Adı Neval Sultan… Temcit pilavlarını yemeyen, dogmalara karşı çıkan, dizgeleri sorgulayan aykırı ama apaydın görüşleri var… Başı açık, zihni açık, düşüncesi açık bir Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni. Öğretmenliğin pedagojik ve psikolojik yanını çok iyi bildiğini ve uyguladığını, Olipso Yayınları arasından çıkan “Din Dersi Dinimi Yedi” adlı kitabını okuyunca gördüm.
Yazar “istendik düşünce” amaçlanarak yapılan eğitimi, yazılan yapıtları reddediyor ve böylesi bir yolun çıkmaz olduğunu verdiği birçok örnekle kanıtlıyor. İşte saptamaları: “Devlet, siyasal değerleri her ne ise onu benimsetmek için din dersini araç olarak kullanmaktadır”, “Din nedir, bizden ne yapmamızı ister” yerine “Din şöyle olursa bizim işimize yarar” yaklaşımı uygulanıyor.
Öncelikle çocuklar ve öğrenciler bakımından yaşamsal bir soruyu soruyor: “Bir kutsal kitap, ne zaman hangi çağ ve yaşta okunmalı?” Ve önemli bir belirlemeyi, gerçeği vurguluyor, “Siz anlatıncaya dek, çocuk şeytanı bilmez…”
Çocuklar sorarlar da… Yazarımız o sorulara da yer vermiş:
“-Anne Allah neye benziyor? (Velilerin bulabildiği en iyi cevap: Hâşâ benzemez bir şeye!)
Yazar “istendik düşünce” amaçlanarak yapılan eğitimi, yazılan yapıtları reddediyor ve böylesi bir yolun çıkmaz olduğunu verdiği birçok örnekle kanıtlıyor. İşte saptamaları: “Devlet, siyasal değerleri her ne ise onu benimsetmek için din dersini araç olarak kullanmaktadır”, “Din nedir, bizden ne yapmamızı ister” yerine “Din şöyle olursa bizim işimize yarar” yaklaşımı uygulanıyor.
Öncelikle çocuklar ve öğrenciler bakımından yaşamsal bir soruyu soruyor: “Bir kutsal kitap, ne zaman hangi çağ ve yaşta okunmalı?” Ve önemli bir belirlemeyi, gerçeği vurguluyor, “Siz anlatıncaya dek, çocuk şeytanı bilmez…”
Çocuklar sorarlar da… Yazarımız o sorulara da yer vermiş:
“-Anne Allah neye benziyor? (Velilerin bulabildiği en iyi cevap: Hâşâ benzemez bir şeye!)
-Anne Allah’ı kim doğurdu?
-Baba, Allah ne zaman ölecek? Ölürse biz ne yapacağız?
-Allah bizi duyuyor ya hani, ses geçirmeyen bir yer yapsak, yine duyar mı?
-Hii!!! Öğretmenim, biz günah işlersek, Allah anne-babamızı mı yakacak?
-Dünya bitince ne olacak?
-Anne sana bağırınca nasıl taş olacağım ben? (En popüler anne cevabı: ‘Bağır da gör eşşolu eşek!)
-Öldükten sonra ne olacak?
-Baba mezardakiler zombi olur mu? Dua okursak giderler mi?
-Anne, Alien ve Süpermen’i de mi Allah yarattı?
diye uzayıp giden ve koca-yetişkin halinizle cevaplayamadığınız bir dolu soru… Üstelik kestirme, kıvırma cevaba kapalı, açıklama ve kanıt istiyor. Tıkandınız değil mi?”
Neval Hanım, bu sorulara Allah’ın “zati ve sübutu” sıfatlarını dayatarak yanıt vermenin vahametine işaret ediyor. Nasıl yanıtlanması gerektiği üstüne de ciddi açıklamalar yapıyor.
