Türklerin Anadolu’ya girişlerinde ilk uğrak yerlerinden biri olan Bayburt, 1054 yılında Türkler tarafından fethedilmiş ve Osmanlı’ya kadar çeşitli Türk devlet ya da beyliklerinin yönetimi altında bulunmuştur.

Türklerin Anadolu’ya girişlerinde ilk uğrak yerlerinden biri olan Bayburt, 1054 yılında Türkler tarafından fethedilmiş ve Osmanlı’ya kadar çeşitli Türk devlet ya da beyliklerinin yönetimi altında bulunmuştur.

Çaldıran savaşı (1514) sırasında Osmanlı egemenliğine dahil olmuş ve bir daha bu sınırların dışına çıkmamıştır. Fetihten sonra yapılan ilk tahrirlerden itibaren görülmektedir ki, gayrimüslimler Bayburt’ta da, Türklerle birlikte (kayıtlarda Müslümanlar olarak geçer) yaşamaktadır.

Osmanlı Devleti’nin takip ettiği fetih politikası neticesinde nasıl ki Erzurum’un şenlendirilmesi için Tebriz’den Sünni Türkmenler buraya getirilmiş ise, Bayburt’a da Tire’den yaklaşık 3 bin kişi getirilmiştir. Böylece şehirde Türk nüfusu hakim rol oynamaya başlamış ve Ermeni ve Rum gibi gayrimüslim nüfus iyice azınlıkta kalmıştır. Yine devletin uyguladığı politika doğrultusunda haraç ve cizyesini ödeyen bu unsurlara hiçbir şekilde dokunulmamış ve her türlü özgürlük kendilerine tanınmıştır.

19. yüzyıl boyunca yapılan resmi nüfus sayımlarında, seyyahların eserlerinde ve resmi salnamelerde, Ermenilerin Bayburt’taki nüfusu hiçbir zaman yüzde 20’leri geçmemiştir. Nüfus itibariyle azınlık konumunda olan, ancak her türlü hak ve özgürlüklere sahip olan Ermenilerin yüzyılın sonlarına doğru isyan etmelerinde göze çarpan bazı hususiyetler vardır.

Evvela şunu söylemek gerekir ki 1895 yılında Ermeni olayları sadece Bayburt’ta çıkmamıştır. Bayburt hadiseleri, 1878 Berlin Antlaşması sonrasında İstanbul’da ve Anadolu’da tahrik edilen Ermenilerin oluşturdukları isyan zincirinin bir halkasıdır. O halde öncelikle araştırılması gereken, sadık millet olarak Osmanlı toplumunda yer alan bu halkın hangi sebeplerle hadise çıkarmaya ve asi topluluk olmaya başlamalarıdır.

Bilindiği gibi Fransız ihtilali sonrasında dünyada yeni bir oluşum baş göstermişti. Ulus-devlet fikrinin egemen olmaya başlaması, çok uluslu büyük devletleri tedirgin etti. Tabi bu bağlamda Osmanlı İmparatorluğu da bundan etkilendi. 1815 Viyana Kongresi ile Avrupa haritası yeniden şekillenirken, Osmanlı Devleti ve onunla ilgili problemlere yeni bir ad koyuldu. Batılı ülkeler tarafından konulan bu yeni ad hiç şüphesiz şark meselesi yani doğu meselesi idi.

Osmanlı toplumun bir parçası olan Ermenilerin, imparatorluktan koparılmasına yönelik faaliyetler de hep şark meselesinin bir parçası olarak görüldü. Nitekim 19. yüzyıl başlarında Sırp isyanı, Yunan isyanı derken ve 1829 Edirne Antlaşması ile bağımsız bir Yunanistan kurulurken, imparatorluğun gayrimüslim unsurları bundan büyük cesaret aldılar ve başta Rusya ve İngiltere olmak üzere büyük devletlerin tahrik ve teşvikleriyle isyan hareketlerini hızlandırdılar.

1895 yılına gelindiğinde Ermeniler, Hınçak ve Taşnak adlı cemiyetleriyle çoktan seslerini duyurmuşlardı. Cemiyetlerin organize ettiği olaylar, Osmanlı padişahına suikast düzenleyecek kadar ilerledi. Ülkenin farklı köşelerinde bu tür isyan hareketleri görülürken, Bayburt’ta Ermeniler yıllardan beri Müslüman Türklerle iç içe yaşıyorlar, iyi komşuluk örnekleri sergiliyorlardı. Arşiv belgelerinde açıkça ortaya çıktığı şekliyle, 19. yüzyıl boyunca gerçekten Bayburt’ta Ermeniler ve Müslümanlar arasında sıkı bir komşuluk bağı vardı.

Birbirlerine borç para verip almaları, işlerinde birbirlerine yardımcı olmaları gibi nice örnekleri bulunmaktaydı.  Yine bu dönemde yapılan araştırmalarda Ermenilerin her türlü dinî serbestliğe sahip oldukları, nüfus itibariyle çoğunlukta oldukları köylerde kiliseleri bulundukları görülmektedir. Tamire muhtaç olan kiliseler için devletin gösterdiği kolaylıklar da yine belgelerde açıkça ortaya çıkmaktadır.

