Zaman geçtikçe, zemin sertleştikçe, sorunlar zülfiyare değdikçe.. fotoğraf büyüdükçe, fikrimiz daha da berraklaşıp, netleşiyor..
Değerli dostlar, biraz uzun olacak ama söylemekliklerime, sabrınıza sığınarak şöyle başlamak istiyorum, 2002'de, Cumhuriyet tarihinin en büyük ve yıkıcı depremi ve en sert ve acımasız siyasi ve ekonomik kriziyle resesyon ve depresyona giren ülke siyaset ve iktisadiyatı ertesinde, vaktiyle 28 Şubat marifetiyle beslenen ve palazlandırılan, Cumhuriyet hakkında hususiyetiyle zihniyet ayniliği olan, sözde şeriatçi ve yine sözde muhafazakar demokratların (?!) ve bir kısım entel liboşun, tevhid ile 20 yıl sürecek iktidar miladı, ne garip ve hazindir ki, Erciyes Dağında gelenesekselleşmiş Türkçüler toyunda ilan edilmişti.. Bilâhare adı "tek millet" olacak olan, adı bir türlü söylenmeyen, her türlü istiskal ile istismara ve çürümüşlüğe düçar edilmiş "tek milletin" berhava edilmesi, önceleri "hizmet hareketi" diye takdim edilen Amerikancı cemaat (Fetö) marifetiyle, neredeyse Türk Ordusunun komuta kademesi terhis edilmiş, kozmik odaya girilmişti.. Ve bin yıl bir ve beraber kader birliği olan Kürt kardeşlerimizle iç savaşın eşiğine getirilmiş iken, erken ve acemice girişilen ve bize şer olsun diye planlanan, fakat Allah'ın bir lütfu olarak tezahür eden 15 Temmuz KALKIŞMA neticesinde, başımıza bombalar yağdıran bedbahtlar, içimizdeki Amerikancı küresel tetikçiler tasfiye olmuş, onun yerine ikame edilen, 2002'den bu günlere şimdi tevhit olan liderler özelinde karşılıklı yapılan her türlü isnat ve iftiralar unutulup, yapılan hakaretler ve diğer bel altı vuruşlar gözardı edilerek, İttihat Terakki dönemindeki komitacılara taş çıkartan sözde milliyetçi, yerli ve millilerin marifetiyle dünyada bir eşi ve benzeri olmayan ucube "Partili Başkanlık Sistemi"yle bu günlere geldik, daha doğrusu her manada dibe vurduk.
Bütün bunları yapan yerel ve genel aktörleri, yerli/milli (?!) oyuncuları biliyoruz da, yaptıranlar kim ve arkasında olanlar kim? İşte o soru karşısında apışıp kalıyoruz nedense.. Hala stratejik, mıtratejik hikayelerle kendimize propagandayla meşgulüz.
Ezcümle, geldiğimiz nokta itibariyle bu iki sözde yeni ortağın bir kaç yıl evvel bu günlerde söz verdiği ve deklare ettiği gibi, ne ekonomik ne de sosyal manada uçmadık, uçurulmadık... Gelen günler, geçen günleri adeta mumla aratır olmuştur.
Başta ekonomik olmak üzere sosyal, iktisadi, içtimai, sosyal ve psikolojik, hukuk (yargı), kültür ve sanat alanında dibe vurmak üzereyiz. İnsanlarımız fakr u zaruret içinde bîtap, çocuklarımız melûl mahsun vaziyettedir. Fukaralık dip yapmış, her türlü sosyal ve siyasi ahlaksızlıklara teşne bir toplum haline gelmiş durumdayız.
Değerli dostlar, vaziyet gerçekten iyi değil, yazmak isteyipte, yahut söylemek lüzumunu görmediğimiz bir çok derdimiz, sıkıntımız var... Lakin kime ne anlatacağız, kime ne söyleyeceğiz? Demorkratik toplumlarda sorunların çözüm mekanizması olan siyaset müessesinde mevzilenen siyasiler, adeta sağırlar diyaloğuyla birbirlerine, dolayısıyla millete karşı hasmane bir siyaset güdüyorlar.. Şimdilik oradan millete bir fayda geleceğinden son derece kuşkuluyum, al birini vur diğerine yani.. Tabanda olması gereken tevhit (birlik) tavanda dizayn ediliyor, bloklaşma... İttifaklar sistemi adı altında millet adeta bir bıcak marifetiyle ikiye bölünmüş durumda.. Bunu daha önceleri farklı (İttihat ve Terakki, Demokrat Parti 1950/60 arası ve 12 Eylül öncesi) sistemlerde de denemiş yaşamıştık.. Şimdi bu daha evvel tecrübe ettiğimiz dönemlerin tümüne şamil bir ucubelik, acaiplik ve garabetlik haldeyiz.
Bütün bunlara rağmen yaşadığımız sorunların üstesinden ziyadesiyle üstesinden gelebilecek kuvvetli bir bünyeye sahibiz.. Her travmadan sonra, bütün dünyayı hayretlere düşüren birlik ve beraberlik manzumesi yazdığımızda bir hakikat..
Dolayısıyla, her ne kadar yazımızda biraz yeis, yahut karamsar tablo çizmiş olsakta, ümitvarız her daim.. Bu da geçer yâ hü! deyip, yolumuza devam ettiklerimiz çok.. İnşaallah bu gün içinde yaşadığımız sıkıntılara aklı selim bir çözüm bulup, evlatlarımızın, yavrularımızın geleceği için yolumuza yine devam edeceğiz.
Velhasılı, işbu tamamen hususi düşünce ve tespitlerime dayalı gözlemlerimi sizinle, hiçbir siyasi zaviyeye ve hiçbir öngörüye dahil olmadan, süregelen meseleleri hiçbir süfli ve suiniyete teşmil etmeden, sadece ve sadece AZİZ VATAN'ın akibeti ve gittikçe artan endişelerimden kaynaklanan, bu saat içinde beni oldukça huzursuz eden şahsi fikirlerimi sizinle paylaşmayı bir vazife bildim.
Yine de içinde olduğum şahsi, sosyal ve psikolojik endişelerime havi olumsuzluklar sadece benim şahsi heyecan ve hezeyanlarım olarak tezahür eder, inşallah ben mahçup olur, ben yanılırım, sonuş olarak, tekrar tekrar "bu da geçer yâ hü!" diyorum...
Saygı ile arzederim efendim.