Değerli dostlar  2. Şiir Kitabımız; ‘SIR NÂME’ şu anda baskı safhasında, matbaada sırasını bekliyor, birkaç değişikliğimize ve ilâvelerimize müsteniden   kısa bir  zaman talebimize istinaden beklemeye alındı, bu gün yarın elimizde olacak.

Şiirlerimizden haberdar olan değerli Edebiyatçı, Edip ve Kuran Araştırmacısı, Eğitimci sevgili Fuat Çiçekli ağabeyimizin yazmış olduğu ve kitabımızdaki Önsöz’ümüze koyduğumuz tahlil ve takdimine  havi değerli yazısını, bu defa  Bayburt Postasındaki bu mütevazı köşemde sizlerle de  paylaşmak istedim. Buyrun beraber okuyalım bakalım:

***

“Değerli dostum, gönül adamı duygularını en doğal dille ustaca ve sanatsal olarak sunmakta mahir şair Beşiroğlu, bu ikinci şiir kitabıyla tekrar okurlarının karşısında. Daha nice eserler vermesini dilerken, şiirleri üzerinde bir değerlendirme yapma gereğini görüyorum.

Öncelikle şunu ifade etmekten büyük mutluluk duyacağımın sanısıyla, geleneksel halk şiirimizin tarih olduğunu, hep düşünür dururken Beşiroğlu, kocaman “hayır ölmedi yaşayacak, yaşatacağız”, der gibi, tarihi halk şairi ustalarına denk şiirlerini bu kitabıyla bizlere göstermiş oldu. Evet, bu nevhada kendisine çok teşekkür etmek istiyorum.
 
Günümüzde halk şiiri geleneğine uygun şiir yazan şairlerin varlığından haberdarım. Belki adını ettiğim bu şiirlerde bir duygu, bir heyecan var, ancak Beşiroğlu şiirleri kendine has bir üslup ve eski halkşirinin koşma, semai şeklinin ironi türlerindeki hicviye çeşnisinde. İnce alay ve eleştirel bir fikir manzumesi ve felsefi derinliğini günümüzde diğer şairlerde bulmak zor ve yaygın bir tarz değildir. Bu da şairin bir ‘dava adamı’ olduğunu ve bir fikrin çilesine talip, onu nakış nakış sanatında
işleme gayretini hemen hemen tüm şiirlerinde görüyoruz. Mesela; ‘bir şair isterse kulakları sağır eder’, diyor:

Kulakları duymaz gözleri bağlı
Dilleri lal olmuş söylemez halı
Neylesin tuttuğu kuyruk pek yağlı
Od düştüğü yerden alevler aldı..
 
Şahsi menfaat peşinde koşan, ve “hakikat karşısında susan dilsiz şeytandır” hadisini ne kadar da çok çağrıştırıyor değil mi?

Yüreğin alevi kanmadı gitti
Fitneye mündemiç alevi sünni
Menkabe hikâye revaçta şimdi
Kur’an da olmayan vâcipten bezdik..
 
Ne kadar güzel bir ifadedir yukarıdaki dörtlük. Günümüz din anlayışının gerçek dinden, - ki o dinin kaynağı kuran- ne kadar uzaklaşıldığını ve böylece birliğin, beraberliğin gidip fitneyle birlikte her türlü belaların “kurandan uzaklaşılması” şeklindeki yorumu isabetli ve de etkileyici bir anlatımdır. Devamı da var :
 
Beşirim söylerim nafile derim
Sanki de dil bilmez kâfire derim
Tanrıdan la havle sabire derim
Amentü bilmeyen alimden bezdik..
 
Gerçekten alkışlanacak bir tespiti sayın şair çok veciz bir ifade ile dile getirmiş ve bir eleştiri yapmıştır. Duyarsız, ilgisiz ama bilgili görünen birçok âlim nam insanları gündeme iğneleyerek taşıması en uyarıcı bir mesaj olmuştur kanaatimce.

