Atatürk Üniversitesinde öğrenciyken tanımıştım onu. Uçrak düşünce ve yaklaşımları vardı. Atsız’ın hayranıydı, Prof. Dr. Bahattin Ögel’in doktora öğrencisiydi.
Ona göre Türkler bütün tarihleri boyunca 2 devlet kurmuşlardı: Türkili Devleti, Türkeli Devleti (ili ve eli arasında ne fark vardı? Bunu o zaman ona soran yoktu). İli olanı Orta Asya’da, Eli olanı da Anadolu’da imiş.
Başka? Türkiye Cumhuriyetinin başına ne gelmişse “laiklik ve masonluk belasından” gelmişmiş (laiklik de demezdi layıhlıh derdi). Atatürk mason localarını kapatmış ama yanı başındaki 33 derece mason Şükrü Kaya’yı görememiş.
Bir konferansından önce, “konuşmacı” diye sunulunca itiraz etmiş, “Bu kelime yanlış, kullanmayın, ya hatip deyin ya da ‘konuşucu’” demişti.
Bu kişi Profesör olduktan sonra, Cevdet olan adını değiştirip “Türükoğlu” etti, artık “Türükoğlu Gökalp” olarak anılıyordu.
Bu Türükoğlu, yani Türkün oğlu, Atatürk soyadını da beğenmiyordu. Cumhuriyetin 50. Yıldönümü dolayısıyla Atatürk Üniversitesi tarafından yayımlanan 3 ciltlik bir yapıtta bunun da bir makalesi vardı. Adı: “K. Atatürk’ün Türk tarihindeki yeri yahut Türk tarihindeki Atatürkler.” Bakın neler yumurtlamakta bu makalede:
“Atatürk’ten ilk bakışta herkesin anlayacağı mana, bu birleşik kelimenin ‘Türk’ün atası’ anlamına geldiği merkezindedir. Nitekim yabancılar da bunu böyle anlamış. K. Atatürk’ün ölümünü ünlü bir Fransız gazetesi okurlarına ‘Le pere des Turc est mort=Türklerin babası (atası) öldü’ şeklinde bildirmiştir. Gazi Mustafa Kemal Paşa bu gazete manşetinde ifadesini bulduğu şekilde gerçekten Türklerin babası, atası, yani ceddi midir? Mustafa Kemal Türk’ün ceddi, atasıdır demek, Türkler Mustafa Kemal’den türemişlerdir; başka bir deyişle Türklerin ilki Mustafa Kemal’dir; Türk Mustafa Kemal’e dayanır demektir. Bilindiği üzere Mustafa 1881 yılında doğmuştur. 1881 yılı 19. Yüzyılın sonlarıdır. Mustafa adlı çocuk, K. Atatürk olarak 1938 yılının 10 Kasım’ında öbür dünyaya göçtüğüne göre, Türk henüz tarihi varlık, bir şahsiyet olmamış, 1973 yılında bile daha ortada yok demektir. Üstelik Mustafa adlı bu çocuğun, Mustafa Kemal, Mustafa Kemal Paşa, Gazi Mustafa Kemal Paşa ve K. Atatürk olarak hiç çocuğu olmamıştır. Çocuğu olmayan bir kimseden bir millet nasıl üreyebilir? Bu kimse nasıl bir milletin ceddi atası olabilir? Görülüyor ki, Atatürk soyadını Türk’ün atası olarak anlamak, mantığa ve gerçeğe aykırı olduğu kadar, Türk insanının M.Ö üçüncü bine kadar uzanan 5000 yıllık maddi varlığına ve M.Ö 3. Asrın sonlarında başlayan tam 2183 yıllık tarihi varlığına da aykırı düşer.”
Evet gördünüz mü bilimsel makaleyi? İşte bu kafalar, Atatürk karşıtlığı üzerine kurgulanmış bir Türkçülüğü yıllarca genç beyinlere zerk ederek onları Atatürk’ten, fikirlerinden, ilkelerinden, eserlerinden uzaklaştırdılar.
Ona göre Türkler bütün tarihleri boyunca 2 devlet kurmuşlardı: Türkili Devleti, Türkeli Devleti (ili ve eli arasında ne fark vardı? Bunu o zaman ona soran yoktu). İli olanı Orta Asya’da, Eli olanı da Anadolu’da imiş.
