Londra’da British Museum dünyanın en değerli tarihi eserlerinden bazılarına ev sahipliği yapıyor. İngilizler sömürgelerinden ve başka ülkelerden talan ettikleri çok sayıda eseri burada sergiliyor. Mısır’ın mumyaları, Azteklerin maskeleri, Eski Yunan heykel ve rölyefleri, Asur heykelleri bunlardan bazılarıdır. Londra gezimizde bu müzede, özellikle Türkiye’den Bodrum Mausolos anıt mezarından ve diğer bölgelerimizden kaçırılmış eserleri gördük.

Londra British Museum’da (İngiliz Müzesi) Türkiye’den kaçırılan eserler

Bilindiği gibi Mousolos anıt mezarı antik dünyanın 7 harikasından biri idi. Fakat Bodrum’daki o harikanın yerinde yeller esiyor; orada şimdi görünen etrafa savrulmuş taş ve mermer parçaları ile bir çukurdur.

Hâlbuki burada M.Ö 355 yılında Karya kralı Mausolos hayatta iken, kendi adına 50 metre, yani 20 katlı bir apartman yüksekliğinde, büyük bir anıt mezar yaptırmaya başlamış; o öldükten sonra eşi yapımına devam etmiştir. Yapının mimarı Priene Athena tapınağı mimarı Pyteos idi. Büyük İskender M.Ö 334’de bu kenti fethettiğinde Mozele’ye hiç dokunmadı. 1500 yıl ayakta kalan anıt mezar, Halikarnassos’da meydana gelen depremde en tepedeki atlı araba, sütunlar ve bazı heykelleri yıkıldı. Mozele’ye en büyük zararı Haçlılar verdi. Rodos şövalyeleri 13. yüzyılda Haçlı seferleri sırasında yıkık durumdaki anıttan taşlar alarak, Bodrum kalesinin yapımında kullandılar. Esas mezar toprak altında kaldığı için onu tahrip edemediler.

1856 yılında İngiliz arkeolog Charles Newton bu mezara ait kabartma ve heykelleri İngiltere’ye kaçırdı. Ancak tarihte bu mezardan sonra yapılan gösterişli, büyük mezarlara kralın ismiyle anılan “mozole” (anıt mezar) denildi.

British Museum’daki heykel ve rölyeflere bakarak, hayali yapılmış maket ve resimler ile Bodrum’da Mozele Müzesi olarak gezdiğimiz içi kırık sütun ve taşlarla dolu alanı gözümüzün önüne getirerek, Mozele’nin ne büyük bir eser olduğunu düşündük. Burada gördüklerimizin ülkemize ait olduğunu bilerek üzüldük.

Mozele’den alınan eserlerin bulunduğu salonda en etkileyici eserler kral ve kraliçenin olduğu kabul edilen büyük boyda ve yan yana duran heykelleri idi.

Salonda, karşılıklı iki duvarda, savaş sahnelerinin yer aldığı toplam on dokuz rölyef bulunmaktaydı. Bu rölyeflerde, savaş sahneleri tasvir edilmişti. Bunlarda askerlerin savaşta kılıç sallaması, kalkan tutması, atını düşman üzerine sürmesi gösterilmişti. Aynı odada bulunan at başı heykeli, galiba anıtın en tepesindeki arabanın çektiği dört attan biriydi. Salonda ayrıca biri Apollon’a ait üç büst, bir de Bodrum kalesinden getirilen leopar heykelinin bir bölümü sergilenmekteydi.

Cevat Şakir (Halikarnas Balıkçısı) Bodrum’da yaşadığı yıllarda British Museum'a yazdığı bir yazı ile “bu eserlerin Bodrum'un mavi gökyüzü altına daha yakışacağı” gerekçesiyle geri istemiş; British Museum müdürü bu mektuba alaycı bir dille ve pişkince,  şöyle cevap vermiş; ”İsteğiniz üzerine heykellerin bulunduğu salonun duvarlarını Ege (Bodrum) mavisine boyadık!”

***
                                                                     
British Museum’da yirmi numaralı salonda bulunan anıt mezar ise, 1838’de Charles Fellow tarafından Fethiye yakınlarındaki Ksantos ‘tan İngiltere’ye kaçırılmış.

Pavaya isminde Likyalı bir üst düzey yöneticiye ait olduğu sanılan bu anıt mezarın rölyeflerinde de savaş sahneleri canlandırılmıştır.

