1917 Yılındaki Rus işgali sırasında Rusların himayesindeki Ermeni Çetelerinin; Erzincan, Bayburt ve İspir havalisinde yaptıkları katliamlar çeşitli vesilelerle dile getirilmiştir. Bu katliamları yaşamış canlı şahitlerin hatıratları bir çok yerde yayınlanmış ve kayıt altına alınmıştır.
Bu minvalden olmak üzere bendeniz de bu konuyu önceki yıllardaki Bayburt'ta Ermeni çetecilerinin gerçekleştirdiği Taşhan Mağazaları katliamının canlı şahitlerinden olup, anadan dedem olan Çayırözü (Ağunsos) köyünden Kurban Kalender’in bana çocukken anlattığı hatırasını yayınlamıştım.
Yayınladığım bu hatıranın, işgal sırasında Rus Hilal-i Ahmeri adına Bayburt’ta Eytemhane Müdürlüğü yapmış olan Tatyana Karamel adlı bir Rus hemşirenin şahit olduğu, bu katliamları anlatan ve Osmanlı arşivinde kayıt altında bulunan hatıratında anlatılanlarla birebir örtüştüğünü de yaptığım alıntılarla dile getirmiştim.
Adı geçen hatırat Osmanlı Arşivi tarafından önceki yıllarda hazırlanmış olan ve Ermenilerin yaptıkları katliamları dile getiren belge koleksiyonları içerisinde yeni yazıya çevrilmiş halde bulunmaktadır. Bu hatıratın latin harflerine çevrilmesi sırasında bir çok yanlış okumaların olduğu tarafımdan tespit edilmiştir.
Tespit ettiğim bu yanlış okuma ve çevirmelerini düzelterek aynıyla yayınlayacağım sıralarda bu hatıratın latin harflerle çevrilmiş halinin asıl metnine hiç bakılmadan, çeviri ve okuma yanlışlarıyla birlikte kopyala yapıştır yoluyla daha önce bir dergide yayınlanmış olduğunu gördüm. Ancak kopyala yapıştır usulüyle yayınlanmış olan bu metinde yapılan yanlışların aynen durduğunu gördüm. Bu sebeple bu yanlış okumaları da yeniden düzelterek ve bazı parantez içi açıklamaları yaparak bu önemli hatıratın yeniden yayınlaması gerektiği kanaatindeydim.
Batılı ülkelerin zaman zaman iç sorunlarıyla sıkıştıklarında gündeme getirdikleri sözde Ermeni Soykırımı tasarılarının yine gündeme geleceği ve Bayburt’un Rus ve Ermeni işgalinden kurtuluşunun sene-i devriyesi olan bu günlerde, önemine binaen Ermeni mezaliminin dile getirilmesi önemlidir. Bu sebeple Bayburt'un Ruslar tarafından işgali sırasında Bayburt’ta görev yapmış bir Rus hemşiresinin vicdanının sesiyle yazdığı ve Ermeni çetelerinin Bayburt'ta yaptıkları mezalimi anlatan hatıratını burada birkez daha dile getirmek istiyorum.
Bayburt ve İspir kazalarında Ermenilerin Türklere yaptığı zulümleri dile getiren belgeler arasında “Mühim bir mezalim vesikası” diye anlatılan bu belge, Rusca yazılmış bir hatıratın Osmanlıcaya çevrilmiş halidir.
Mühim Bir Vesîka-i Mezalim
Bayburd ve İspir kazalarında Türklere fecî zulmler,
vahşiyane cinayetler, işidilmemiş işkenceler yapan "Arşak Paşa" çetesi hakkında;
Rus Hilal-i Ahmer hemşirelerinden ve Moskova Tıb Fakültesi müdavimîninden
Madam "Tatyana Karemeli"nin beyanat ve hatıratı...
“Sözlerimde doğruluktan ayrılmayacağım. Bütün milletlere karşı hakîkati söyleyeceğim..."
