Alev Coşkun’un Cumhuriyet Kitap tarafından 2 Cilt olarak yayımlanan “Samsun’dan Sonra En zor 19 Ay” adlı değerli yapıtını okudum.

Bu 19 aya ilişkin ben çok yapıtlar okudum, ayrıntılı olarak o dönemi bildiğimi sanırdım. Yanılmışım, daha öğrenecek neler varmış neler. 50 yıldır Kurtuluş Savaşı ve Atatürk’ü yeniden yeniden yeniden keşfediyorum, bu kez de öyle oldu.

Yukarıya yazdıklarım olayın; hak teslimi, emeğe saygı ve övgü tarafı… Ama bir de olumsuz yanı var, bu kitaptaki kimi eksikleri yazmam gerek ki, ileriki baskılarda düzeltile.

Hemen başlayayım. Atatürk ve yakın çalışma arkadaşları Erzurum’dan Sivas’a gideceklerdir. Ancak yol giderleri için beş para yoktur. Erzurum’da örgütlü bulunan Vilayat-ı Şarkiya Müdaafa-i Hukuk Derneği’ne başvurur Mazhar Müfit Bey. Fakat onların da maddi durumları bozuktur. Çare düşünmektedirler. Sonunda o çare bulunur. Alev Coşkun bulunan çareyi kitabının 171’inci sayfasında şöyle yazıyor: “Emekli Binbaşı Kâzım Bey (Yurtalan) ailesi için sakladığı 900 lirasını getirip verdi, bunu bin liraya tamamladılar ve M.Kemal Paşa’ya ulaştırdılar.”

Evet parayı getiren Kâzım Yurdalan’dır, fakat para onun değildir, o 900 lirayı veren Emekli Binbaşı Hatunoğlu Süleyman Bey’dir. Olayın tüm ayrıntıları Cevat Dursunoğlu’nun “Milli Mücadele’de Erzurum” adlı yapıtı ile Atatürk Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr.İsmail Eyüboğlu’nun “Osmanlıdan Cumhuriyete Bir İttihatçı Kâzım Yurdalan” adlı kitabında (Atatürk Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları) yer alır. Alev Bey’in kitabının kaynakça bölümünde Eyüboğlu’nun bu yapıtını göremedim, büyük eksiklik bence.

Ve Hatunoğlu Süleyman Bey, anneannemden dolayı benim de akrabam olur. “Dillere Destanlar” adlı kitabımda (Atayurt Yayınları) O‘nun da destanını yazmışım, şimdi o kitaptan o destanı aşağıya alacağım, o destanda olayın tüm ayrıntıları var. 

MUSTAFA KEMAL’İN ERZURUM’DAKİ HIZIR’I HATUNOĞLU SÜLEYMAN BEY

Karslı Hatunoğullarından emekli Binbaşı Haydar Bey’in
İttihatçılardan ağzı fena yanmıştır
Kim onların karşısındaysa o onların yanında olacaktır
Hürriyet ve İtilaf Partisi’nin Erzurum Şubesi’ni açması
Açıp da başına geçmesi 
Ermeni komitacılarının canına okuyan Ebülhindili Cafer Bey’i 
Tehciri katliama dönüştürendir diye 
Valiye şikâyeti etmesi de
Salt bu nedenledir.

Haydar Bey’in yoğun ikna çalışmaları ve akrabalığın o güzel hatırına
Bir başka emekli Binbaşı Hatunoğlu Süleyman Bey de 
Bu işin içine girivermişti.
Hem de ne girmek
Hürriyet ve İtilaf Erzurum Şube binasının
Kirasını ödedikten başka 
Mobilyasını da o satın almıştı.

Kuvay-ı Milliyeciler oturmuşlar Albayrak Gazetesi’nde
Bu durumu tartışıyorlar
Bu Süleyman Bey’le görüşmek gerek
Albayrak’ın sahibi ve başyazarı Süleyman Necati Bey’le eskiden tanışırlar
Sever ve sayarlar birbirlerini.