Evet, Faruk Nafiz’in şiirlerinde en ayırt edici özelliklerden biri de “mahallileşme” akımının günümüzde tanıdığım en başarılı ve tek temsilcisi olmasıdır. Hemen hemen şiirlerinin büyük çoğunluğunda , bazen kelime düzeyinde bazen da deyim kalıbında çok ahenkli ve anlaşılır bir âleniyetle olması ve bu konuda gerçekten başarılı olduğunu düşünüyorum.
 
Şu dizeler bakmak sanırım yeterli bir bilgi verir bize:
 
“ismiyle müsemma kerti gaygana” / “dinmiyor dillerde feryadı fizah / usandık yetmez mi allah illallah / kalk gidek aybalam diyardan seyyah”“kerti kaygana-fizah” doğu; Erzurum, Gümüşhane, Bayburt civarı mahallinde kullanılan deyim ve kelimeleridir. “yaprağa yeşili yansıtan kimdi, / isyânkar doğanın öfkesi dindi”; ‘isyankâr doğa’, pek az kullanılan yeni tabirle ‘alışılmamış imge, yani orijinal… ‘hayal mabedinde düşlerim derin, gibi:

Demlemiş hisleri şi’r celep celep
Beşir’in dört kıta har namesinde
 
Kendine has imgeleri de şairin kişiliğinin özgünlüğünü göstermesi bakımından dikkate değer bir husustur : “avuçlarımda topak topak netameli sürur / ve üstümde bebek kokulu çisi çisi yağmur / lutfedilmiş cehennem serinliği soğuk yağmur”, “ve beni biz olmaklığımızdan eyleyen fikir”: ”cehennem serinliği,” “biz olmaklığımız” gibi orijinal ifadeler Beşir’e ait söylemlerden yalnız birkaçını burada verme imkânına sahibiz. “huzurun biricik meyhanesinde / perinin ilhama döndüğü gece: huzurun meyhanesi, yeni imge oluşu dikkati çekiyor. “tanrıdan inâyet heves yazarsın / karakışta vişne enfes yazarsın, doğaya selâmet duayla gelir.” “bir adın kaldı ah seng-i dilimde”; “yanımda evdeşim çocuklar vardı”; “karakışta vişne enfes, “seng-i dil”, “evdeşim”, bütün bunlar, şaire has söylemler ve şiirine özgün güzellikler katmış.

Faruk Nafiz’in (Beşiroğlu) önceki (Altunay) şiir kitabındaki şiirlerinde aruzu da başarıyla kullandığını biliyoruz. Bu kitaptaki şiirleri hece ölçüsüyle, ancak birkaç istisna yaparak serbest ölçüyü de kullanmış ve çok da başarılı olmuş. Bir örnek parça daha girişinde çok derinlik ve kendinden muhavver özgüven sergiliyor... Mesela ‘ahretliğe mektup’ta: 

’gözlerinin derinliğinde, hasret yangınının bıraktığı külleri görüyorum..’,

Demişsin bir yerde ahretlik...
Doğru demişsin!

Bence, bu tür serbest ölçülü (ölçüsüz) şiirleri Beşiroğlu 3. Şiir kitabının tamamını bu tarzdaki şiirlerin icmalinden yaparsa daha iyi olur. Zira serbestleri de orijinal ve güzel.. Özet olarak; şiirinin yelpazesini geniş tutuyor şair. İman, insan ve vatan sevgisini tanrı sevgisiyle ustaca buluşturup sadra şifa dizelerle yürekleri sermest ediyor.

Hayal ile gerçek arasındaki o ince köprüden muhayyile ve muhakememizi kendine özgü söyleyişlerle geçirmeyi iyi biliyor şair. Zengin dağarcığı ile kanatlandırdığı imgelerle düşsel ve düşünsel derinliği ruhumuzda daha kalıcı bir hale getiriyor. Kitaptaki şiirleri büyük bir zevkle okuyacağınızı ve edebi haz duyacağınızı belirterek değerli şairimizin yeni şiirlerini bekliyoruz, selam ve başarı dileklerimle.”

Fuat Çiçekli 
Emekli Edebiyat Öğretmeni ve Kur’an Araştımacısı