Başka? Türkiye Cumhuriyetinin başına ne gelmişse “laiklik ve masonluk belasından” gelmişmiş (laiklik de demezdi layıhlıh derdi). Atatürk mason localarını kapatmış ama yanı başındaki 33 derece mason Şükrü Kaya’yı görememiş.
Bir konferansından önce, “konuşmacı” diye sunulunca itiraz etmiş, “Bu kelime yanlış, kullanmayın, ya hatip deyin ya da ‘konuşucu’” demişti.
Bu kişi Profesör olduktan sonra, Cevdet olan adını değiştirip “Türükoğlu” etti, artık “Türükoğlu Gökalp” olarak anılıyordu.
Bu Türükoğlu, yani Türkün oğlu, Atatürk soyadını da beğenmiyordu. Cumhuriyetin 50. Yıldönümü dolayısıyla Atatürk Üniversitesi tarafından yayımlanan 3 ciltlik bir yapıtta bunun da bir makalesi vardı. Adı: “K. Atatürk’ün Türk tarihindeki yeri yahut Türk tarihindeki Atatürkler.” Bakın neler yumurtlamakta bu makalede:
“Atatürk’ten ilk bakışta herkesin anlayacağı mana, bu birleşik kelimenin ‘Türk’ün atası’ anlamına geldiği merkezindedir. Nitekim yabancılar da bunu böyle anlamış. K. Atatürk’ün ölümünü ünlü bir Fransız gazetesi okurlarına ‘Le pere des Turc est mort=Türklerin babası (atası) öldü’ şeklinde bildirmiştir. Gazi Mustafa Kemal Paşa bu gazete manşetinde ifadesini bulduğu şekilde gerçekten Türklerin babası, atası, yani ceddi midir? Mustafa Kemal Türk’ün ceddi, atasıdır demek, Türkler Mustafa Kemal’den türemişlerdir; başka bir deyişle Türklerin ilki Mustafa Kemal’dir; Türk Mustafa Kemal’e dayanır demektir. Bilindiği üzere Mustafa 1881 yılında doğmuştur. 1881 yılı 19. Yüzyılın sonlarıdır. Mustafa adlı çocuk, K. Atatürk olarak 1938 yılının 10 Kasım’ında öbür dünyaya göçtüğüne göre, Türk henüz tarihi varlık, bir şahsiyet olmamış, 1973 yılında bile daha ortada yok demektir. Üstelik Mustafa adlı bu çocuğun, Mustafa Kemal, Mustafa Kemal Paşa, Gazi Mustafa Kemal Paşa ve K. Atatürk olarak hiç çocuğu olmamıştır. Çocuğu olmayan bir kimseden bir millet nasıl üreyebilir? Bu kimse nasıl bir milletin ceddi atası olabilir? Görülüyor ki, Atatürk soyadını Türk’ün atası olarak anlamak, mantığa ve gerçeğe aykırı olduğu kadar, Türk insanının M.Ö üçüncü bine kadar uzanan 5000 yıllık maddi varlığına ve M.Ö 3. Asrın sonlarında başlayan tam 2183 yıllık tarihi varlığına da aykırı düşer.”
Evet gördünüz mü bilimsel makaleyi? İşte bu kafalar, Atatürk karşıtlığı üzerine kurgulanmış bir Türkçülüğü yıllarca genç beyinlere zerk ederek onları Atatürk’ten, fikirlerinden, ilkelerinden, eserlerinden uzaklaştırdılar.
Bizler o zaman gençtik, bilgi dağarcığımız bir tarihçi öğretim üyesine laf yetiştirecek genişlikte değildi, susuyorduk, fakat büyüklerimiz vardı, onlar da susuyorlardı, birisi kalkıp da bu herife “Atatürk olmasa Türklük olur muydu, kalır mıydı, sen ağzına Türklüğü alabilir miydin, üniversitede Türklükten söz edebilir miydin? Bunları sana ve tüm millete sağlayan insan elbette bu milletin atasıdır” diyemiyordu.
Bunca yıl sonra, bu yazıyı yazarak, geç de olsa görevimi yerine getirmiş olmaktayım.