Küçük Kâzım Bey’le Süleyman Necati Bey
Bu gece konuk olacaklar Süleyman Bey’e
Eski bir komitacı olan bu pir-i muhterem
Soba ve semaveri yakmış 
Karşılıyor konuklarını hürmet ve muhabbetle.
Hoşbeşten sonra sadede geliniyor.
Kazanasmazzade Küçük Kâzım Bey açıyor sözü:
-Vatanın vaziyetini biliyorsunuz…
-Her ağızdan bir ses geliyor, şaşırmış bir haldeyim
-Necati Bey, siyasi vaziyeti, size arz edecek
Süleyman Necati der ki kısaca
Ülke işgal ve pay edilirken
Bir Milli Mücadele’ye atılmak yerine
İttihatçılık-İtilafçılık davası gütmek büyük aymazlık
Kuvay-ı Milliye’ye destek verip
Müdafaa-i Hukuk’ta birleşmek gerek
Duygulanır gözleri yaşarır Süleyman Bey’in
Maddi yardım isteniyorsa hazır
Kesesi elverdiğince
-Hayır biz para istemeyiz
Sizden bir hizmet rica etmeye geldik
Memlekete ikilik sokan
Hürriyet ve İtilaf Partisi’nin şubesini kapatmalısınız
Bir yerde bir amaçla yekvücut olmalıyız.
Süleyman Bey doksan üç savaşını gören nesilden
Ailesi o zaman muhacir oldu Kars’tan
Edirne’de doğdu memleket öksüzü
Analı babalı yetim
Oralarda okudu askeri okulları
Dömeke’de Yunanlılarla çarpıştı 1897’de
Sonra Balkan
Sonra Harb-i Umumi 
Doğu Cephesinde Ruslarla muharebe…
Şimdi de bu gaile.
Eski komitacılık da var… 
Hemen kavrıyor işi
-Baş üstüne, hemen yarın… Göreceksiniz…
Gördüler ertesi gün Tebrizkapı’da Süleyman Bey’i
Hürriyet ve İtilaf Şubesi kapatılmıştır
Eşyaları satılmıştır
Parti mühürleri İstanbul’a postalanmıştır.

Süleyman Bey o günden sonra
Milli Mücadele fikrinin sadık bir bağlısı oldu.
1 Mart 1919’du günlerden
Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuku Milliye Cemiyeti’nin 
Kuruluş dilekçesi verilmekteydi Erzurum Valiliğine.
Kurucular arasında iki de Hatunoğlu 
Biri Süleyman Bey’dir doğal olarak
Öbürü de Haydar Bey. 
Dünün Hürriyet ve İtilafçısı
Süleyman Bey’in ısrar, telkin ve akrabalık hatırına
Kurucular arasına girivermişti.

11 Mart 1919’da Kazanasmazzade Küçük Kâzım Bey ve arkadaşları
O’nun evinde toplandılar gecenin bir yarısında
El bastılar Kur’an-ı Kerim’e  
“Her türlü hizip ve irtica zihniyetinden uzak kalacağıma
Milli Birliği vücuda getirmek
Yurdun afakını saran bu tehlikeyi
El birliği ile gidermek uğruna
Üzerime ne düşüyorsa tereddütsüz yapacağıma…”
Diyerek ant içtiler.

İçtiler ve tuttular bu andı
23 Temmuz 1919 tarihinde Erzurum Kongresi yapılabilmişse 
Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuku Milliye Cemiyeti’nin sayesindedir. 
O kongrede Süleyman Bey de Bitlis delegesi olarak seçildi
10 yıl askerlik şube reisliği yapmıştı çünkü orada
12 Şubat 1918’de Bitlis kurtarılırken de büyük yararlıkları görülmüştü 
Tanınır sevilirdi.

Kongre çalışmaları bitmiştir Erzurum’da
Mustafa Kemal ve erkânı Sivas’a gitmelidir.
Mazhar Müfit Bey yol giderlerini hatırlatıyor 
“Ha sahi bir de para meselesi vardı öyle değil mi?”
Yanıtı geliyor Mustafa Kemal’den.
Para bir yerlerden bulunmalı
Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuku Milliye Cemiyeti’ne başvuruluyor
Olsa… Kurban olsun… Yok ne yazık ki… Onlarda da yok…
Erzurum deyimiyle onlar da yongayla kaşınmaktalar.
Cevat Dursunoğlu anlatırken o günleri der ki:
“Paşa’ya hiç olmazsa bin lira kadar bir para vermeliydik
Ama nereden?
Çoluk çocuğun ziynet eşyalarına el atılır böylesi durumlarda
Fakat onların boynunda, kolunda ne varsa hepsi muhacirlikte
Ekmek ve geçim parası olarak sarf olunmuştu.
Hepimizi bir düşüncedir aldı”

