Şiir geçmişimiz çok eski elbette. Yıllardır yazmaktayız dergilerde, 5 tane de şiir kitabımız var. 

Gelgelelim, çizim geçmişimiz hep topu 3 yıldır. Üç yıl önce, yani 71 yaşımda bir gün çizmeye başladım kara kalemle. Ustam yoktu, yine yok, resim öğrenimi görmemiştim, kendi kendimin öğretmeni oldum. Şimdilerde çizimlerim kocaman bir klasör doldurdu ve beğeniliyor, ilginç ve özgün de bulunuyor.

Ve ben artık şiirlerimle çizimlerimi eşleştiriyorum da… Bunu yapan ender şair-ressamlar vardır edebiyat tarihimizde, Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi. Biz de bu enderlerin arasına girme çabasındayız.

Bugün size, kitaplarıma girmeyen yeni şiirlerim ile çizimlerimin eşleştirilmiş hâlini sunacağım. Bakalım beğenecek misiniz?

SORGU YORGUNU 
 
Bu dağın buzulu kızgın lav bekler
Bu çölün kumları çise dargını
Bu yeraltı nehri kimin içinde
Bu çağlayan var ya, suyun çılgını
    
Bu fırtına üzgü, bu dalga yazgı
Bu kuşun dilinde en güzel ezgi
Bu masmavi boşluk sonsuza sezgi
Bu katmerli bulut rahmet dolgunu

Bu uçkunla yandım, bu selle söndüm
Bu nice sondur ki en başa döndüm
Bu dünyadan hangi dünyaya indim
Bu bitkin yargılar sorgu yorgunu

KULAĞA SES RAYI

Sözümü yeminle köşelemişim
Coşkumu içkiyle eşelemişim
Bakmışım ki hazret oralı değil
Kulağına ses rayı döşemişim

TOKAT OMUZ HALAYI

Üstleri başlarında desenle renklerin hünerli işbirliği
kolları ve elleri denge dayanışmasındadır
ayaklarıysa erkeklerin omuzlarında
yerini bulmanın övüncüyle pek mutlu.

Bu halayda nice inceliklerin iletisi var
devinimler, adımlar, figürlerde simgeler yüklü.
Erkek yücelir omuzunda kadınla halay döndükçe
özgürlüğü artar omuz verilen kadının
gönder olur sevda ve saygının erkeksi bayrağına
sorumluluk yükler ayak bastığı omuzlara.

Gelgelelim yöresel 
          ve Tokat’a özgü kalmamalı bu halay
Acun da öğrenmeli, dönmeli bu halayla.
Ve demeli ki Türk çocuğu gönenle, güvenç ve övünçle:
Türk Ulusu çok devletler kurup 
          sayısız utkular kazandığı için değil
Tokat Omuz Halayı gibi 
          kadının başlarda gezdirildiği bir halayı
kurgulayıp oynadığı için büyük ulustur
 
ÖZÖNÜ-GÖZÖNÜ 

İçledim içyüzünü gördüm özünü
Sense neler oluşturdun neler dışımda
İçler dışlar çarpımına girildi kaçınılmaz
Gözönü gitti, özönü göz önünde

YOLLARLA SAYILAR ARASINDA

Diyelim bir yoldur, ikiye yol açar mı ki?
Üç dönüşse dört dönülmez midir?
“Dokuzum durak, onum oturak” derdik çocukken
Kırk çıkma çağrışımı, yüz kötü numara mıdır?

YAŞAM KOÇUMUZDUR ANILARIMIZ

Biz can versek de
ölümleri ve yaşamları belleğimizin elindedir.
Bizi biz yapan olarak seçilmişleri
yad’a düşüveriyorlar çağrışımlarla.

Kanılarımız oluyorlar
yargılanmalarımız vicdanlarımızda
ve yaşam koçumuzdurlar yerine göre.

Dürüst olmalıyız anlarımıza karşı
çünkü onlarla yeterliyiz. 

AV, SAV, GİZEM

İyi bakmazlar vardır
burunları kafalarını ele verir
kulakları kötü frekanslara hasret

Bu görüntü güçlü içlilerin
çevirtir gökyüzüne yüzlerini
yanı başlarında bilmece yığınağı
kaygı sarmalları

Ve işte oralarda bir yapma kutsal
insan işi
iki düğmelik gizem

Anlamların avında
karalamaların savında
hadi kalk gidelim
belli ki o diyar bizim