***

Bütün bunlara rağmen yukarıda değinildiği gibi zincirin bir halkası olarak Bayburt’ta da Ermeni isyanı vuku buldu. Bayburt olaylarında göze çarpan özellikler şunlardır:

Her şeyden evvel olayların Bayburt merkezli çıkmadığı bilinmelidir. Hadiseyi İstanbul’da yaşayan Ermeni büyükleri organize etmiştir.

Ermeni liderleri cemiyetlerine eleman toplarken, işsiz, parasız ve cahil insanlar üzerine yoğunlaşmıştır. Özellikle Bayburt’tan İstanbul’a çalışıp para kazanmak için giden gurbetçi Ermeniler, potansiyel fedai olarak görülmüştür. Cemiyet önderleri, bu tür insanların zaaflarından istifade etmişler ve onları yaşadığınız yerlerde olaylar çıkarırsanız bağımsız Ermenistan devleti kurulacak fikrine inandırmışlardır. Yine onların safiyane dinî duyguları istismar edilmiş ve fedai yazdıkları kişileri, İncil üzerine yemin ettirmişlerdir. Bu insanlara maaş bağlanacağını bile söylemişlerdir. Her şeyden önemlisi bazı büyük devletlerin bu yolda kendilerini desteklediklerini de özellikle vurgulamışlardır. Bütün bu çabalar sonunda fedai yazılmak istemeyenleri bu defa ölüm korkusu ile tehdit etmişlerdir.

Bayburt olaylarının organizesinde dikkati çeken bir başka unsur, fesat cemiyeti üyelerinin propaganda faaliyetlerini gündüzleri mezarlıklar gibi tenha yerlerde, geceleri kahvehanelerde yürütmüş olmalarıdır. Bu iki alan güvenlik güçlerinin dikkatini çekmemiştir.

Üzerinde durulması gereken bir başka cihet de, fedailerin isimlerini ve kıyafetlerini değiştirerek eylemler yapmalarıdır. Bunu için de seçtikleri kıyafetler Karadeniz yöresi giysileri olup Laz kıyafeti dedikleri türden olanlarıdır. Bir taraftan laz giysileri giyinip, diğer taraftan isimlerini de Ahmet, Mehmet gibi Türk isimlerine dönüştürdüklerinde, yaptıkları eylemler halk arasında laz eşkıyalar tarafından yapılıyor şeklinde bilinmeye başlanmıştır. Bayburt şehir merkezinde vukuatın çıkmasının akabinde yine aynı türden kıyafetli olan bir kısım Ermeni fedaisi yakın köyleri dolaşarak, kendileri güya Türk ve Müslüman mış gibi halka Ermeniler Bayburt’ta Türkleri öldürüyor diye şayiada bulunmuşlardır. Yani açıkça Türkleri tahrik etmişlerdir. Bundaki amaçları da ifade tutanaklarında açıkça belirttikleri üzere, Ermenilerin her yerde eylemlerde bulunduklarının tüm dünyaya duyurulmasıydı. Yani dünya kamuoyu Ermenilerin harekete geçtiğini görürse, o zaman bu mesele üzerine yoğunlaşacak ve Osmanlı devletini bu cihetten sıkıştıracaktı. Nitekim de öyle oldu ve Anadolu’nun her köşesinde çıkan isyanlar üzerine Batılı büyük devletler gözlerini bu meseleye çevirdiler ve Osmanlı devletini pek çok açıdan zor duruma soktular.

Bir diğer önemli husus da, isyancı Ermenilerle, halkın ayrı tutulması gerekliliğidir.

***

Belgelerden çok açıkça anlaşıldığına göre, gerek Bayburt merkezde, gerek köylerde çıkan olaylarda, Ermeni halk isyana tamamen destek vermemiştir. Ayaklanma çıkaran fedailere destek olan bir kitle bulunmakla beraber, isyancıları lanetleyen ve Osmanlı hükümetine daima şükran borcu duyan bir kitle de vardır.

Organizeli ve planlı bir şekilde başlayan Bayburt hadisesinde ne yazık ki hem Türklerden hem de Ermenilerden can kaybı olmuştur. Kısa sürede devlet otoritesi kendisini bölgede hissettirerek gerekli tedbirleri almıştır. Oluşturulan tahkik heyetinin raporları doğrultusunda, bölgede sıkıyönetim ilan edilmiş ve suçluların yargılanması için divan-ı harp teşkil edilmiştir. Yapılan yargılamalar sonunda suçlular işledikleri suçlara ya da olaylara dahiliyet derecelerine göre çeşitli cezalar almışlardır.

Cezalar çıkarılan irade-i seniyye doğrultusunda uygulamaya konuldu. Ancak bu durum Avrupa devletlerinin elçilerini oldukça rahatsız etti. Sefirlerin sürekli baskıları sonucu, bir durum değerlendirmesi yapan Osmanlı idaresi, geniş kapsamlı bir af ialn etti ve Bayburt olayları müsebbipleri de bu af kapsamına dahil edilerek serbest bırakıldılar.