Kul sıkışmazsa Hızır yetişmez derler
Tarih gözüne kestirmiştir 
Coğrafyadan okunur falları
Tanrı özel görevle yollar kimi kulları
Hızır o gün Süleyman Bey olarak geldi
Cevat Dursunoğlu “Milli Mücadelede Erzurum” adlı eserinde
Yaşadığı o büyük olayı ne güzel anlatmakta:
“Her anlamıyla kâmil bir insan olarak tanıdığımız 
Emekli Binbaşı Süleyman Bey
Nasıl bir çıkmazda olduğumuzu görerek
‘Çocuklar ben buldum çaresini’ dedi ve ekledi:
‘Altmış yaşını devirmiş bir adamım 
Hiç evlenmediğim
Çoluk çocuğumun olmadığı da malumlarınız.
Yaşama sebebim tektir: Yurdumun kurtuluşu.  
Puslu ve pusulu ilişkilerim olmadı, olmayacak,
Hicran, sevinç, ne verdiyse Tanrı ve talih
Alıp kabul etmiş ona göre davranmışımdır.
Sevdalarım başımdan büyük olsun istemişimdir.
Ülküleri doruklarda Tanrısal bilmişimdir.
Birikmiş param var dokuz yüz lira.
Vereyim görülsün işiniz. 
Esirgediğim bağışladığım
Söz anlatamadığım 
Nazlı mı nazlı gönlümü vermişim 
Para-pul ne ki?
Fakat bunu verdiğimi ne Paşa bilecek
Ne de hiç kimse.
İleride Müdafaa-i Hukuk’un parası olursa ödersiniz
Olmazsa helal olsun
Emekli aylığımla geçinir giderim ben
Vatanın milletin kaygısındayız
Bencillik, benlik yok olsun gardaş.
Gönülden çok koparır milli davalar 

Yeter ki gözümüz tok olsun gardaş’
Hepimizin gözleri yaşarmıştı
Özveri timsali bu  büyük adam 
Ergenekon’dan çıkarır gibi 
Çıkarmıştı bizi 
Kahreden bu çıkmazımızdan.”

Ve dahası…
Erzurum’un Fahri hemşehrilik unvanı verildi Mustafa Kemal Paşa’ya
İstanbul’daki ırzı kırıklara ve saraya inat 
Erzurum Milletvekili adayı olarak gösterildi Osmanlı Mebusan Meclisine.
Gösteren: Müdafaa-i Hukuku Milliye Cemiyeti
Kararların altında 
Cemiyet Başkanı olarak onun imzası…

Kazanasmazzade Küçük Kâzım Bey (Yurdalan)
Bulup buluşturup yüz lira daha 
Bin sevinçle çıktı Paşa’nın huzuruna
Parayı da verdi 
Paranın sırrını da
Mustafa Kemal Paşa bu güzel sırrı 
Kimseyle paylaşmadı.
-Mazhar Müfit, tamam yol paramız var…
-Paşam nasıl oldu bu?
-Şişşt… Üzümünü ye de bağını sorma!
Sivas’ta yine sordu 
Yanıtı yine bir muammadır:
-O bağın bir güzel bağlısı var, onu bil yeter…

Özlemleriyle kaldı Süleyman Bey Erzurum’da
Özlemelerim
Yol çeken gözlerimde özlemelerim
Kavuşmalar kurarım düşlerimde
Yazgı eleğinde özlem elerim

Öz eline
Özüm verdim öz eline
Özelliğin özümsedim
Özlemim özeline

Dedi durdu yakarı niyetine…

Ve gün oldu…Kavuştu… Gördü… Bitti özlemi…
Kars 30 Ekim 1920’de yeniden Türk’ün olunca
Ona da haber geldi
Ermeniler boşaltıp kaçmışlardır
Kaleiçi Mahallesi’nde
Çocukluk günlerinin geçtiği evi.
1921 yılının ilkbaharında
Göç etti Süleyman Bey ata topraklarına
Kars uyu
Sarın kar’a Kars uyu
İlkyazda ilan-ı aşk
Coşup gelen kar suyu

Kar solunca
Cemreyle kar solunca
Kardelen aşka gelir

Toprağı Kars olunca
Kahramanlar anlarlar kalelerin dilini
Kaleler de kahramanca bilirler
Kars Kalesi bildi Süleyman Bey’i 
Mutlandı bu görkemli su kavuşumundan.

On sekiz Paşa çıkarmış bir büyük sülaledendir Süleyman Bey
(Aslında on dokuz, bir de ana paşa, üniformasız paşa, Deli Saltanat Paşa)
Kavuştu ya ata yurduna, dünya gözüyle
Özlem gidermesi gerek soyunun anılarıyla 
Vardı Hatunoğullarının Mağazberd Kalesi’ne
Orada Süslü Hatun Kümbetinde yatmaktadır Ulu Hatun Nenesi
Ona fatiha dua
Ona tekmil 
Ona hesap
Oradan Şöregel’e
Akraba pek çok 
Anılar yığın yığın
Allah’tan ne istesin daha
Gözleri açık gitmeyecek

1925 yılı yazıydı
69 yaşında Süleyman Bey Hakk’a yürüdü
Kars toprağı ilk kez öyle güzel bir ölü gördü. 

