Gerek Osmanlı’dan önce ve gerekse Osmanlı İmparatorluğu döneminde Anadolu’nun çeşitli yerlerine zamanın ilim ve tasavvuf merkezlerinden göçlerin olduğu bilinen bir gerçektir. Bu cümleden olmak üzere Bayburt civarına da bu tür göçler sonucu gelip yerleşen aileler olmuştur.

Gerek Osmanlı’dan önce ve gerekse Osmanlı İmparatorluğu döneminde Anadolu’nun çeşitli yerlerine zamanın ilim ve tasavvuf merkezlerinden göçlerin olduğu bilinen bir gerçektir. Bu cümleden olmak üzere Bayburt civarına da bu tür göçler sonucu gelip yerleşen aileler olmuştur.

Bunların arasında soyu Hz. Muhammed (s.a.v.s)’e dayanan seyyidler de vardır. Bilindiği gibi Hz.Muhammed (s.a.v.s)’in torunlarından Hz. Hüseyin'in soyundan gelen ailelerin tüm fertlerine “seyyid” denilmektedir. Hz.Hasan'ın soyundan gelenlere ise “şerif” denilmektedir. İşte bu seyyidlerden birisi de günümüzde kendi adıyla isimlendirilmiş olan Bayburt’un Seydiyakup köyünde ziyaretgâhı bulunan ve bir sahabe evladı olan Seyyid Yakup’tur.

Özellikle Fatih Sultan Mehmet’in Trabzon Rum Pontus İmparatorluğunu ortadan kaldırmasından sonra bu bölgede ahalinin Müslümanlığı daha kolay öğrenmesi için diğer bölgelerden buraya başta Seyyidler olmak üzere tasavvuf ehli ve ilim erbabı, olan aileleri göç etmek suretiyle iskân edilmişlerdir. Anadolu’nun tamamıyla Türk ve Müslüman toprağı haline geldiği Yavuz Sultan Selim döneminde de bu göçler devam etmiştir.

Başta Seyyidler olmak üzere Anadolu’ya gelen bu tasavvuf ve ilim erbabı, ahalinin ruhi ve manevi yönden eğitilmesi için yerleştikleri yerlerde tekke ve zaviyeler kurarak halkı irşat etme vazifesini üstlenmişlerdir. Bunlara halk arasında Anadolu Erenleri de denilmektedir.

Anadolu halkının manevi yönden eğitilmesi için Bayburt bölgesine de gelip yerleşmiş olan seyyidlerin varlığı tarihi kayıtlarda mevcuttur. Bu zatlar burada da çeşitli tekke ve zaviyeler kurmuşlardır.

Seyyid Yakup, işte bu zaviyelerden birine ismi verilen Anadolu erlerinden ve soyu Hz. Muhammed (s.a.v.s)’e dayanan seyyidlerden yani peygamber torunlarından birisidir. Muhtemelen bu zaviyenin kurucusu olan bir sahabe torunudur.

Seyyid Yakub’un Bayburt’a nereden ve ne zaman geldiği hususunda kesin bir bilgi yoktur. Ancak Seyyid Yakup Zaviyesi adıyla bu günkü Seydiyakup diye bilinen köyde ve bu günkü adı Kılıçkaya, eski adıyla Yukarı Çemçül denilen köyde olmak üzere iki zaviye kaydının var olduğunu biliyoruz.

Osmanlı Arşivi kayıtlarında Seyyid Yakup zaviyesi kaydına ilk olarak Miladi 1530 tarihinde Yavuz Sultan Selim dönemine ait tahrir kaydında rastlıyoruz. Bu kayıtta bu zaviyenin bulunduğu köyün adı Rumca kökenli Kokenos veya Koketos okunacak şeklinde geçmektedir. 1642 yılındaki kayıtlarda ise bu zaviyenin bulunduğu köyün ismi bizzat “Seyyidyakup  ” olarak geçmektedir. Yani köyün ismi Osmanlı döneminde Seyyidyakup olarak değişmiştir. (Bu köyün ve diğer köylerin eski adları üzerindeki çalışmalarım devam etmektedir.)

Ayrıca arşiv kayıtlarında hem Abdulvahap Vakfı ve hem de Seyyid Yakup Vakfı ile ilgili başka bir vakıf kaydı da Trablusgarb’a ait vakıf muhasebe defterinde geçmektedir. Bu vakıfların isim benzerliğimi yoksa aynı şahıs adına kurulmuş bir cemaatin ayrı yerlerdeki gelir kaynaklarını mı gösteriyor? Şu an kesin bir şey söyleyemiyoruz. Büyük ihtimalle farklı vakıflar olabileceğini düşünüyoruz. Bu iki kayıt hakkında kesin bir hüküm vermek için bu vakıflara ait vakfiyeleri bulmak gerekecektir.

Yine çeşitli zamanlarda Seyyid Yakup Zaviyesinde postnişin ve şeyhlik görevi yapan şahıslara ait görev beratlarına da Osmanlı Arşivi belgeleri içerisinde rastlanmaktadır.

Erzurum salnamesinde Bayburt’ta metfun sahabelerden bahsedilmektedir. Burada Seyyid Yakup’la birlikte “ Seyyid Yakup ve biraderi Seyyid Halil” şeklinde bir ifade vardır. Buna göre Seyyid Yakup’un diğer bir kardeşi de Seyyid Halil’dir. Bu zatın kabrinin de bu gün Seyyid Yakup türbesi olarak bilinen yere yakın bir mesafede bulunan eski adıyla Gütgüne, yeni adıyla Çiğdemli köyünde bulunduğunu söyleyebiliriz.

