27 Mayıs 1960 Askeri Darbesinden sonra doğan ortamda okumuşlarımız içinde Marksizm-Leninizm akımı yaygınlaştı… 12 Eylül 1980 öncesinde neredeyse iktidarı ele geçirecek noktalara ulaştı.

7 Mayıs 1960 Askeri Darbesinden sonra doğan ortamda okumuşlarımız içinde Marksizm-Leninizm akımı yaygınlaştı… 12 Eylül 1980 öncesinde neredeyse iktidarı ele geçirecek noktalara ulaştı.

12 Eylül’ün indirdiği ağır darbenin etkisine on yıl sonra Sovyet Birliğinin ve bütün sosyalist ülke sistemlerinin çöküşü de eklenince, Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi bizde de komünizmin modası geçti. Açıklayıcı ve kurtarıcı dünya görüşlerinden yoksun kalan komünist “aydın”larımız yeni bir “tek yol” arayışına girdiler ve çabucak da buldular. Onlar şimdilerde “globalist ve de kökten liberal” Ve de AB sevdalısı ve ABD yanlısı… Böylece rahat ettiler.

Her şeye karşılık eski davalarında direnenler de yok değil ama yok denecek kadar az…

Benzer bir gelişme de Alevilik arasında yaşandı.

Osmanlı döneminde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında köylerde yaşayan Alevi yurttaşlarımız şehirleşmeyle birlikte şehirlere akın edince “inanç önderleri ve kültür değerleriyle” ilişkileri koptu. Marksist hareketler geniş ölçüde Alevi gençler arasında yaygınlaştı. Bu yeni nesil, Alevi inancına ve bu inancın yaşatıcısı dedelere karşı savaş açtılar. Kitaplar, yazılar yayınladılar, konuşmalar yaptılar.

Komünizm’in itibarının yok oluşu karşısında bu gençler de özlerine dönmek yoluna girdiler. Çok önemli bir bölüm inancı öğrendi, benimsedi ve inanç önderlerinin çizgisine girdi. CEM VAKFI ve benzeri kuruluşların gölgesinde kendilerini buldular ve kurumlaştılar. Geçmişte şehirlerdeki dergahların ve köylerdeki Cemevlerinin yerini, daha güçlü KURUMLAŞMIŞ CEMEVLERİ aldı. İyi oldu. Doğru yol budur. Şimdilerde yürütülen “hak, adalet ve eşitlik” mücadelesi ile Alevilik demokratik hayatımız içindeki haklı yerini alacaktır.

Ancak bu arada bir başka gelişme daha oldu…

Geçmişte Marksist doğmalara göre zihinleri oluşan bir kısım alevi kökenliler “tarihi gerçeklere, bilime ve yüzlerce yıllık geleneğe” meydan okuyan bir tutum içine girdiler. Bunların sayıları çok azdır ama kendilerine “eski Marksist Sünni kökenli arkadaşlarından” yardım ve Türkiye’nin birliğinden hoşlanmayan Batılılardan da destek buluyorlar.

Bunlar kah “Alisiz Alevilik” peşindeler kah “Ali”yi yaşayan bir insan olmaktan çıkarıp bir efsane haline getiren masallarla “Aleviliği” Alevilik olmaktan ve İslam’dan çıkarmak istiyorlar. Çünkü bunlar için “Gerçek Alevilik” kendi inançlarına aykırıdır. Daha açıkçası bunların komünizmden kurtulup kurtulamadıkları kuşkuludur. Ama ateist oldukları bellidir.

Bunlar elbette başaramayacaklar; çünkü kökleri ve görüşlerinin hiçbir bilim dayanağı yoktur.

Yine de bilenler gerçeği çok anlatmalı ve alevi gençlerimizi saçma sapan sapmalardan korumalıdırlar.

Yine söylüyoruz ki; Alevilik İslam Peygamberinin varisi, vasisi ve yolunun izbasarı ve sürdürücüsü İmam Ali yandaşlığının adıdır.

Alevi, Allah’ın Varlığına ve Birliğine, Hazreti Muhammed’in Allahın Elçisi, getirdiği kitap olan Kuran-ı Kerim’in hak olduğu ve İmam Ali’nin Şah-ı Velayet olduğuna inanır.

Alevi, Ehlibeyt’in yoluna bağlıdır. Alevi Allah’ın Velilerinin değerinin farkındadır. On iki imam, Mansur, Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş, Yunus Emre, Nesimi, Bedrettin, Pir Sultan ve daha başka Allah dostları Alevilerin gök kubbelerini aydınlatan nur kaynaklarıdır. Vesselam.

Mayıs / 2010