Evet işte böyle Sayın Alev Coşkun, düzeltiniz lütfen!
Yalnız bunu değil, şunları da düzeltiniz:
1- 141’inci sayfada Şirvan Müftüsü dua etti demişsiniz, Şirvan değil Şiran olacaktır (Gümüşhane’nin ilçesidir bilindiği gibi.)
2- 186’ıncı sayfada “Kührevi” yazmışsınız “Küfrevi” olacaktır. O sülaleden Kasım Küfrevi yıllarca milletvekilliği yaptı, soyadları bilinir.

CEVAT OK’UN MELANET ŞİİRLERİ

Şair Cevat Ok, Eylül 2021 baskılı “Melanet Şiirleri” adlı yeni şiir kitabını (Klaros Yayınları) imzalı olarak yolladı. Önce teşekkür edelim bu inceliğe. Sonra da kitaba geçelim.

Halk şiirinde bir “Şathiye” geleneği vardır, özellikle Alevi şairler Tanrı’ya sitem ederler, sorguya çekerler. Örnek çoktur ya, biz Veysel’den verelim bir tane:

Bu âlemi gören sensin
Yok gözünde perde senin
Haksıza yol veren sensin
Yok mu suçun burda senin

Kâinâtı sen yarattın
Her şeyi yoktan vâr ettin
Beni cıplahdışar'attın
Cömertliğin nerde senin

Evli misin ergen misin
Eşin yoktur bir sen misin
Çarh-ı semânûr sen misin
Bu balkıyan nûr da senin

Kilisede despot keşiş
İs'Allah'ın oğlu demiş
Meryem Ana neyin imiş
Bu işin var bir de senin

Kimden gorhtun da gizlendin
Çok arandın çok izlendin
Göster yüzün çok nazlandın
Yüzün mehrem ferde senin

Binbir ismin bir cismin var
Oğlun kızın ne hısmın var
Her bir renkte iresmin var
Nerde baksam orda senin

Türlü türlü dillerin var
Ne acâyip hallerin var
Ne garanlık yolların var
Sırat köprün nerde senin

Âdemi sürdün bahmadın
Cennette de bırahmadın
Şeytânı niçin yahmadın
Cehennemin var da senin

Veysel neden ahlın ermez
Uzun kısa dilin durmaz

Eller tutmaz gözler görmez
Bu acâyip sır da senin

Cevat Ok Dostumuz Şathiye geleneğini günümüzde, kendi biçemince ve toplumsal/ekonomik eşitsizlik bağlamında serbest vezinle sürdürüyor. Örnekleyelim bu dediğimizi:

“Soğuktan buz tutmuş ellerim
Kesilmiş bütün takatım
Ödünç alınmış
Gömleğim kravatım

25 kuruşum yok
1 Tanrım var”

Züğürt adlı şiirde böyle diyor. Dilekçe adlı şiirinde ise şöyle diyor:

“Haram demişsin günah demişsin
Cehennem korkusuyla köreltmişsin
Ben böyle büyüyemem
Omzuma ne yükler yüklemişsin
Kara lastikle sırat köprüsüne yürüyemem”

Çağdaş Şathiye diyebileceğimiz daha imge dolu, kısa ama anlam dolu şiirleri de var Cevat Ok’un. İşte “Ayna” ve “Teorem” adlı bu şiirler:

“Tanrı’yı arayıp durursanız
Sonunda mutlaka
Kendinizle
Baş başa kalırsınız.”
“Tanrı’nın varlığı
İki kere iki dört edercesine
İspatlanamaz

İspatlanırsa
Tanrı olmaz”

Şairimiz -yukarıda bir nebze değindik-, ekonomik ve toplumsal eşitsizlik ve çelişkileri de ironik ve iğneleyici bir dille kaleme alıyor. İşte onlardan çarpıcı bir örnek, “Muhalefet” adlı şiir:

“Alibeyköy’in kedisi
Yarı aç yarı tok gezer
Göktürk’ün kedisinin
Yediği önünde
Yemediği ardında

Göktürk’ün kedisi
Rejim yapar
Alibeyköy’ün kedisi
Rejim muhalifi.”

Cevat Ok’un şiirlerinde savlar var, arayışlar var, sorgulamalar ve yargılamalar var. Şiir dili bakımından özgün ve özüne özgü. Yapacağımız tek eleştiri, bazı şiirlerin işçiliğinin daha iyi olabileceğidir.