17 numaralı büyük salonda Likya’nın başkenti Ksantos’da bulunan anıt mezar var. Bodrum’daki Mozele’den daha eski olan bu mezarın ona örnek olduğu düşünülüyor. Bu anıt mezar Likya kralı ve ailesi için yapılmış. Mezarda deniz perileri tasvir edilmiş. Deniz perilerinin heykelleri rüzgârda elbiseleri uçuyormuş ya da dans ediyormuş gibi yontulmuştur.

Bu eserlerden başka müzede Tanrıça Demeter Heykeli-Muğla, Helenistik döneme ait Adıyaman Samsat'tan kaçırılan Stel, Zeugma mozaikleri, Milattan önce 1. Yüzyıl'a ait üzerinde Kral Antiochus'un Herakles Verenthragna'yı selamlarken tasvir edildiği zeytinyağı üretmede kullanılan mermer silindir, Adıyaman Selik beldesi yakınlarından götürülen ortası delik silindir, Sidamara lahitinden çalınan Eros'un başı var.

Berlin Pergamonmuseum’da (Bergama Müzesi) Türkiye’den kaçırılan eserler

2014 yılında, ikinci defa gezdiğim Pergomonmuseum’ da (Bergama Müzesi)  ülkemizde Bergama’dan götürülen muhteşem Zeus Sunağı sergileniyor. Bu eserin bulunup, yasal olmayan yollardan Berlin’e taşınmasında başrolü oynayan Alman Mühendis Carl Human’dır. 1865 yılında Batı Anadolu’ya yol inşaatı için gelen Human, Zeuss Sunağı’nın varlığından haberdardı. Bu maksatla izin almadan araştırmalara başladı ve sunağın kabartma heykellerini buldu. Bunu Almanya’ya bildirerek, Alman devletinin yardımını sağladı. Bulduklarını gizlice katır ve develerle, tahta kutular içinde Çandarlı Körfezi’ndeki Alman gemilerine taşıdı. Bölge halkı bu taşımayı engellemek istediyse de başaramadı. Devreye giren Alman Hükümeti Osmanlı Devleti’ne şantaj ve baskı yaparak kazı izni aldı. Oysa kaçak kazılar sonucu binden fazla kutu içinde Sunak çoktan Almanya’ya taşınmıştı. Bu eserin Almanlara hediye edildiği doğru değildir. Nitekim Almanlar böyle bir belgeyi bugüne kadar ortaya koyamadılar.

İşin ilginç yanı; bu hırsızlığın mimarı Carl Human’ın mezarı günümüzde Bergama Ören yerindedir. 

Pergomonmuseum (Bergama Müzesi) Berlin’de müze adası denilen yerde bulunan beş müzeden biridir. 1930’da bitirilmiş, çeşitli yıllarda restore edilmiştir. Müze yılda ortalama 850.000 kişi tarafından ziyaret edilmektedir. 2007 yılında müzeyi 1.135.000 kişi ziyaret etmiş, Almanya’nın en çok ziyaret edilen sanat müzesi olmuştur.

Müzenin en görkemli salonu, en büyük eser, yâni Bergama’dan kaçırılan Zeus Sunağı’na ayrılmıştır. Merdivenlerle çıkılan sunak rölyeflerle dıştan ve içten kaplanmıştır. Dış cephede bu kabartma heykellerde tanrılar ile devlerin savaşı tasvir edilmiştir. İç taraftaki kabartmalarda Herakles’in oğlu Telephos’un hayatını canlandıran kabartmalar var.

Diğer bir salonda Milet’ten kaçırılmış M.S 2. Yüzyılda Roma İmparatoru Hadrian döneminde yaptırılan Güney Agora diye adlandırılan Roma çarşısının kuzey kapısı bulunmaktadır. Bu kapı 17 metre yüksekliğinde, üç basamakla çıkılan, üç girişi olan anıt bir yapıdır.

Theodor Wiegend isimli Alman arkeolog 1903 yılında yaptığı kazıda “önemsiz malzeme” diyerek 1600 ton ağırlığındaki bu yapıyı Alman Devleti’nin yardımıyla yurtdışına çıkarabilmiştir.

Müzenin İslam eserleri bölümünde ise 13.yüzyılda yapıldığı bilinen Konya Beyhekim Camii mihrabı bulunmaktadır. Bu güzel çini mihrap da 1907 yılında yasa dışı yollardan Almanya’ya getirilmiştir.

