Bir bilimsel yapıt, yazarı: Prof. Dr. Çetin Yetkin… Çetin Yetkin deyince bir duracaksınız, çekirdekten yetişme bir hukuk adamı öncelikle, eski bir savcı, sonra doktora yapıyor ve bilim yolunda başarılı bir yürüyüş... Değerli-eşsiz eserler art arda geliyor. Yetkin Hoca'dan "Adalet Hiç Var Olmadı/Adalet Kavramı Üzerine Kötümser Bir Deneme" adlı önemli bir eseri de var.

Evet kötümser bir deneme, iyimser olmak için ne tarihsel bir neden var ne de güncel neden. Kol gezmiş, gezmekte adaletsizlikler... Öncelikle bakış ve yaklaşım ters ve yanlış, adaleti mülkiyetle ilişkilendiren bir dolu düşünür ve filozof var (Cicero, Locke, Aquinas, Immanuel Kant, David Home gibi). Mülkiyetin korunmasını adalet olarak niteliyorlar, mülkiyeti temel insan haklarından sayıyorlar, hatta devleti mülkiyet konusunda görevli sayıyorlar. Mülkiyet gerekirse zorla ve de devlet eliyle korunursa düzen ve adalet sağlanacak. E peki ya mülksüzler? Bunun yanıtı yok.

Ve dinler... Adalet'e "ilahi" sıfatı da eklemişler, yani Tanrısal adalet. Eklemişler ya sıra uygulamaya geldiğinde deyim yerindeyse çuvallamışlar. Söz gelimi İslam... Evet adalete dair çok sayıda ayet ve hadis var, Hazreti Ömer’e dair anlatılan çok sayıda anekdot var ama bunların yüzyıllar boyunca hükme ve uygulamaya dönüştürülmesinde eşitlik ve adalet olamamış. Bugün de yok. Sözgelimi 16 yıldır ülkemizde İslamcılar iktidardalar ama adalet değil adaletsizlik artmıştır ve adalet hâlâ tartışmaların ilk maddelerinden biridir.

Evet neyse, biz işin akademik boyutuna dönüp o ayet ve hadislere bir göz atalım önce:

ÂLİ İMRÂN-21: Allah'ın mesajlarını inkâr edenlere, peygamberleri haksız yere öldürenlere ve adaleti emreden insanların canına kıyanlara gelince, onlara acıklı azabı bildir.

NİSÂ-58: Şüphesiz ki Allah; size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Gerçekten Allah; bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah; Semi', Basir olandır.

İSÂ-135: Ey iman edenler; kendiniz, ana-babanız ve yakınlarınız aleyhinde de olsa Allah için şahid olarak adaleti gözetin. İster zengin, ister fakir olsun; onları Allah'ın koruması daha uygundur. Adaletinizde heveslere uymayın. Eğer dilinizi büker veya yüz çevirirseniz; Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

MÂİDE-8: Ey mü’minler! Allah için hakkı ayakta tutan hâkimler ve adaletle şâhidlik eden kimseler olun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adâletsizliğe götürmesin. Adâlet yapın ki, o takvaya en çok yakın olandır. Allah’dan korkun. Çünkü Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

EN'ÂM-152: Rüşdüne erişinceye kadar yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın. Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın. Biz herkesi ancak gücünün yettiği kadarıyla sorumlu tutarız. (Birisi hakkında) konuştuğunuz zaman yakınınız bile olsa âdil olun. Allah’a verdiğiniz sözü tutun. İşte bunları Allah size öğüt alasınız diye emretti.

Çetin Yetkin’e göre “Bu ayetler, ister yöneten, isterse yönetilen olsun bir Müslüman’ın adaletten ne anlaması nasıl davranması gerektiğini göstermesi bakımından yeterince açık.”

Açık da, Macit Hadduri’nin “İslam’da Adalet Kavramı” adlı kitabında belirttiği gibi “Nebi esas olarak pratik meseleleri konu edindiği için ilahiyatçılar ve diğer bilim adamları hadislerden hareketle kendi adalet teorilerini formüle edebilmişlerdir. Ne var ki, ne Kur’an’da ne de hadislerde adalet kavramını oluşturan unsurların ne olduğunu yahut adaletin dünyada nasıl gerçekleştirileceğini bildiren özel ölçüler yoktur.”

İslam’ın adalet bağlamında bir diğer çelişkisi ise kölelik kurumunu olağan görmesi ve toplumsal sınıflar arasındaki ayırımın Allah buyruğu olduğunu belirtmesi. Yani İslam toplumu sınıflı bir toplum. Bu durumda adalet ne derece tecelli edebilir? Etmemiş zaten.

Birçok mezhep imamı, düşünür, bilgin (Ebu Hanife, Ebu Yusuf, Rebi ve Gazali gibi), sözleşmişçesine adaletin sağlanmasında hükümdarı görevli ve yetkili sayıyorlar. Tarih boyunca da zaten hep böyle olmuş. Olmuş da, ya hükümdar adil değilse (ki çoğu zaman öyle), işte o zaman adalet'e "sizlik" eki ekleniyor kolayca.

Hıristiyanlık ise başlangıçta âdil elbette, bir komün yaşamı var bağlıları arasında. Ne ki, Roma döneminde devlet dini olması ile birlikte egemen güçlerin baskı ve sömürü aracı oluyor, Martin Luther'le birlikte de sermayenin baskı aracı ve sonraları kapitalist emperyalizmin acımasız yüzü, bugün de küreselleşmenin sahtekâr iğrenç yüzü (bu yüzün, tamamen Hıristiyanlığın fotoğrafı olduğunu söylemek istemiyorum, başka etmenleri yadsımıyorum, işin Hıristiyanlık bağlamındaki bölümüne dikkati çekmek istiyorum).

Yetkin Hoca, Marx, Engels, Şeyh Bedrettin gibi mülkiyet karşıtı düşünürlerin görüşlerine de yer veriyor. Onlara bakınca mülkiyetin kutsandığı, savunulduğu yerde adaletin mülksüzler ve ezilenler bakımından asla olmayacağı kanısında oluyorsunuz. Ve şu meşhur "sosyal adalet"... Ona da değiniyor Çetin Yetkin Hoca ve şu vurucu saptamayı yapıyor: "Sosyal adaletten söz ediliyorsa orada adalet yoktur.""Emperyalizm, küreselleşme, adalet" ve bunların güdümünde biçimlenen uluslararası hukuk. Bunu bugün de görüyoruz, tarihte de görmüşüz; İngilizlerin Hindistan'da yaptığı ekonomik ve ticari vahşet belli, gizlenemez; ancak bütün bunlar olurken İngilizler Hindistan'da mahkemeler kurmuş sözüm ona adalet dağıtıyorlardı.

Evet adalet hiç olmadı, neden olmadı? Çetin Yetkin Hoca'ya göre bunun üç nedeni var; birincisi adalet tanımında aykırılıklar, ayrılıklar var; ikincisi adaleti açıklamak ve tanımlamak hukuk kuralları içinde yapılmalı, bu yapılmıyor yeterince ve üçüncüsü, sınıfsal çıkar ve kaygılar göz ardı ediliyor.