Türkiye
 ‘model ülke’ olma özeliğini yitirdi mi? Son zamanlarda oluşturulmak istenen karamsar tabloda yer alanlara bakıldığında durumu şöyle özetlemek mümkündür: Ortadoğu hızla bölünmeye gitmekte ve bu bölünme etnik ve mezhep eksenli farklılaşmalara dayanmaktadır. Önce Suriye ve arkasından Irak’ta yaşanan IŞİD terörü bunun somut göstergeleridir. Türkiye’nin Güneydoğu’sunda yıllarca süren çatışmalar ve terör örgütünün varlığı da bunlara eklenebilir. Hatta bu karamsar tabloyu daha da karartmak isteyenler İsrail’in yaptığı saldırıları, katliamları buna ekleyerek ‘Ortadoğu bataklığı’nın büyüyeceğini söyleyerek Türkiye’nin dışarıda kalmasını tavsiye etmektedirler.

Batı-merkezci düşünce biçimi

Meseleye dönük iki bakış açısı mevcuttur: Birincisi alışılmış, Batı-merkezli siyaset anlayışına dayanmaktadır. Bunlar Müslüman toplumların kendiliğinden gelişme kabiliyetine sahip olmadığını iddia edip dolayısıyla çatışma eksenli siyasetten kurtulamayacaklarını öne sürmektedirler. Bunların en katı ve en bağnaz olanları çatışma kültürünü doğrudan İslam kültürüne bağlayıp bugünkü sorunları dahi İslam toplumunun tarihine kadar götürmelerine şaşmamak gerekir. Onlar kesin inançlıdırlar. Sabit fikir ve önyargıları, bilimsel düşünme metodunun en temel özeliği olan ‘yanlışlanabilirlik’ prensibine baştan aykırıdır.

Diğer bir bakış açısı İslam Dünyası’ndaki olayları ‘dışarının oyunu’ ile açıklamaktadır. Bu anlayış sahiplerinin açıklamaları sömürgecilikten emperyalizm çağına kadar Batı dünyasının bu coğrafyada yol açtığı bütün olayları analitik olarak ortaya koyması önemlidir. Yaşanan çatışmalarda ve felaketlerde Batı’nın sadece sorumluluğu değil bizzat kirli yüzünü, kanlı elini görmemek meseleyi anlamamak demektir.

Bu durumda meselenin izahının eksik bir tarafı yok mudur? Bütünüyle bölgemizde yaşananların temelinde Batı’nın Büyük Türk İmparatorluğu’nu tasfiye süreciyle başlayan politikalar vardır ve bunlar daha sonra Batı’nın çıkarlarına uygun bir şekilde insafsızca sürdürülmüştür. Buna rağmen İslam coğrafyasının aydınları, siyasetçileri, âlimlerinin bütün bu kaotik ortamdan çıkış yolu bulmak üzere kendi üzerine düşen görevi yaptıklarını, sorumluluklarını da yerine getirdiklerini söyleyemeyiz.

Türkiye modeli Batı’ya verilmiş bir cevap mı?

Kısaca mesele şudur: Evet, İslam coğrafyasına Batı’nın saldırılarının, çıkar politikalarının ürettiği müdahaleler devam etmektedir. Batı çizgisinde hareket eden Batıcıların tahribatları, işbirlikçi siyasetçilerin sebep olduğu olumsuzluklar bugün de kendisini göstermektedir fakat bunlara cevap verecek, bunları yol açtığı sorunları bertaraf edip yeniden toparlanmayı sağlayacak bir siyasi akla ihtiyaç yok mudur?

Bu sorunun cevabını Türkiye modeli ortaya koymuştur. Bu nedenledir ki Batı, Suriye’de Türkiye-karşıtı güçlerle işbirliği içindedir. Baas rejiminin ayakta kalmasını tercih etmiş, Türkiye modelinin önünü kesmek istemiştir. Batı aynı sebepten ötürü Türkiye’nin karşısında etnik terörü yıllarca desteklemiş, bu sorunu çözecek siyaset ortaya çıkıp çözüm süreci başlatıldığında Kuzey Irak yönetimiyle radikal bir işbirliği stratejisine geçilip oyun bozulunca da cevap IŞİD ve benzeri mezhepçi yaklaşımlardan veya paralel yapı üzerinden verilmiştir.

Bütün bunlar Türkiye modelinin ne kadar doğru bir model olduğunu, Doğu dünyasının yaklaşık 200 yıl sonra Batı’ya kendi kültür coğrafyasında yerli bir cevap verdiğini ortaya koymaktadır. Bu cevapların öncülüğünü ise Türkiye’nin yaptığı ise tartışmasızdır.

Batı’nın İsrail siyasetini de bu bağlamda değerlendirmek gerekir.