“Varlıklara ad olan kelimelere isim denir”. Lise yıllarımdaki Dilbilgisi kitabında böyle tanımlanıyordu isim. Kalkmış ayağa itiraz etmiştim öğretmenime: “Bu tanım yetersiz ve saçma!.. Ad’la isim anlamdaş sözcükler... Bu tanımda, sözgelimi ismin yerine ad yazsak, tümce: ‘Varlıklara ad olan kelimelere ad denir’e dönüşüyor... Bırakın tanımlama yapmayı, bu tümce doğru değil ve de anlamsız”. Çok kızmıştı öğretmenim: “Ukalalık etme! Koskoca Tahir Nejat Gencan senin kadar bilmiyor mu? Haddini bil!” diye azarlamıştı beni.

Ad’ın tanımından dolayı duyduğum bu azar, öz adımın anlamı ve telaffuzundan dolayı yaşam boyu çekeceklerimin yanında sinek vızıltısıymış meğer.

Neler duydum neler ve neler gördüm... Yanlış sanıp “Kazım” yazmaya kalkıştılar önce (bunu yapmaya devam ediyorlar şimdilerde de). Sonra birileri tashihe yeltenip adımın “Casim” olduğunu dillendirmeye başladılar. Eski bir Urfa Milletvekili ile tanıştırıldım bir yerde. Adam, adımı duyar duymaz, düzeltiye soyundu: “Ben Arap kökenliyim. Arapça ana dilim. Senin adın Casim olmalı, Cazim de ne?”. Az daha “Nedirin yavrusu” diyecektim, tuttum kendimi, izahata başladım: “Kusura kalma ama senin Arapçan biraz tarzanca galiba sayın milletvekilim. Al şurdan bir Osmanlıca-Türkçe sözlük bak, Casim’i bulacağını sanmam ama Cazim’i bulursun. Halis-muhlis Arapça’dır. “Cezm” kökünden gelir. ‘Kararlı olmak, karar vermek, kesip atmak’ demektir. Cezmi ile anlamdaştır. Eski yazıda harfleri sakin okutmak için yuvarlak bir işaret vardır, hatırlayınız, onun adı da cezm’dir”.

Ellerini kaldırıp teslim oluyor sayın milletvekilim, kötü yakalandı.

O banka müdürünü de, elleri başında, onun yanına itekledim. Demez mi “Cazim saçma ve anlamsız, doğrusu benim adımdır, sen düzelt o adını da, Casim yap benim adım gibi”.  “Sen baktın mı hiç sözlüğe?!” dedim ve milletvekiline çektiğim konferansı ona da çektim.

Tam bunları yakalamanın keyfini yaşarken, bizim gazetenin internet sitesi, Azerbaycan deyimiyle “sevincimi yarımçığ” etti. Köşe yazımda, fotoğrafımın altına ne yazsalar beğenirsiniz: “Camız”. Üzülüyorum, kızıyorum, hayıflanıyorum, şimdi eski dostlardan birileri görecek, fena alay edecekler benimle. Hemen bir uyarı metni hazırlayıp gazetenin genel yayın yönetmeni Hayri Köklü’ye belgeçliyorum: “Hayri bey! Arkadaşlar internet sayfasında adımı ‘Camız’ diye yazmışlar. Camız, bilindiği gibi, Orta Anadolu’da manda’ya derler. İlgili arkadaşlara, benim mandaya benzemediğimi söyler misiniz?”

Söylüyor ama telefon açıp kahkahalar atarak, bana dostça uyarıda bulunmayı da ihmal etmiyor: “Değiştir Abi sen bu adını... Bu ad çok iş açacak senin başına...”

Aslında haklı. Daha geçenlerde bir hesap uzmanı, adımı duyunca “Karadenizli misin?” diye sormuştu. “Eh bölge olarak öyle... Bayburt’tanım...” diye yanıt alınca “Yok Bayburt’ta olmaz o iş, daha çok bizim Trabzon ya da Rize’de K’ları C olarak telaffuz ederler” demişti. Adımın doğrusunu ve anlamını “Üstad”a anlatıncaya kadar göbeğim çatlamıştı.

Ya o Ağrılı Kürt?... Ağrı’da yedeksubayım fi tarihinde. Erzurumlu bir adaşımla karşılaşmışım bir kahvehanede oturuyoruz. Bir fatura var elimde, adımı “Cazo” diye yazmışlar. “Yahu adaş, senin adını da böyle yanlış söyleyip yazıyorlar mı?” diye soruyorum, yanıtımı almadan, o Kürt arkadaşı yaklaşıp masaya “Ne yapıyorsen Cezayir?” diyor. “Bak gördün mü? Ben Cezayir bile oldum, sen Cezayir’e kadar gidememişsindir” diyerek kahkahayı koyveriyor arkadaşım.

Cezayir’e şükretmeliymişiz meğer, günün birinde Yahudi dönmeliği şaibesi altına girmek de varmış. İsimleri araştırıp şunu bunu “İbranî Asıllı”ya çıkaran o malum muhteremlerden biri, bir internet sitesinde ahkâm kesmiş. Dönmeler, Nazım ve Cazim gibi adları çok koyarlarmış çocuklarına. Vay be! Cazim adı, ülkemizde yalnız Bayburt ve Erzurum’da vardır, ben bir de Bosna-Hersek’de rastladım bu ad’a, bolca. O zaman, bu mantıkla, ülkemizde en çok Yahudi dönmesinin İstanbul’da değil, Bayburt ve Erzurum’da olması gerekmez mi? Evet öyle de, kime anlatacaksın? Ve yandı Boşnaklar, Sırp zulmü yetmezmiş gibi, şimdi de dönmelik zulmü.

Dönmelik hücumunu tam savuşturmuştum ki, Çerkez’lik hücumu başladı. Kendini Türkçü sanan ne idüğü belirsizin biri, bir internet sitesinde öyle saçma iddialarda bulundu ki, halledeyim mi hemen, yoksa sabaha mı bırakayım şaşırdım kaldım.... Efendim, Hak ve Eşitlik Partisi kurucularından biri olan ben -onun ifadesiyle “Cazim Efendi”- bir Çerkez’mişim. Cazim adı da, Kasım adının Çerkezce telaffuzundan başka bir şey değilmiş. Erzurum’da böylelerine “Nerden söktün çıktın?” derlerdi. Nerden olacak karanlık yerlerden tabii ki.

“Adımız andımızdır” denir ya o marşta, vallahi benim adım andım olmaktan çıktı.

Nüfustaki adım olan Hacı Cazim’in Cazim’ini dinlenmeye alıp, Hacı’yı kullanmaya karar verdim bir gün. Fakat olmadı, o da olmadı, Bayburtlu nüfus memuru “Haci” olarak yazmış kütüğe (Bayburtçası). İ’yi I’ya çevirmek için, dava açmak lazımmış. Şimdi diyeceksin ki, canım sen de “Haci” olarak kullan, ne olur ki?... Ne olmaz ki, Galatasaraylı Haci’den yola çıkar, bu kez de Romen asıllı ederler beni. Bir de onunla mı uğraşayım?..

Adım konusunda bir de “teselli mükafatım” var, değerli bir şair dostumdan, rahmetli Dilâver Cebeci’den gelmişti, çöl ortasında serin bir vaha gibi beni hep rahatlatır, onu paylaşarak bitireyim:

"Câzim deyû dostluk üzre cezm idene dirler,
İçüb aşkın iksirini hazm idene dirler.
Şol fâni dünyâda irişmek içün menzîle,
Dağ delmeğe Ferhâd gibi azm idene dirler."