Bayburtlu olmak kolay değil!
Bayburtlu olmak için;
Öncelikle Bayburt Kalesi’nin sergilediği tarihi derinliği, ruhunda duyumsamak gerekir.
Çoruh’umuzun özgürlük haykıran çılgınlığını yaşamamız, yaşatmamız gerekir.
Genç Osman’ın destanlaşmış yaşanmışlığını kendi ruhumuzda da yaşatmamız; günlük yaşamımıza uyarlama çabası içinde olmamız gerekir.
Dede Korkut’ça yaşamayı kendine ilke edinmiş kuşakları yetiştirmeyi, “kutsal görev” bilmek gerekir.
Tarihteki yeri “İkinci Plevne” olarak belirtilen direnişin nedenlerini, niçinlerini, sonuçlarını içselleştiren kuşaklar yetiştirme çabasını ilke edinmek gerekir.
Bayburt’un yetiştirdiği ozanları tanıyıp tanıtmak yolunda:
Zihni’nin haksızlığa, hukuksuzluğa direniş örneği olan yaşantısının ışığı altında, içimizi titreten Bayburt özlemi ile yüklü dizelerini her ortamda seslendirince, çoluk çocuğumuza “Zihnice düşünme” güdüsünün kazandırılacağını;
Celali’nin eşine yazdığı ağıtın bir “kadın değerlemesi” olduğunu;
Ağlar Baba’nın, Hicrani’nin, İrşadi’nin dünyasında duygusal yaşam, doğa, gelenek, töre ve dinsel seslenişlerin egemen olduğunu;
Yakın çevresinde, bulunduğu her ortamda dillendirmesi gerekir.
Müftü Fahrettin Efendi ve Mahmut Kemal Yanbeğ gibi bilimin, çağdaşlığın, eğitimin önderliğini yapması; Osman Okutmuş gibi Bayburt sevdasını, gazetecilik tutkusunu, tiyatro sevgisini, sportmenlik anlayışını gençlere aşılama yönündeki çabalarını yaşatması; Bayburt Halkevi’nin gönüllü gençlerinin –İhsan Hacıbeyoğlu’nun Halkevi çalışmalarına içeriği dolu, özverili katkılarını örneklendirerek- Bayburt’a kazandırdıklarının ve bunun düşünsel içeriğinin yeniden canlandırılmasını; Kalfa Fikret ve onun gibi “Bayburtlu Nasrettin”lerin zengin nükteli ve hoşgörü ile donanmış yaşanmışlıklarını unutmaması, unutturmaması; Bayburt’un “Neyzen Yapılı” beyefendisi Faik Bey’in “Kedi yavrusu bile 40 günde gözünü açar, siz kırk yıl geçti de gözünüzü açamadınız!” sözündeki ince iğnelemeyi, sözün her dönemdeki geçerliliğini göz ardı etmemesi; Bayburt’a gelişmesi, çağdaşlaşması yolunda –kim ya da hangi kurum/kuruluş olursa olsun- hizmeti geçenleri unutmaması, unutturmaması gerekir.
Şimdi başa dönelim: Bayburtlu olmak kolay mı değil mi?
Yanıtınız ne olursa olsun, Bayburt sevdalısının baş tutkusu “Bayburtlu olmaya çalışmak” olmalıdır.
Bayburtlu olmak için;
Öncelikle Bayburt Kalesi’nin sergilediği tarihi derinliği, ruhunda duyumsamak gerekir.
Çoruh’umuzun özgürlük haykıran çılgınlığını yaşamamız, yaşatmamız gerekir.
Genç Osman’ın destanlaşmış yaşanmışlığını kendi ruhumuzda da yaşatmamız; günlük yaşamımıza uyarlama çabası içinde olmamız gerekir.
Dede Korkut’ça yaşamayı kendine ilke edinmiş kuşakları yetiştirmeyi, “kutsal görev” bilmek gerekir.
Tarihteki yeri “İkinci Plevne” olarak belirtilen direnişin nedenlerini, niçinlerini, sonuçlarını içselleştiren kuşaklar yetiştirme çabasını ilke edinmek gerekir.
Bayburt’un yetiştirdiği ozanları tanıyıp tanıtmak yolunda:
Zihni’nin haksızlığa, hukuksuzluğa direniş örneği olan yaşantısının ışığı altında, içimizi titreten Bayburt özlemi ile yüklü dizelerini her ortamda seslendirince, çoluk çocuğumuza “Zihnice düşünme” güdüsünün kazandırılacağını;
Celali’nin eşine yazdığı ağıtın bir “kadın değerlemesi” olduğunu;
Ağlar Baba’nın, Hicrani’nin, İrşadi’nin dünyasında duygusal yaşam, doğa, gelenek, töre ve dinsel seslenişlerin egemen olduğunu;
Yakın çevresinde, bulunduğu her ortamda dillendirmesi gerekir.
Müftü Fahrettin Efendi ve Mahmut Kemal Yanbeğ gibi bilimin, çağdaşlığın, eğitimin önderliğini yapması; Osman Okutmuş gibi Bayburt sevdasını, gazetecilik tutkusunu, tiyatro sevgisini, sportmenlik anlayışını gençlere aşılama yönündeki çabalarını yaşatması; Bayburt Halkevi’nin gönüllü gençlerinin –İhsan Hacıbeyoğlu’nun Halkevi çalışmalarına içeriği dolu, özverili katkılarını örneklendirerek- Bayburt’a kazandırdıklarının ve bunun düşünsel içeriğinin yeniden canlandırılmasını; Kalfa Fikret ve onun gibi “Bayburtlu Nasrettin”lerin zengin nükteli ve hoşgörü ile donanmış yaşanmışlıklarını unutmaması, unutturmaması; Bayburt’un “Neyzen Yapılı” beyefendisi Faik Bey’in “Kedi yavrusu bile 40 günde gözünü açar, siz kırk yıl geçti de gözünüzü açamadınız!” sözündeki ince iğnelemeyi, sözün her dönemdeki geçerliliğini göz ardı etmemesi; Bayburt’a gelişmesi, çağdaşlaşması yolunda –kim ya da hangi kurum/kuruluş olursa olsun- hizmeti geçenleri unutmaması, unutturmaması gerekir.
Şimdi başa dönelim: Bayburtlu olmak kolay mı değil mi?
Yanıtınız ne olursa olsun, Bayburt sevdalısının baş tutkusu “Bayburtlu olmaya çalışmak” olmalıdır.