Atatürk soyadının nasıl ve neden verildiğinin gerçek öyküsünü da yazarak bitirelim yazımızı:
21 Haziran 1934’te kabul edilen ve 2 Temmuz’da da Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Soyadı Kanunu”ndan sonra, Türkler arasında bir soyadı alma yarışı başlamış ve henüz bir soyadı bulunmayan Mustafa Kemal için de hummalı bir arayış başlamıştı. “Hatta bu amaçla CHP Meclis grubunda özel bir komisyon kurulmuş, dilci ve tarihçi üyeler ’soyadı’ bulma seferberliği başlatmışlardı”. Bu esnada muhtelif soyadı tekliflerinde bulunulmuş ancak bunlar Mustafa Kemal tarafından pek kabul görmemişti. Söz konusu soyadların neler oldukları ve kimler tarafından verildikleri ise ilk kez Mehmet Şakir Ülkütaşır’ın 1973 tarihli “Atatürk’e Bu Soyadı Nasıl Verildi ve Bunu Kim Buldu” yazısında yer almıştı. Bununla birlikte Ülkütaşır’ın bu sırada aktardığı şu hikâye bugün dahi tekrarlanan bir yanlışın temellerini atmıştı.
“Ülkütaşır’ın aktardığına göre, bu listenin sunulduğu sıralarda Çankaya’da bir yemek esnasında Safvet Arıkan’ın daha önce bir toplantıda kullandığı “Atatürk” ve “Türkatası” gibi iki ismi Mustafa Kemal’in kendisi “Bir de arkadaşlar, ne buyururlar, bakalım!” diyerek tartışmaya açar. Bunun üzerine, Konya milletvekili Naim Hazım Onat “Müsaade buyurulur mu, Paşam?” diye söz ister. Gazi “Arkadaşlar, lütfen hocamızı dinleyelim, diye sözü Onat’a bırakır. Onat da; ‘Türkata’, ‘Türkatası’ gerek yazılışta, gerek söylenişte bana biraz tuhaf geliyor. Arkadaşlar biliyorsunuz, tarihimizde bir ‘Atabey’ sözü, unvanı vardır. Anlamı da, yine biliyorsunuz: Bey’in, Emir’in, Şehzade’nin hatta Hükümdar’ın ilimde, idarede, askerlikte mürebbisi, müşaviri, hocası demektir. Atabey, kullanılmış, tarihe geçmiş bir unvan-ı resmidir. Bu unvanı taşıyan birçok Türk büyüğü vardır. Binaenaleyh biz de Türk’e her alanda atalık etmiş, Türklüğü kurtarmış, istiklaline kavuşturmuş olan Büyük Gazi’mize ‘Atatürk’ diyelim, bu soyadını verelim. Bu bana şivemize de daha munis, daha uygun gibi geliyor demiştir. Gazi, Naim Hazım Hoca’nın açıklamasını daha yerinde bulmuş, hatta üstada teşekkür etmiştir. Böylece Atatürk soyadı üzerinde ittifakla durulmuştur.”
Konu ile ilgili en ilginç bilgiyi, Atatürk’ün hizmetkârlık görevinde bulunmuş olan Cemal Granda ‘Atatürk’ün Uşağı İdim’ adlı eserinde dile getirmiştir: “Granda, 2 Temmuz 1934’te soyadı yasası çıktığında daha Atatürk’ün soyadının belirlenmemiş olduğunu, Gazi’nin sofrasında bu konunun sıklıkla gündeme geldiğini belirttikten sonra, 26 Eylül1934’te Türk Dili Tetkik Cemiyeti Başkanı Safvet Arıkan’ın Dil Bayramı nedeniyle ‘Ulu Önderimiz Atatürk Mustafa Kemal’ hitabıyla başlamasından etkilenerek, ‘Atatürk’ adını güzel bir buluş olarak düşünür. Afet İnan’ın da etkisiyle beğenir ve ısrar eder. Bir müddet devam ettiği anlaşılan tartışmalar neticesinde ‘Atatürk’ü soyadı olarak almasına karar verilir.”(1)
1-) Necdet Sevil- Dünya Bülteni / Tarih Dosyası
Bunca yıl sonra, bu yazıyı yazarak, geç de olsa görevimi yerine getirmiş olmaktayım.