Müzede bu eserlerden başka Bergama Athena heykeli, Bergama Athena tapınağı girişi ile Türk çini ve halı sanatından örnekler yer almaktadır. Ayrıca Babil’in İştar kapısı, Maşatta Camii alınlığı ve Halep odası bulunmaktadır.


Bergama Müzesi, II. Dünya Savaşının sonlarına doğru gerçekleşen Berlin bombardımanında ağır hasar aldı. Bu nedenle birçok sanat eseri korunaklı yerlerde saklandı, bazı büyük parçalar ise korunmak için duvarla çevrildi. 1945'te Kızıl Ordu, bir nevi savaş ganimeti olarak veya Berlin'deki yağmadan ve yangınlardan sözde kurtarmak için Bergama Zeuss Sunağı da dahil bütün müze eserlerini toplayarak dönemin Sovyetler Birliği’ne Leningrad’a (şimdiki Sankt Petersburg) götürdü. 1958'e kadar birçok eser Doğu Almanya’ya geri döndü. Yalnız koleksiyonun bazı önemli parçaları halen Rusya'dadır. Bu önemli parçalardan bazıları, özellikle 1873’de Alman tüccar, amatör arkeolog Schliemann'ın Çanakkale-Hisarlık’ta bulmak için köstebek gibi kazıp,  gizlice yurt dışına kaçırdığı “Truva Hazineleri” Moskova’daki Puşkin Müzesi’nde ve Sankt Petersburg'daki Ermitaj Müzesi’nde bulunmaktadır. Almanlar bunları sanki kendilerine aitmiş gibi Ruslardan geri istemektedir.

***
                                 
Türkiye çeşitli dönemlerde ülkeden kaçırılan eserleri ilgili ülkelerden geri istemesine rağmen, olumlu cevaplar alamadı. Yukarda Cevat Şakir’in British Museum Müze müdürüne yazdığı mektuba aldığı cevaptan anlaşılacağı üzere; hırsızlar oldukça pişkindir; “çalınan eserleri ait olduğu ülkeye gönderin” demekle gönderilmeyeceği, ülkemize ait kültür eserlerinin geri alınması için daha etkili yollara başvurulması gerektiği açıktır. Almanya, İngiltere ve Fransa gibi Avrupa ülkeleri Türkiye’den yasal olmayan yollarla sayısız eseri ülkelerine taşıdı. Bunun başlıca sebebi; kendi olmayan geçmişlerini Anadolu’dan çaldıkları bu eserlere bağlamak istemeleridir. Türkiye’de Batı karşısında aşağılık duygusuna sahip bazı kimseler batılıların yaptıkları hırsızlıkları bile mazur görmekte, "İyi ki aldılar, yoksa biz koruyamazdık!" gibi anlamsız sözler söylemektedirler. Hâlbuki Türkiye’de Türkler tarafından kurulan ve bütün dünyanın hayran olduğu müzeler vardır. Aydın Geyre’deki Afrodisias Müzesi’ndeki eserler Türk arkeolog Prof. Nihat Erim tarafından gün yüzüne çıkarılmıştır. Kültepe Kazılarını Tahsin Özgüç, Karatepe kazılarını Halet Çambel, Alacahöyük kazılarını Remzi Oğuz Arık'ın yürütmüştür. Ankara’da Anadolu Medeniyetleri Müzesi  başarılı bir müzedir ve müzedeki eserlerin bulunmasında Türk arkeologlar Sedat Alp, Ekrem Akurgal'ın emekleri vardır. Selçuk’taki Efes ören yeri Türkiye’nin yüz akıdır ve en fazla ziyaret edilen ören yerlerinin başında gelmektedir. Bergama ve Milet eserleri yerlerinde kalsaydı, bu eserleri görmek için yabancılar ülkemize gelecekti. Tamam; evimizi, vatanımızı hırsızdan koruyalım, gerekli tedbirleri alalım, ancak Nasreddin Hoca’nın dediği gibi; “Hırsızın hiç mi suçu yok?”    

Batılı ülkelerden gelen arkeologların ülkemizde yaptığı kazılarda sicilleri temiz değildir. Buna rağmen İngiliz ve Alman arkeologlara ülkemizde hâlâ kazı izni verilmesi de anlaşılır şey değildir.