8 Ağustos sene 1917'de Bayburt'a ulaştım. Bayburt’ta da bir Menzil Piyade Taburu, bir Terek Kazak Süvarî Alayı [Daha çok sert ve acımasız kimselerden oluşan atlı Rus askeri birliği], bir Rus topçu bataryası, bir Rus İstihkâm ve [amele ve fennî adamlardan mürekkep] bu taburun bir de ufak hastahanesi [reviri] ve bir de ahalînin tedavîsine mahsûs Ambulatorya denilen bir Belediye Hastahanesi ve bu Ambulatoryaya bağlı olarak yetîm çocuklar için bir Eytamhane var idi. Ben bu eytamhanenin müdîresi idim. O vakit burada yirmi kadar çocuk vardı. Burada elli iki yatak hazırlanmıştı. Ayrıca Ermenilere mahsûs olarak daha büyük bir Eytamhane Ermeniler tarafından hazırlanmış ve idare olunuyordu.
Benim Eytamhanemde takrîben beş-altı Ermeni çocuğu da var idi. Bunlara ders gösterilmiyordu. Yalnız sıhhatlerine, banyolarına, yemeklerine, oyunlarına ve gezintilerine bakıyordum. Çocuklarım beni çok seviyorlardı ben de onları severdim. İstihkâm Derujin [Rus istihkam ve levazım taburu] Taburu bütün malzemeleri veriyordu.
Rus İhtilali 27 Şubat 1917'de başlamıştı. Ben Bayburt’a geldiğim vakit orduda ve yollardaki inzibat, eskisi gibi mükemmel idi. Eylül ayı ortasında Bayburt’ta mevki‘ kumandanlığı eden bir Kazak Yasaullı, Eytamhane'nin erzakını, Derujin Taburu kumandanının talebine karşı vermedi. [Yasulli;Yüzbaşı demektir. Esasen adliye memuru olup ihtiyat zabitı yani Yedek subaydır].
Çocuklarım beş-altı gün pek az ekmek parçaları ile iktifaya mecbûr oldular. Bu herîf gayet fena bir adamdır. Ermeni dostudur. Ahalîden hiç birisi sevmez. Şayet Bayburt’tan geçerseniz muhtarlardan sorunuz onlar iyi bilirler. Bir de Belediye Re’îsi vardır, akıllı, zekî bir adamdır. Ayrıca Mîralay rütbesinde bir Rus menzil kumandanı vardı Bu ihtiyar Rus, gayet iyi bir insandır.
Kazak olan mevki kumandanı, gayet iyi olan Derujin Taburu amirinin muhtelif taleplerine karşı "Türkler benim düşmanımdır. Ben Ermeni Eytamhanesine erzak vereceğim, çünkü keyfim böyle istiyor" diyordu. Bunun üzerine Derujin Taburu amiri Tiflis’teki Umumi Vali'ye yazı yazdı ve bu herifle birlikte çalışmak istemediğini bildirdi. İcra kılınan tahkikatta o Kazak yüzbaşısının dostu olan dört-beş subaydan başka bütün subaylar Derujin Taburu amirinin yazdıklarının tamamen doğru olduğunu tasdîk ve teyît ettiler. Mevki kumandanı, istediğini yapıyor ve kendi başına, bildiği gibi hareket ediyordu. Bu sebeple menzil kumandanı olan mîralay ona söz geçiremiyordu. Çünkü mevki kumandanı cepheden emir alıyordu. Menzil kumandanı rütbece büyük idi ise de diğeri onun emirlerine itaate mecbûr değildi.
