Direncin kaynağı istenç ve inançtır. İstenç (irade), murat etmek, dilemek, bunu ortaya koymak demek… İnanç bundan sonrası, istenç inanca dönüşünce süreklilik kazanır, ülküleşir, kutsallaşır da kimi zaman.

“Direnç neden gerekir?” sorusu, yerinde ve gerekli bir sorudur. Direnç, başarının olmazsa olmazı, hedefin gidiş yolu, boyun eğdirmenin tek koşuludur.

Direncin bilinçle de yakın ilgisi var. Bilinçle donatılmış bir direnç, kaygı uyandırmaz, saygı uyandırır, hak verdirir, yandaş kazandırır.

Direnç bir savaşımı gerektirir, bu savaşım uzun, yorucu, gerilimli ve çileli de olabilir. İşte bütün bu süreçler geçildikten sonra varılan sonuç çoğu kez erince ve sevince vardırır insanı. Bu erinç emekle elde edildiği için, bu sevinçse muştulu ve coşkulu olduğu için değerlidirler.

E peki direnç hep böyle mutlu sonlar mı getirir? Düşyıkımı, mutsuzluk, kesin yenilgi durumları yok mudur bu işin ucunda? Vardır. Vardır da bunu kesin bir son gibi kabullenmek doğru değildir; böylesi durumlar yeni dirençlere, bilenmelere, ders çıkarmalara, hata gidermelere hazırlık dönemleri olmalıdırlar. Direnmeler; kesikliklere, ilenmelere, sonuçsuzluklara uğrasa da sürmeli, sürdürülmelidir.

Yani sonuçlardan çok, başlangıçlara bakılmalı.

Doğru zihinsel hazırlık, doğru verilerle doğru bilgilenme, doğru zaman ve doğru yerde, doğru kimselerle yapılan bir başlangıcın sonucunun hüsran olma ihtimali pek azdır.

Bundan dolayı “Ben sonuca bakarım. Sonuç ve sonuç?” sorusu, doğru bir soru gibi görünse de, çözümleyici, sorun giderici bir soru değildir. Sonuçlara takılı ve bakılı kalmak, sonuçlar üzerinden yargılama ve suçlama yapmak gereksizdir. Elbette bir sorumluluk varsa, bu sorumluluk ilgililerine yüklenilmeli, ancak aslolan başlangıçlara müdahil olabilmektir; düşünceler, öneriler, yol göstermeler o aşamada yapılmalı, geçmiş deneyimler ve öyküler o evrede anlatılıp paylaşılmalı.

Sonuçlar amacın tersine gerçekleşmişse, yeni başlangıçlara bu sonuçlar veri, ders, hatta temel olarak alınmalı, başarısızlık nedenleri giderildikten sonra “Hadi bakalım” denmelidir.

Hadi bakalım öyleyse, iki de özdeyiş paylaşalım bu bağlamda:

“Başarısızlık ecel değil öğretmendir; başarısızlık yenilgi değil, gecikmedir; çıkmaz sokak değil dönemeçtir.” William Word

“Geçmişteki başarısız sonuçlara takılıp kalmayın. Eğer bizi yaratan sürekli geçmişimize bakarak yaşamamızı isteseydi, gözlerimiz ensemizde olurdu! Geçmişteki başarısızlıklarımız sürekli gözümüzün önünde tutmak isteseydi, şakaklarımıza dikiz aynası koyardı! Geçmişteki başarısızlıklarınızı ne unutun ne de büyütün. Geçmişin kötü izlerinin geleceğinizi şekillendirmesine izin vermeyin.” Mümin Sekman

Sonuç ve başlangıç yanında; işin icra aşaması da önemlidir elbette… Neyin, ne kadar özen ve dikkatle, bilgiyle, ilgiyle, aşkla, coşkuyla yapıldığını/yaptığınızı izlemez, denetlemezseniz, işler aksar, kör-topal, hababam usulü gider.

Ve iyimser olmak, umutlu olmak, moralli olmak, isteklendirici olmak, sonucun başarılı olacağına inanmak ve inandırmak gerek. Bozguncularla, kara tablo çizicilerle, dedikodu ve mazeret üretenlerle, ekip bilincine inanmayıp hatta ihanet edenlerle yola gidilemez, yoldan çıkılır gidilse de, yolda kalınır ya da…