Ademoğlunun temiz, ulvi ve beliğ tarafları olduğu gibi, pespaye, kirli ve şeni, bayağı, adi tarafları da vardır. Maalesef edebiyatımıza, sanat mabedimize, insanlığın değersizliklerini 'sokan', "sanat adamları" da olagelmiştir. İnsanlığın bayağı taraflarını edebi olarak yazmak, belirtmek başka, bu işi tıpkı basım misali aynî uslupla yapmak başka şeylerdir takdir edersiniz ki...
Mesela, şairin sosyal mesele ve duyguları ifade şekli bizatihi üslubu beyanıdır, karakter ve seciyesinin ifadesidir. Hani bazılarının siyaset arenasında sık sık kullandığı ve en çok kendilerinin ihlâl ettiği "üslubu beyan, ayniyle insan" sözü gibi.
Kadimden beri bizim beliğ sanatlarımızda bazı pespâyelikler de olmadı değil. Bütün bayağılıklarıyla şiirimizde de yer almıştır ne yazık ki.. Günümüzde de bu menfi yaklaşımlarıyla pâye umar sözde şair ve yazarlarımızda yok değil, hatta ziyadesiyle var diyebiliriz.
Evinizde televizyonunuzun başında iseniz veya bir dergi gazete elinizde ise bu gibi olumsuzlukla karşılaşmanız hiçte sürpriz değildir.
Ve şayet sosyal medya kullanıyorsanız yandı gülüm keten helva misali, klavyeyi kullanmasını her öğrenen allamei cihân nüktedân şairlerle (?!) muhatap olmanız an meselesidir.
Halbuki, sanat erbâbı; sosyal hayat ve katmanların problemlerine, köhnemiş değerlerine, meselelerine alabildiğine, cesurca neşterini vurmalı, patlayan cerahatlerin iğrenç kokularından ve artıklarından cemiyeti korumalıdır. Ve cemiyetin dili, sesi olmalıdır. Lâkin heyhât.
18. Yüzyıl Şairi Nedim, Divan edebiyatmızda hicviyeleriyle tanınan ve "Lale Devri"nin bütün ihtişamını, neşesini ve sefâhatini şiirlerinde üstün bir sanatla ifâde eden, şuh ve çapkınlıkları şiirinde terennümüyle maruf büyük bir saray şairiydi.. Öyle ki, kılıcının (kaleminin) arkası da önü de keskinceydi. O, şiirinde pespâyeliklere asla tevessül etmiyordu. Söyleyişlerinde bir san'at ve asalet her zaman mevcuttu. Saray entrikalarını en detayına kadar bilen, hatta içinde olmasına, aymaz ve uymazlıkları da kısmen yaşamasına rağmen yine de en açık ve seçik, yaşam içindeki sefâleti şiirlerinde itina ile zekâsı ve bilgisi marifetiyle ancak sanatın izin verdiği şekilde işliyor, sanatının kaidelerine mebni ahlak ve edebi kurallara riayet ediyordu.
Türk Şiirinin gelmiş geçmiş en yetenekli ve büyük heccavlarından birisiydi Nedim, şiirin o derin ve geniş hacmi içerisinde diyeceklerini demekten ve hatır bırakmaktan da beri değildi. Lakin, sanatı bilmek başka iş, onu gerektiği gibi, toplum yararına kullanmak ayrı bir meziyettir, o her ikisini de çok güzel yapıyordu; onu büyük şair yapan işte bu özelliğiydi.
Şairlerin, şiirini vehimleriyle değil, behimi arzularıyla yazmaktan ber'i, bedii duygularıyla yazmaları gerektiğini düşünüyorum.
Özellikle kendilerini Vatanperver, Yurtsever ve Milliyetçi olarak tanımlayanların bu hususa özen göstermeleri elzemdir...
Mesela, şairin sosyal mesele ve duyguları ifade şekli bizatihi üslubu beyanıdır, karakter ve seciyesinin ifadesidir. Hani bazılarının siyaset arenasında sık sık kullandığı ve en çok kendilerinin ihlâl ettiği "üslubu beyan, ayniyle insan" sözü gibi.
Kadimden beri bizim beliğ sanatlarımızda bazı pespâyelikler de olmadı değil. Bütün bayağılıklarıyla şiirimizde de yer almıştır ne yazık ki.. Günümüzde de bu menfi yaklaşımlarıyla pâye umar sözde şair ve yazarlarımızda yok değil, hatta ziyadesiyle var diyebiliriz.
Evinizde televizyonunuzun başında iseniz veya bir dergi gazete elinizde ise bu gibi olumsuzlukla karşılaşmanız hiçte sürpriz değildir.
Ve şayet sosyal medya kullanıyorsanız yandı gülüm keten helva misali, klavyeyi kullanmasını her öğrenen allamei cihân nüktedân şairlerle (?!) muhatap olmanız an meselesidir.
Halbuki, sanat erbâbı; sosyal hayat ve katmanların problemlerine, köhnemiş değerlerine, meselelerine alabildiğine, cesurca neşterini vurmalı, patlayan cerahatlerin iğrenç kokularından ve artıklarından cemiyeti korumalıdır. Ve cemiyetin dili, sesi olmalıdır. Lâkin heyhât.
18. Yüzyıl Şairi Nedim, Divan edebiyatmızda hicviyeleriyle tanınan ve "Lale Devri"nin bütün ihtişamını, neşesini ve sefâhatini şiirlerinde üstün bir sanatla ifâde eden, şuh ve çapkınlıkları şiirinde terennümüyle maruf büyük bir saray şairiydi.. Öyle ki, kılıcının (kaleminin) arkası da önü de keskinceydi. O, şiirinde pespâyeliklere asla tevessül etmiyordu. Söyleyişlerinde bir san'at ve asalet her zaman mevcuttu. Saray entrikalarını en detayına kadar bilen, hatta içinde olmasına, aymaz ve uymazlıkları da kısmen yaşamasına rağmen yine de en açık ve seçik, yaşam içindeki sefâleti şiirlerinde itina ile zekâsı ve bilgisi marifetiyle ancak sanatın izin verdiği şekilde işliyor, sanatının kaidelerine mebni ahlak ve edebi kurallara riayet ediyordu.
Türk Şiirinin gelmiş geçmiş en yetenekli ve büyük heccavlarından birisiydi Nedim, şiirin o derin ve geniş hacmi içerisinde diyeceklerini demekten ve hatır bırakmaktan da beri değildi. Lakin, sanatı bilmek başka iş, onu gerektiği gibi, toplum yararına kullanmak ayrı bir meziyettir, o her ikisini de çok güzel yapıyordu; onu büyük şair yapan işte bu özelliğiydi.
Şairlerin, şiirini vehimleriyle değil, behimi arzularıyla yazmaktan ber'i, bedii duygularıyla yazmaları gerektiğini düşünüyorum.
Özellikle kendilerini Vatanperver, Yurtsever ve Milliyetçi olarak tanımlayanların bu hususa özen göstermeleri elzemdir...