15 Eylül 1917den itibaren çocuklarım için gereken gıda ve saireyi muntazam bir şekilde almağa muvaffak olarak 15 Teşrîn-i Evvelde [Eylülde] ben ticari maddeler ve sair ecza malzemelerini getirmek üzere amirim tarafından Tiflis'e gönderildim. Çocuklarımı gayet terbiyeli, kibar, yüksekokul talebesinden, Alman ırkından bir Rus neferine tevdî ettim. Tiflis’teki bu memûriyete sebep bu sırada Ardase'nin Kuzey batısında bulunan kabak tepelerdeki mevzilerde bulunan [Ruslar kartal yuvası diyorlarmış] Rebinski Alayı'na Türkler taarruz ettiklerinden, bu alaydan pek çok yaralı subay ve nefer gelmekte idi. Bu muharebede Türkler muvaffak olmuşlardı. Esasen bu Rebinski Alayı'nın kumandanı, yaralı subaylar ve askerleri için ilaç, sargı vesaire hazırlanmasını telgrafla Derujin Taburu amirine bildirmişti. Ben, Erzurum-Sarıkamış-Kars-Aleksandrapol yoluyla Tiflis'e gitmeğe karar verdim. Bana verilen büyük bir yol otomobiline binerek hasta bakıcı askerimle ayın on sekizinci akşamı Tiflis'e ulaştım. Tiflis'e doğru hareketimde Erzurum'a varmıştım. O gün Erzurum'da menzil kumandanı karargahında Rus askerlerine tütün göndermek için birisine kenakül [ziyafet,temaşa] vermişlerdi. Ben de burada bulundum.
Ertesi gün Derujin İstihkam Taburu Kumandanı olan mühendisimin mektubunu Umûmî Vali'ye verdim. Vali benim istediğim her şeyi vermeleri için icap edenlere emir verdi. Ertesi günü askerlerim bütün ilaçları alarak Bayburt’a hareket etti. Hemşirem Tiflis'e geldiği cihetle Umûmî Vali bana ayın sonuna kadar izin verdi ve keyfiyeti telgrafla mühendisime bildirdi. Teşrîn-i Evvelin otuz birinci günü şimendiferle hareket ettim. Sarıkamış’tan otomobil aldım ve Teşrîn-i Sanî'nin [Ekim'in] ikinci günü akşam Bayburt’a vardım. Ertesi günü mühendise gittim. Tiflis’te neler yaptığımı bir raporla bildirdim. Bana teşekkür etti.
Bu sıralarda Türklerle düşmanlığa ara verildiği cihetle Kelkit’teki menzil kumandanı birçok zabit ve askerleri terhîs etti ve kendisi de gitti. 3 Teşrîn-i Sanî'de[Ekim] Kazak Süvari Alayı ile batarya, Kafkasya'ya hareket ettiler. Menzil kıtalaları da Ebi Yesir [?] Alayı ile Erzurum veya Trabzon yoluyla memleketlerine gitmek üzere terhis olundular. Kazak Süvarî Alayı Erzurum ve Batarya Trabzon yoluyla hareket ettiler.
Dönüşüm sırasında Sarıkamış’ta birçok alaylar, süvarî ve topçular, derujinler, seyyar hastaelerin gelip geçmekte olduklarını gördüm ve niçin geriye gittiklerini sordum. Onlar, harbin Türklerle sona erdirildiğini söylediler. İntizam mevcut idi. Adeta muharebeye gider gibi muntazam ve silahlarıyla birlikte gidiyorlardı.
Ben Erzurum'dan Bayburt’a dönerken birçok askerlere ve Ilıca’daki [ilk çeviride "ilçe" diye okunmuş ]bir obüs bataryasına tesadüf ettim ve numarasını sordum. Birinci batarya olduğunu söylediler. Bu bataryada benim kardeşim Mülazım Viladimir Karameli yaver idi. Kendisi[ni] sordum; "Şu atın üstündeki" dediler. Hemen gittim; birbirimize sarıldık. Bu gün benim için pek mesut oldu. Kardeşimm, "Birlikte gidelim" dedi. Çünkü bütün askerlerin ve hemşîrelerin memleketlerine gitmekte olduklarını söyledi. Hâlbuki ben, vazifem olduğu için Bayburt’a gitmeğe mecbûr olduğumu anlattım ve ayrıldık.
