Türkiyem, yoluna baş koyanın yok artık. O, düzlüğüne yokuşuna, heybelerin nakışına, pınarlardan su dolduran Emine'nin mavi boncuk takışına, asırlardır kıratına su verdiği ırmakların akışına ve yaylalarda ata binen yiğitlerin Bozkurt gibi bakışına el sallayarak bu dünyaya veda etti. Evet, Dilaver Cebeci'yi kaybettik. Rahatsızlanarak kaldırıldığı, Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde on beş gün tedavi ediliyor; ancak ecel gelmiş olacak ki 27 Mayıs 2008 akşamı Hakkın Rahmetine kavuşuyor.

Türkiyem, yoluna baş koyanın yok artık. O, düzlüğüne yokuşuna, heybelerin nakışına, pınarlardan su dolduran Emine'nin mavi boncuk takışına, asırlardır kıratına su verdiği ırmakların akışına ve yaylalarda ata binen yiğitlerin Bozkurt gibi bakışına el sallayarak bu dünyaya veda etti. Evet, Dilaver Cebeci'yi kaybettik. Rahatsızlanarak kaldırıldığı, Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde on beş gün tedavi ediliyor; ancak ecel gelmiş olacak ki 27 Mayıs 2008 akşamı Hakkın Rahmetine kavuşuyor.

Cebeci: 1943 yılında Gümüşhane'nin Kelkit ilçesine bağlı Dayısı köyünde dünyaya geldi, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesini bitirdi, iktisat tarihi yüksek lisans ve sosyoloji doktorası yaptı ve öğretim üyesi olarak görev yaptığı Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden emekli oldu.

Dilaver Cebeci ile Erzincan Lisesinde tanışmıştık. O günlerde liseler arası güreş müsabakaları yapılacaktı. Biz de güreş takımımızı kurmuş çalışmalara başlamıştık; ancak 78 kiloda güreşçimiz yoktu.

Bir teneffüs saatinde Dilaver Cebeci’yi gördüm, okulun bahçesinde aslan gibi dolanıyordu. İşte tam aradığımız güreşçi, diye düşünüp yanına gittim, tanıştık, durumu anlattım kabul etti. Böylece çalışmalara başladı ve 78 kiloda lisemizi Dilaver Cebeci temsil etti. Bu vesileyle başlayan arkadaşlığımız günler, aylar, yıllar geçtikçe katlanarak sürüp gitti.

Cebeci, Türkiye Gazetesinde, Seyyah-ı Fakîr Evliya Çelebi, başlığıyla yayınlanan haftalık yazılarını SEYRÂNNÂME isimli bir kitapta topladı. Evliya Çelebi üslubuyla yazılan bu yazılardan adı geçen kitabın 197. sayfasındaki yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum:

Söz Dilaver'in:

“Bu hakîr ü pür-taksîr ü Evliyâyı bî-riyâ, ahvâl-i siyâset ü vaziyet-i kiyâset hakkında tedkikad yapmak ü tebbuda (1) bulunmak üzere memâlik-i Oğuz ü diyâr-ı buğuzun pây-ı tahtına varmış idim.

Hakîr bu hamüş ü mükedder (2) Engürü pây-ı tahtında kadîm yâranumdan BAYBURDÎ MUHLİS ÇELEBİ ile buluşub,

Mâdemâ yok siyâsetten bir fâide
Gel biz dahî kuralım bir mâide(3)

Deyûben sofralar kurub, Hak teâlânun ihsân eyledüğü helâl gıdalardan yiyüb içtük, can sohbetleri eyledük. Bu Muhlis Çelebi Erzincan ovasında KOTAN BEĞ'e (Lise Midürümüz Necati Kotan) meydan okumuş bir nâmdâr pehlivân iken, KARAKOLLUKÇU'lar tâifesi âresine girüb, nice zemân diyâr-ı Rûm da karakol gezüb, âhırında BANAZ ASESBAŞILIĞINDAN mütekaid olmuştur. Çok yararlı işler itmişdür. Gözünü budaktan, sözünü dudaktan esirgemeyen, feleğe kelek, Anka'ya sinek nazarıyla bakan bir zemâne şâiridür. NASUHÎ mahlası ile nice eş'âr-ı müfide(4) söylemişdür. Şol kıt'a O'na aitdür:

“Nasuh gördü nicesini zulümün
Çok hissetdi pençesini ölümün
Ellisinden sonra hâli gönlümün
Niğdeden evvel ki Bor'a benziyor

Muhlis Çelebi ile bir hayli geşt ü güzâr(5) eyledükten sonra, Didim ki, ey Muhlis Çelebi karındaşum, şol Engürü şehründe her ne eyledükse eyledük, imdi şehrer pâdişâhı vü âşıklar diyârı, Der-saadet nâmıyla ma'rûf şehri İslâmbol'a avdet itmem gerek. Hakîr böyle digeç, bizi alub TERMİNAL tesmiye olunan ÖTEBAS ârâmgâhına(6) iletdü. Bu terminal, lisân-ı Türkîde ki  DERMAN AL lafzından muharref (7) olub, seyahât ile gönüllerine şifâ arayanlar buraya gelüb, Ötebas ile seyahata çıktuklarından, “Derman al” dinilmüşdür. Çün Resûlullah efendimüz,”Seyahat ömür uzatır” buyurmuşlardur. İşte bu “Derman al” tahrîfen “Terminal” omuşdur.

Bunda günün her saatinde âyende ve revende-den(8) mürekkeb cemaat-i kesîre(9) olub, buraya diyar-ı Oğuz'un sekiz tarafü şeş cihetünden hezarân ÖTEBAS lar âdemler getürür ü oralara âdemler götürür. Biz dahî Muhlis Çelebi vü Sivaslu Sinan (Sinan Aman, Ağır siklet Milli Güreşçi) pehlivan birle vardukta hemân beş on nefer âdemler bizi muhâsere idüb, her biri bir edâyı özge(10) ile, “Ağa, bizim Ötebasımuz iki katlıdur, kangı kattan ister isen yer vireyin.” Kimisi, “Ya çelebi, bizim ötebas beş katlıdur, beşinci kattan yer vireyin, dahî bir dûrbîn vireyin, yıldız rasadı iderek İslambol'a revân ol.” Deyu acîb  ü gârib teklifler ile müşteri celbine gayret iderdüler. Hakîr dahi eski pehlüvanlardan olmağın üç pehlüvan idük. Lâkin bunca ağız elensesi vü çene kemânesine tahammül idemeyüb mezkûr Ötebas çığırtkanlarından birine teslîm olduk. Temam ikiyiz bin ÇİLLİ KARAKURUŞ itâ idüb (Çilli Hatun ile kıroyalçın karışuğu bir tuhaf kuruşdur) iki katlu bir Ötebas'a süvâr olduk. Bu denlû Ötebaslar meğer pek rahat imiş. Yıldız rasadı yapamaduk amma, bu seyâhatı ol Ötebas derû-nunda beyaz kırtasa(11) üzre tahrîr(12) eyledük vesselâm…”

Dilaver Cebeci'ye Allah'tan rahmet, geride kalanlarına sabır diliyor ve onun şu dörtlüğüyle yazımı noktalıyorum:  

Bu bendeki çölün suya çağrısı
Fecir vakti yıldızların ağrısı
Bu diyarlar güzel ama doğrusu
Gezemedim gezilmiyor sultanım

1- Tebbuda: Okuma yoluyla araştırma.
2- Mükedder: Kederli Üzgün          
3- Mâide: Sofra
4- Eş'âr-ı müfide: Faydalı Şiirler
5- Geşt ü güzâr: Gezip Dolaşmak
6- Arâmgâh: Dinlenme yeri
7- Muharref: Bozulmuş.
8- Ayende ve revende: Gelenler ve gidenler.
9- Cemaat-i kesîre: Fazla insandan oluşan cemaat.
10- Edâ-yı özge: Değişik bir eda
11- Kırtasa: Kağıt
12- Tahrir: Yazmak.