Ziya Gökalp’in, Türk-Bilim ile Toplum-Bilim alanlarını birlikte yoğurarak ortaya “Türkçülüğün Esaslarını” yazdığı günlere benzer bir dönemden geçiyoruz. Aradan bir yüzyıl’a yakın süre geçti. Köprülerin altından nice sular aktı. Şimdilerde, çağın getirdiği gelişmeleri, bilimlerdeki yeni buluşları, hayatın sorduğu soruları değerlendirerek “Yeniden Türkçülüğün Esaslarını” yazmak gerekiyor.
Çöken Osmanlı Cihan Devletinden kalanları toparlayarak ortaya konulan Türkiye Türk Devleti yani Cumhuriyetimiz, Ziya Gökalp’in temellerini yazdığı Türkçülüğün düşünce ortamında kuruldu. Atatürk ve yanında bulunanların çoğu Ziya Gökalp’in yolundan giden insanlardı. Atatürk, elbette bir dahi idi ve dehasıyla Gökalp’i de aşan düşünceler ve işler ortaya koymuştu.
Atatürk yolundan gidilseydi bugün içinde bulunduğumuz durum doğmazdı. Kalkınmada, Japonya düzeyinde olurduk ve karşı devrime kapılar kapalı olurdu.
Ne yazık, Atatürk’ten sonra Türkçülükten, akıl ve bilim yolundan, milli ekonomiden, milli dış siyaset uygulamalarından uzaklaşılmış; kalkınmanın hızı kesilmiş ve dışa bağımlı bir yapı oluşmuştur.
Şimdilerde Türkiye’yi yönetenlerin Türkçülüğe keskin olarak karşı ve Türklük kavramına uzak oluşları gizlemedikleri bir gerçektir.
Derin köklerden kaynaklanan Türklük çatısı altında buluşarak çağdaş bir ulus olan Türkiye Türklüğü, bilgisizce söylemlerle dağıtılmaktadır. Başbakanın Cumhuriyet tarihimizde ilk defa milletimizi etnik kökenlere bölen ardıcıl söylemlerinin etkisiz olduğunu düşünemeyiz. Onun efsaneleştirilen kişiliğine bağlananlar artık ya etnik kökenlerine yönelmekte ya da Türk etnik kökeninden iseler de bunu küçümser duruma gelmektedirler. Çağdaş ulusların hiçbirinin yaşamadığı böyle bir olayla ülkemiz karşı karşıyadır.
Türklük ve buna bağlı olarak Türk Dünyası bu dönemin değersizleştirme ve önemsizleştirme çabalarıyla karşı karşıyadır.
Böyle olunca Türklüğün derin köklerine bağlı veya Türkiye Türklüğünün değerinin farkında olanların birinci gündem konusunun Türkçülük olması da kaçınılmazdır.
Türkçü bir Cumhuriyet öğretmeninin oğlu ve daha ilkokul yaşlarında Türklük ve Türkçülük heyecanı ile yetişmiş bir insan olarak bu konuda bilgilerimi ve duygularımı yaygınlaştırmak ile kendimi yükümlü görüyorum. Dolayısıyla bilinmeyenleri bilmeyenlerin bilgisine ulaştırmak ve bilenlere de bilgilerini hatırlatmak istiyorum.
Siyasi mücadele bir konudur. Ama siyasetin de temelini oluşturacak düşünce savaşı ondan daha etkili başka bir konudur. En iyisi ikisinin bir arada yürütülmesidir. Ama fırsat ve imkanlar neye elveriyorsa ondan başkasını yapmaktan ötede çare yoktur.
Çinlilerin ÇİÇİ adını verdikleri dörtyüzyıl dünyanın en önemli devleti olan Kunların ünlü başbuğunun sözlerini yine Çin kaynaklarından alarak aktaralım:
Boyun eğmeyeceğiz. Çünkü bu, kut ve onurla yaşamış atalarımıza karşı yapacağımız en alçakça döneklik olur. Atalarımız bize geniş ülkeler, erkinlik ve özgürlük bıraktılar. Korumakla yükümlü olduğumuz bu değerleri, geçici bir hayat uğruna gözden çıkaramayız. Biz, ölsek bile adımız yiğitlikle anılacak, çocuklarımız, torunlarımız kendilerinin ve başka budunların yöneticisi olacaktır. (İsa’nın doğumundan 41 yıl önce.)