Dönüşümde Pırnakapan civarında çok kar vardı. Otomobil kara saplandı, çıkarılamadı. Geceyi pek soğukta otomobil içerisinde geçirmeğe mecbûr oldum. Kürküm ve kaputum da yoktu. Bizim askerler bana kaput verdiler. Ben bu gece pek korktum. Çünkü yalnızdım. Dört Rus askeri içinde idim. Tabii ki bir şey olmadı. Esasen uyuyamadım; gözümü kapayıp korku ile açıyordum. 4 Teşrîn-i Evvel'dı [4 Eylül sene 1917] sarılığa yakalandım. Beş günde iyi oldum. Otomobilde çok sarsılmış ve iyi gıda alamamış idim.
Bayburt’taki fena adam olan Yasaulli Kazak yüzbaşısı, takriben yirmi kadar Rus askeriyle kalmıştı. Bu herif pek zengin idi. Kafkasya'da birçok çiftlikler, evler ve saire tedarik etmişti. Çünkü kendisi gayet mürtekip [rüşvetçi] ve hırsız bir adam idi. Bu serveti muharebede kazanmıştı. Bu yüzbaşının ismi Popof'dur. Popof, Grozni, Poti ve Sohum şehirlerinde çiftlikleri ve evleri satın almıştı. Evli idi. Rum olan karısı, Poti'de idi. Kendisi bir Donjuan [Çapkın, zampara, eğlenceye düşkün kimse] idi. Bayburt'ta bir sistra [hemşire] ile vakit geçiriyordu. Kendisinden daha büyük bir kimse olmadığı için her istediğini yapıyordu. Bir gün fakîr kadın ve çocuklar, hastalar, penceresi önüne geldiler ve un (dakik) istediler. Çünkü artık Bayburt'ta ekmek pişmiyordu. Fakat un var idi. Zavallı kadınlar rica ettiler. O, pekiyi dedi, fakat vermedi. Bugün yarın diye zavallı fukara ve hastaları dört gün bu şekilde süründürdü. Sevgilisi hemşire Anna'ya gittim. Bunun da Türk ismi benim Türk ismim gibi Gülizar idi. Türklere hürmeten Rus hemşireleri olan bizler birer Türk ismi takıyorduk. Kocana söyle de bu zavallılara un versin dedim. O zavallı iyi kalpli idi ise de dimağı fakir [Anlayışı kıt] idi.
Ağladı ve "Ben vermek istiyorum ama ne yazık ki bu adam vermiyor." dedi. "Kendim bir şey yapamadım çünkü bir levazım reisi değilim." diyerek izhar-ı acz ve teessür etti. [Acziyetini ve üzüntüsünü belirtti]
Bir gün bu Anna yanıma geldi ve ağladı. Dedi ki: "Ben bu adamı seviyorum ama yaptığı şeyleri sevmiyorum." Ben dedim ki: "Kendisine söyle, böyle yapmasın! Çünkü Türkler geldiği vakit bu kumandanın yaptıkları Ruslar için utanılacak bir durum olur." Ben Anna'ya dedim ki, Popof'a söyle "Eğer beni seviyorsan böyle yapmazsın; irtikap etmezsin. Şayet yaparsan ben hemen seni terk edip gideceğim." Gitmiş Popof'a böyle söylemiş o da "Bu benim işimdir rica ederim karışma!" demiş. Lakin kendisinden ayrılmaması için Popof ağlamış. Çünkü bu kızı çok seviyormuş. Filhakîka Popof'un karısı iyi bir Rum güzeli imiş ama terbiye-i ictimaiyyesi [görgüsü] noksan imiş.