Ve “Din kültürü”… Yazara göre bu ifade ile dinin bir kültür olduğu peşinen kabul edilmiş oluyor. Oluyor ama uygulama öyle değil, dinbaz kafanın bütün amacı çocukları “İslam dininin mümini” yapmak. Bunu bir özgürlük anlayışı ile yapmıyor, yani tüm dinleri öğretip tercihi çocuklara bırakmıyor, tek yönlü koşullama yapıyor. Yazarımız şunları söylüyor bu bağlamda: “Böyle bir dersle çocuğa, her lafını Allah’la kuran bir cemaatin üyesi olmanın şart olduğunu, bunlara dindar ve Müslüman dendiğini öğretmiş oluruz.”
Neval Sultan, din eğitim ve öğretimindeki vahim yanlışları değiştirmek uğruna; değinilip tartışılması yasak olan konulara neşter atıyor. Sözgelimi, Hz.Muhammed’in başında sürekli olarak bir bulutun durduğu, doğduğu gece İran’da bazı ateşlerin söndüğü, Hacer-ül Esved’in cennetten geldiği (Hacer-ül esved bir gök taşı), doğru değildir diyor, böylece öğretilmesini sakıncalı buluyor.
Dahası da var, sanılanın aksine Peygambere ilk vahiy Hıra mağarasında gelmedi. Hacda icra edilen şeytan taşlama ritüeli bi’dat. Ve Kur’an’da geçen cinler, yazarımız göre “ecnebi insanlar”dır onlar… Cenaze namazı, farz-ı kifaye falan değil, farz bile değil, farz-i kifaye deyimi Kur’an’sal değil.
Bu kitabı salık veriyorum, çok yararlanırsınız, okuyunuz…
diye uzayıp giden ve koca-yetişkin halinizle cevaplayamadığınız bir dolu soru… Üstelik kestirme, kıvırma cevaba kapalı, açıklama ve kanıt istiyor. Tıkandınız değil mi?”
Neval Hanım, bu sorulara Allah’ın “zati ve sübutu” sıfatlarını dayatarak yanıt vermenin vahametine işaret ediyor. Nasıl yanıtlanması gerektiği üstüne de ciddi açıklamalar yapıyor.
Ve “Din kültürü”… Yazara göre bu ifade ile dinin bir kültür olduğu peşinen kabul edilmiş oluyor. Oluyor ama uygulama öyle değil, dinbaz kafanın bütün amacı çocukları “İslam dininin mümini” yapmak. Bunu bir özgürlük anlayışı ile yapmıyor, yani tüm dinleri öğretip tercihi çocuklara bırakmıyor, tek yönlü koşullama yapıyor. Yazarımız şunları söylüyor bu bağlamda: “Böyle bir dersle çocuğa, her lafını Allah’la kuran bir cemaatin üyesi olmanın şart olduğunu, bunlara dindar ve Müslüman dendiğini öğretmiş oluruz.”
Neval Sultan, din eğitim ve öğretimindeki vahim yanlışları değiştirmek uğruna; değinilip tartışılması yasak olan konulara neşter atıyor. Sözgelimi, Hz.Muhammed’in başında sürekli olarak bir bulutun durduğu, doğduğu gece İran’da bazı ateşlerin söndüğü, Hacer-ül Esved’in cennetten geldiği (Hacer-ül esved bir gök taşı), doğru değildir diyor, böylece öğretilmesini sakıncalı buluyor.
Dahası da var, sanılanın aksine Peygambere ilk vahiy Hıra mağarasında gelmedi. Hacda icra edilen şeytan taşlama ritüeli bi’dat. Ve Kur’an’da geçen cinler, yazarımız göre “ecnebi insanlar”dır onlar… Cenaze namazı, farz-ı kifaye falan değil, farz bile değil, farz-i kifaye deyimi Kur’an’sal değil.
Bu kitabı salık veriyorum, çok yararlanırsınız, okuyunuz…