Böylece 1895 yılı Bayburt olayları sona ermiş oldu. Ancak bölgede yaklaşık 20 yıl sonra yine bu tür hadiseler tekrar zuhur etti. Bu defa çıkan vakalar 1895 olaylarına da hiç benzemedi. Bahsedilen dönem I.Dünya savaşı sırasında Rusların yöreyi işgali (1916-1918) ve Rusların buradan çekilişi sonrası Ermenilerin yaptığı mezalimi kapsamaktaydı. 1916’da Ruslar Bayburt’tan çekilirken komutanları Yüzbaşı Popof, Bayburt’ta 18 ila 45 yaş arasındaki sivil Ermenileri bir araya toplayarak, depolardaki silah ve cephaneleri bunlara teslim etmiştir. Rus hemşire Tatyana Karameli hatıratında, Popof’un Ermenilere “bu topraklar sizindir, bunları müdafaa ediniz, Türklere vermeyiniz” diye talimat verdiğini ve onları zulüm ve işkence yapma noktasında cesaretlendirdiğini acı bir dille ortaya koymaktadır. 

Rus askerlerinin şehirden çekilmesi ile Ermeni çete reisi Varzahanlı Arşak İspir ve Bayburt kazaları meliki sıfatını kullanarak, Erzincan’daki çete reisi Antranik ile organizeli olarak Bayburt’ta işkencelere başlamıştır.  Arşak, Türklerin paşalara olan hürmeti ve itaati nedeniyle kendisine paşa unvanı vermiş ve bu tarihten sonra Arşak Paşa olarak anılmaya başlamıştır. 
Arşak gerek Bayburt’ta gerek yakın köylerde akla hayale gelmeyecek mezalimler yapmıştır. Onun Yukarı Kırzı köyünde yaptıkları, halâ köylüler tarafından acı bir hatıra olarak hafızalardadır.

Bayburt merkezde de Arşak’ın zulumleri had safhaya çıkmıştır. Taşmağaza olarak bilinen Salih Hamdi Bey’in ticarethanesine doldurduğu yaklaşık 200 Bayburtlunun bir kısmını feci şekilde katletmişlerdir. Ermeniler, süngü ve balta ile yaptıkları katliam yetişmiyormuş gibi cenazeler üzerine gaz yağı döküp ateşlemişler; böylece arada sıkışıp kalan yaralılardan sağ kalanları da diri diri yakmışlardır.  

Arşak David’in fecaatleri bununla sınırlı kalmamış ve dünyanın hiçbir yerinde eşine rastlanmayan mezalim örneği sergilemişlerdir. Evler ve sokaklarda rastladıkları kadın, erkek ve çocuklara varıncaya kadar katletmiş ve güya ibreti alem olsun diye derilerini bile yüzmüştür. Köylerde kadınların ırzlarına saldırmışlar ve karınlarını yararak içindeki ceninleri çıkarmışlardır. Yalnız şehir içinde 280 kişiyi katletmişlerdir ki köylerdekiler de buna eklenir ise katledilen insan sayısı 500 kişiyi bulmaktadır. Evlere zorla girilmiş mal ve eşyaları gasp etmişler ve hayvanları bile yanlarında götürmüşler, Müslümanların üzerlerinde bulunan saat ve keselerindeki paraları da zorla ele geçirmişlerdir. Zahid Efendi, Veysel efendi, Velişaban,  Karasakal, Tuzcuzâde, Şingah, Ferecullah, Kadızâde, Uzungazi, Kaleardı mahallelerinde dört adet kargir cami, yedi mescid, üç tekke, elli medrese, beş mahalle mektebi, bir dabağhane, iki bin hane, altı otel, yüz otuz kahvehane, 28 fırın, 50 hayvan ahırı, 300 mağaza, 700 dükkan, 2 hamam, 1 un fabrikası, 4 değirmen, 8 çeşme, resmi dairelerden 20 gözlü belediye dairesi, hükümet konağı, Maden nahiyesinde 20 köy, Pulur nahiyesinde 40 köy, Hart nahiyesinde 15 köy, merkez nahiyeden 30 köy, cami, mescid, medrese, mektep ve evler tamamen yakmış ve tahrip etmişlerdir.

Ermeniler buna benzer daha birçok eylemlerde bulunmuşlardır.

***

Yaklaşık iki yıldır Rus işgali ve ardından Ermeni mezaliminde kalan Bayburt, 21 Şubat 1918’de Türk kuvvetleri tarafından kurtarılmıştır. Böylece yörede hem Rus işgalinin hem de Ermeni katliamının izleri yavaş yavaş yok edilmiş, ancak hafızalardan silinmemiştir.

KAYNAKÇA:

Yard. Doç. Dr. Yunus Özger / 1895 Bayburt Ermeni Ayaklanmaları, IQ Yayınları, İstanbul 2008

Eylül 2012