15 Teşrîn-i Sanî'den [Ekim] itibaren Kafkasya ve Rusya ile posta ve telgraf işlemleri kesildi. Artık ne mektup ne gazete ne de telgraf alıyorduk. Çünkü bu askerler de işlerini bırakıp memleketlerine gitmişlerdi. Bu tarihten sonra kumandan Popof Bayburt ve civarındaki sivil Ermeni ahalîsinden 18-45 yaşında olanları çağırarak kendilerine Bayburt'taki depolardan silah ve cephane dağıttı. ve "Bu topraklar sizindir. Bunları müdafaa‘a ediniz; Türklere vermeyiniz" dedi. Türkler, Ermenilerin bu mükemmel şekilde silahlandırıldıklarını görür görmez korktular ve bizim Rus askerleri, mukaddes silahlarını Türklerin gizli müracaatları üzerine para karşılığında sattılar. Popof, Ermenilere mitralyöz ve havanlarını verdi. [ilk çeviride “hayvanlar” şeklinde yanlış okunmuştur. Doğrusu bir silah çeşidi olan “havan” dır] Bayburt'ta, bir miktar Rus ordusunda talîm ve terbiye görmüş Ermeni askerleri de vardı. Bunlar sivil ahaliyi talime başladılar. Silah atış talimleri yapıyorlardı. Takrîben dört Ermeni subayı da var idi. Kanûn-ı Sanî [Ocak] sene 1918 başında cepheden Ermeni subayları ve askerleri Bayburt’a geldiler. Fakat sivil Ermeniler askerlerden daha çok idi. Bu tarîhlerde sivil iken tensîk olunan[Düzenli asker haline getirilmiş] Ermeni askerleri yüz nefer idi. Çünkü Anna o kadar elbise dağıtmıştı. Bana her şeyi söylüyordu, o hatıra tutmuyordu, ben hatıra defteri yazıyordum. Bu sebeple bana yazdırıyordu. Tensîk [düzenli asker] olunmak istemeyen sivil ve müsellah [Silahlandırılmış] Ermeniler bu hesaba dahil değildir. Miktarları çoktur, fakat adetlerini öğrenemedim. Ermeni askerleri arasında bir miktar Rus neferleri de var idi. Bunlar talim ve terbiye yapıyorlardı. Bundan başka Ruslardan mîralay rütbesinde bir telgraf zabiti ile Gürcülerden bir piyade zabiti de var idi. Ermenilerin teslihi keyfiyetini [Silahlandırılma işini] bu Yasaullı Yüzbaşı Popof yaptı. Ermeniler kendisini çok seviyorlardı, hatta o gezmeğe gittiği vakit sekiz-on Ermeni atlısı ona refakat ve muhafaza ediyorlardı. Bu herif çok rakı içiyordu, her gün her saat sarhoş idi.
Bir gün Anna ile birlikte gezinmeye gittik. Yolda nizam karakolu önünden geçtik. Burada ihtiyar bir Rus askeri bizi kapının önüne çağırdı. Söylemek [Konuşmak], nöbetçilere yasaktır. Bizi işaretle çağırdı. Bu zamanda Popof'un yanında ancak beş asker kalmıştı. Zîra Türklerle aramızda harp yoktur diyerek memleketlerine gittiler. "Size gizlice bir şey söyleyeceğim" dedi. Anna ile benden başka kadın da kalmamıştı.
Nöbetçi şöyle söyledi: "Burada birçok sivil Türkler mahpustur. Popof her gece bir kaç Ermeni ile buraya gelir, Türklerden para ister, verenleri salıverir; vermeyenleri çizmesiyle, mahmuzuyla, kırbacıyla fena halde tepeler, veremeyen zavallı Türklerin vücutları şişmiş ve çürümüştür. Bunlara pansuman yapmak lazımdır."
Pekiyi kalpli olan bu ihtiyar Rus neferinin bu ifadelerinden sonra ben ve Anna gittik sargı ve pamuk aldık. Pek yasak olduğu halde gidip bu bedbahtların yaralarını sardık. Ne yazık ki, bu iyi neferin ismini unuttum. Çünkü kendisini ilk defa görmüştüm. Nefer bu hali kimseye söylememekliğimizi rica etti. Bu melûn Popof zaten Türkleri soyuyordu. Halı, lira ve saireyi zorla dayak ile her türlü işkence ile her yerden ve herkesten topluyordu. Bu halleri Anna görünce pek müteessir oldu. Gece geldi; ağladı, "Artık bu aşkı burada kesmek ve bu heriften ayrılmak lazımdır." dedi.
