızda olan arkadaşlarımızın inanılmaz oyunculuklarından söz etmek ve o yıllardan geriye kalan Bayburt’un kültür ve sanat hayatını bugüne taşımak istiyorum.
Yazı dizisi olarak her hafta bir oyundan, oyun içerisinde yaşlı genç oyunculardan geçmişin repliklerini okuyacaksınız. O replikler, Bayburt sahnelerinde söylendiği zaman İstanbul sahneleri ile birlikte çağdaştı. Hepsi güncel oyun ve güncel sözcüklerdi...
1954 yılından itibaren; Meşhed-i Kamber, Paydos, Buzlar Çözülmeden, Müfettiş, Alparslan, Kamp 17, Harput’ta Bir Amerikalı, Cimri, Kafa Tamircisi, Akıl Taciri, Ermiş Mehmet, Yaşadığımız Şehir, Duvarların Ötesi, Hababam Sınıfı, On Küçük Zenci, Molla Çinari, Prof. Dr. Abuziddin ve Diyet gibi aklıma gelen bu oyunların Bayburt sahnelerinde estiği yılları tüm ayrıntılarıyla yazmaya gayret edeceğim.
Babam Rahmetli Hacı İbrahim Ardahan, terzi olmasına rağmen 50’li yıllarda İstanbul’da meddahların yaptığını Bayburt’ta uzun kış gecelerine taşırdı. Özellikle Ramazan gecelerinde 'Karabeyin Kahvesi'nde ve 'Yahyanın Kahvesi'nde (tabirler aynen böyledir) seküye çıkıp zaman zaman omzundaki mendille alnındaki teri silerek, o güzel sesiyle 'siyret' okurdu. Bazen Hz. Ali, bazen Hz. Hamza hikâyelerini cengaverleri edasıyla yaşar, hisseder ve oynardı.
Onu coşkuyla dinleyen halkın arasında ben de bulunur, babama özenirdim. Belki bir öykünme yada irsiyetten olacak, çocukken kendimi sahnede buldum.
İlk seyrettiğim oyun; büyük usta Fikret Özeler’in 1954 yılında 21 Şubat Akşamı “Ar Sineması”nda oynadığı “Meşhed-i Kamber” oyunu idi.
İlk oynadığım oyun da Meşhed-i Kamber oldu.
Eski perdeleri haftaya açmak üzere… PERDE…