Atatürk soyadının nasıl ve neden verildiğinin gerçek öyküsünü da yazarak bitirelim yazımızı:
21 Haziran 1934’te kabul edilen ve 2 Temmuz’da da Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Soyadı Kanunu”ndan sonra, Türkler arasında bir soyadı alma yarışı başlamış ve henüz bir soyadı bulunmayan Mustafa Kemal için de hummalı bir arayış başlamıştı. “Hatta bu amaçla CHP Meclis grubunda özel bir komisyon kurulmuş, dilci ve tarihçi üyeler ’soyadı’ bulma seferberliği başlatmışlardı”. Bu esnada muhtelif soyadı tekliflerinde bulunulmuş ancak bunlar Mustafa Kemal tarafından pek kabul görmemişti. Söz konusu soyadların neler oldukları ve kimler tarafından verildikleri ise ilk kez Mehmet Şakir Ülkütaşır’ın 1973 tarihli “Atatürk’e Bu Soyadı Nasıl Verildi ve Bunu Kim Buldu” yazısında yer almıştı. Bununla birlikte Ülkütaşır’ın bu sırada aktardığı şu hikâye bugün dahi tekrarlanan bir yanlışın temellerini atmıştı.
“Ülkütaşır’ın aktardığına göre, bu listenin sunulduğu sıralarda Çankaya’da bir yemek esnasında Safvet Arıkan’ın daha önce bir toplantıda kullandığı “Atatürk” ve “Türkatası” gibi iki ismi Mustafa Kemal’in kendisi “Bir de arkadaşlar, ne buyururlar, bakalım!” diyerek tartışmaya açar. Bunun üzerine, Konya milletvekili Naim Hazım Onat “Müsaade buyurulur mu, Paşam?” diye söz ister. Gazi “Arkadaşlar, lütfen hocamızı dinleyelim, diye sözü Onat’a bırakır. Onat da; ‘Türkata’, ‘Türkatası’ gerek yazılışta, gerek söylenişte bana biraz tuhaf geliyor. Arkadaşlar biliyorsunuz, tarihimizde bir ‘Atabey’ sözü, unvanı vardır. Anlamı da, yine biliyorsunuz: Bey’in, Emir’in, Şehzade’nin hatta Hükümdar’ın ilimde, idarede, askerlikte mürebbisi, müşaviri, hocası demektir. Atabey, kullanılmış, tarihe geçmiş bir unvan-ı resmidir. Bu unvanı taşıyan birçok Türk büyüğü vardır. Binaenaleyh biz de Türk’e her alanda atalık etmiş, Türklüğü kurtarmış, istiklaline kavuşturmuş olan Büyük Gazi’mize ‘Atatürk’ diyelim, bu soyadını verelim. Bu bana şivemize de daha munis, daha uygun gibi geliyor demiştir. Gazi, Naim Hazım Hoca’nın açıklamasını daha yerinde bulmuş, hatta üstada teşekkür etmiştir. Böylece Atatürk soyadı üzerinde ittifakla durulmuştur.”
Konu ile ilgili en ilginç bilgiyi, Atatürk’ün hizmetkârlık görevinde bulunmuş olan Cemal Granda ‘Atatürk’ün Uşağı İdim’ adlı eserinde dile getirmiştir: “Granda, 2 Temmuz 1934’te soyadı yasası çıktığında daha Atatürk’ün soyadının belirlenmemiş olduğunu, Gazi’nin sofrasında bu konunun sıklıkla gündeme geldiğini belirttikten sonra, 26 Eylül1934’te Türk Dili Tetkik Cemiyeti Başkanı Safvet Arıkan’ın Dil Bayramı nedeniyle ‘Ulu Önderimiz Atatürk Mustafa Kemal’ hitabıyla başlamasından etkilenerek, ‘Atatürk’ adını güzel bir buluş olarak düşünür. Afet İnan’ın da etkisiyle beğenir ve ısrar eder. Bir müddet devam ettiği anlaşılan tartışmalar neticesinde ‘Atatürk’ü soyadı olarak almasına karar verilir.”(1)
1-) Necdet Sevil- Dünya Bülteni / Tarih Dosyası