24 Kanûn-ı Sanî'de [Ocak] İstihkam Derujin Taburunun üç bölüğü, kademesi ve vicdansız sevgilisini terk eden "Anna Gülizar" Bayburt'tan hareket ettiler.
Benim muharebede bir zevc gibi sevdiğim ve halen kocam olan Georgi yahut Yura da bu Anna'ya refakat etti. Yalnız benim Eytamhanemle bir bölük derujin istihkam kaldı. Çünkü Yura'yı, istihkâm taburu kumandanı, kademenin sevkine memur etmişti. Bu sebeple biz ayrıldık. İstihkam taburu kumandanı yaverini bıraktı. Bu taburun bütün askerleri Alman, Leh, Yahûdi idi. Çünkü bunlar Türklere iltica ettikleri için cepheden çekilmişlerdi. Yura Adliye memûru olduğu için yüzbaşı yetkisine sahipti.
24 Kanûn-ı Sanî 1917[18] 'den sonra Eytamhanem resmi olarak ilga edildi. Bu tarihte herkes hareket etmiş idi. Bir bölük derujin ile bir kaç asker kalmıştı. [Burada zikredilen tarih 24 Ocak 1918 olması gerekir. Zira aşağıda anlatacağı en son 15-16 şubat olayları 1918 yılının şubat ayında cereyan etmiştir. Bu tarihte Eytamhanedeki vazifesine devam ettiği anlaşılıyor. Kendilerinin de 13 gün sonra gideceğini belirttiğine ve 19 Şubat 1918 tarihinde Bayburt’tan ayrıldığını belirttiğine göre buradaki tarih1917 değil 1918 olması gerekir. Çeviri metninde rakam hatası vardır.]
Bizim için gerekli olan hayvanat ve arabalar on üç gün sonra Trabzon'dan avdet edecekti.
Bu [eşolon=kademe] ile giden arabacılardan birisi daha sonra bana dedi ki: "Türk veya Kürd olması muhtemel 19 neferlik bir müfreze, bize Zigana dağlarında ateş ettiler. Bunun üzerine kademedeki efradımız da mukabele etmişler.
Yollarına devam edemediklerinden Ardase'ye dönmüşler. Bir hayvan gebermiş. Daha sonra Rus subayı Zigana'da bulunan bir Türk subayına müracaat etmiş. Bu subay kademeyi ertesi günü Cevizlik'e kadar götürmüş ve bu sefer çete bir şey yapmamıştır. Bu kademe Daltaban'da [Gümüşhane’nin bir mahallesi] iken 18'inci ve 23'üncü Türkistan alayları da birlikte imişler ve bu alaylar efradı Zigana'da taarruz eden çeteye mukabele eylemişlerdir. Bu tarihte birçok Rumlar yaya olarak hicret etmekte imişler. Hatta bir kısmı Yura'nın arabasına binmek için müracaat etmişlerse de yer olmadığından dolayı almamıştır.
Kanûn-ı Sanî'de,'[Ocak ayında] Arşak isminde bir Ermeni, apoletsiz subay elbisesini giymiş olarak üç-dört Ermeni dostu ile Bayburt'a geldi.
[Arşak denen bu adam Bayburt’ta katliamı organize eden bir Ermeni çeteci başısıdır. 16 Haziran 1919 tarihinde Doğu Anadolu hudutları haricinde bir Kürt aşiret reisi olan Reşit zade Eyüp Paşaya yazdığı ve Osmanlıya karşı işbirliği teklifinde bulunduğu mektubunda kendisini “Müstakil Ermeni dördüncü fırkası Kumandanı” olarak tanıtmaktadır. Osmanlı Ordusu’nun On beşinci Kolordu Kumandanlığı tarafından ele geçirilen bu mektupta Osmanlı Devletini suçlayarak bu bölgede yaptıkları katliamları itiraf etmektedir. Ayrıca Müslüman olan bu Kürt aşiret reisi Eyüp Paşaya işbirliği teklif ederken bunu yapmazlarsa Allah katında mesul olacaklarını da beyan etmekten geri durmamaktadır.]
Bu bayramın birinci günü yılbaşı, kumandan Popof'u ziyarete ve tebrike gittim. Büyük bir masada yemeğe oturduk. Orada Arşak'ı, Popof'un sağında ve arkadaşlarını sofrada gördüm. Arşak'ın arkadaşlarından birisi Harkof Darü'l-fünûnu [Üniversite] talebelerinden genç ve güzel bir Rus idi. Bunun kim olduğunu Anna'dan sordum. O da söyledi. Bu adamla konuşmayı faydalı buldum. Çünkü ben de talebe idim. Odada bahane ile biraz gezindikten sonra hemen bu gencin yanında oturdum ve "Talebe misiniz?" diye konuşmaya başladım. Bu adam bir sivil idi. Rus subayı değildi. Kendisinin Rus olduğu halde niçin buraya geldiğini sordum; kızardı ve bana "Niçin soruyorsunuz? Bu benim işim, çünkü Ermenilerle Ruslar dost bulunuyoruz" dedi ve bana izahat vermekten kaçındı. Gerçi bu adam böyle söylüyorsa da hiç bir Rus Ermenileri katiyen sevmez. Beraber bulunulduğu zaman bittabi böyle söylemek lazım.
Sevgilim Yura'nın Trabzon'a hareketinden dört-beş gün sonra Yasaullı Popof, Ermenilerle bozuşarak Erzurum'a hareket etti. Bu dargınlığın sebebi Rus metrûkatından birçok şeyler almasından mütevellit idi. Hâlbuki Ermeniler vermiyordu. Bununla beraber kendisi giderken altı-yedi araba dolusu eşya ve erzak ile gitti. Erzurum civarında Ermeniler bunu mükemmel bir şekilde soyarlar. Hatta parasını ve askerî eşyasını bile alırlar. Erzurum'da Ermenilerin en büyüğüne [en yetkilisine] müracaat ederek parasını kurtarmıştır. Popof'un hareketinden sonra Bayburt'ta hiç bir Rus subayı kalmadı. Yalnız benimle bir kaç asker, kaldık. Sebebi de Derujin Taburu ambarlarında olan giyecek ve techîzatı Ermenilere vermek istemiyorlardı. Bu sebeple bana bunları emanet ederek gittiler. Esasen ben doktor olarak kalmıştım. Bundan başka Bayburt’ta büyük Zemestova yani Belediye Hastahanesi vardı. Tabiatıyla harp olduğu için bu hastahane askerlere bakıyordu. Harp olmadığı zaman Rusya'da bu teşkîlat ahalîye bakar. Bunun için Rusya'da büyük teşkîlat vardır. Memleket hastahanesi de diyebilirsiniz. Bu hastahane takrîben Kanûn-ı Sanî başında Bayburt’tan Trabzon'a hareket etti. Eski tarîhle Şubat'ın –hatırımdan çıkmamış ise– altıncı akşamı Türkler Bayburt'u işgal ettiler. 19 Şubat, yeni tarîh. Ben de bu gece Türklerin şehre girdiğinden sonra yedi araba ile beş-altı Rus askeri ve bir mühendis subayı ile Bayburt'u Türklerin malûmatı altında terk ettim.
[19 Şubat 1918 de bu hatıratın yazarı Tatyana Karameli Bayburt’tan ayrıldığını söylüyor. 21 Şubat 1918 tarihi ise Bayburt’un düşman işgalinden tamamen kurtuluşu olduğu için Kurtuluş Bayramı olarak kutlanmaktadır, yani tarihler doğrudur.]