Yaptığım ufak çaplı bir alan araştırmasında Çiğdemli (Gütgüne) köyünde kabri bulunan zatın Seyyid Yakup tekkesinin bir üyesi olduğu yolunda bilgiler vardır. Bu şifahi bilgi bu kabrin Seyyid Yakup’un kardeşi Seyyid Halil’e ait olduğunun bir işaretidir. Bu tesbit kesin değil, ihtimaldir.

Çiğdemli (Gütgüne) köyünde bulunan kabrin herhangi bir kitabesi bulunmadığı gibi bu kabre araçla gidilebilecek bir yolunun dahi olmaması bu tür kültürel mirasımıza karşı olan ilgimizi göstermesi bakımından oldukça dikkat çekicidir.

1880–1958 yılları arasında yaşamış olan Bayburtlu İrşadi (Ağlar Baba) diye bilinen ve Oruçbeyli (Siptoros) köyünde medfun bulunan zatın ailesinin de Seyyid Yakup Zaviyesi mensuplarından olduğu rivayet edilmektedir. Bir tarikat mensubu olan bu zatın ailesinin de önce Seyyid Yakup Zaviyesinde irşad faliyetinde bulunduğu daha sonra Gümüşdamla (Zargıdı) köyüne, oradan da Oruçbeyli köyüne göç ettikleri söylenmektedir.

 Seyyid Yakup ziyaretgâhı ve kabri korumasız, açık alanda harap olmaya mahkûm bir halde bekliyor...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

SEYYİDYAKUP KÖYÜ’NDEKİ ZİYARETGÂHIN ŞİMDİKİ DURUMU

Seyyid Yakup’un kabri ile bilinen ve bu gün Seyyid Yakup’un adıyla tanınan köyde bir zaviyenin var olduğu yukarda da belirttiğimiz gibi Osmanlı Arşivi belgelerinde ve tahrir defterlerinde kayıtlıdır.

Bayburt’un Seydiyakup köyünde 1530 yıllarından beri zaviyesi bulunan Seyyid Yakup’un kimliği hakkında kesin bir bilgi şu an mevcut değildir. Bu köy ve burada bulunan zaviye ile ilgili araştırmam devam etmektedir

Gördüğüm kadarıyla bu köyde zamanından beri yaşayan ahali tamamen Müslümandır. Ayrıca Yakup adı değişik zamanlarda bu köyde yaşamış ailer tarafından kullanıla gelmiş bir isim olarak görülmektedir.

Seyyid Yakup türbesi diye bilinen ve Seyyid Yakup’un adıyla isimlendirilmiş olan Seydiyakup köyünde bulunan ziyaretgâhtaki kabrin başında bir kitabe mevcuttur. Bu kitabe belki de burada yatan zat hakkında en iyi bilgiyi verecek malzemedir. Ancak bu kitabenin ve kabir yerinin de yıllardır bakımsızlık ve ilgisizlikten harap bir hale geldiğini üzülerek müşahede etmekteyiz.

Kabre ait kitabeler yıllar önce okunabilecek halde iken bu gün bilinçsizce yapılan bakım, boyama gibi müdahaleler ve sıcak-soğuk iklim dengesine dayanamayan taşlarının erimesi sebebiyle okunamayacak hale gelmiş durumdadır.

Bundan yaklaşık yirmi yıl önce bu kabri ziyaretim sırasında kabrin başındaki kitabede sanıyorum 2.Abdülhamit zamanında yazılmış olduğunu anlayacak kadarını okumuştum. O zamanlar yazıları hem daha belirgin ve hem de boyama müdahalesi yok gibiydi. Ancak geçtiğimiz yıl bu kitabeyi tamamen okumak için tekrar gittiğimde gördüğüm manzara gerçekten içimi burktu. Kültür değerlerimizin bu kadar sahipsiz olması ve bu kadar hoyratça davranılması beni son derece müteessir etti.

 

Mezar taşındaki yazılar bilinçsizce harap ediliyor...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kitabe bilinçsizce boyanmış, taşı ve yazıları eriyerek dökülmeye başlamıştı. Yirmi yıl önce rahatlıkla okunabilen kitabenin eriyerek dökülmeye başlayan yazılarını artık okumak son derece güçtü. Yine de fotoğraflarını çekerek okumayı düşündüm ama ne yazık ki okunması mümkün değil. Yirmi yıl önce böyle fotoğraf imkânı yoktu ama bu kitabe bu hale geleceğini tahmin etseydim siyah beyaz da olsa fotoğrafını çekerdim. En azından bu günkü halinden daha iyi okuma imkânımız olabilirdi.

Yıllardır sert rüzgârların estiği bir tepede açık bir vaziyette duran bu kabrin bu güne kadar bir kültür varlığı olarak korumaya alınmamasının sebebini anlamak mümkün değildir. İl Kültür Müdürlüğü’nün bu mekâna bir an önce sahip çıkması bu kültür mirasımızın yok olmaması için elzemdir. En azından bundan sonra bu mekânın daha fazla tahrip olmasının önüne geçilmesi gerekir. Bunun için bir ziyaretgâh yeri haline gelmiş bu alana daha sağlam ve korumalı bir kümbet ve mescit şeklinde bir mekân yapılmalıdır.

Aslında böyle bir seyidin adıyla anılan köyün ahalisi buraya böyle kapalı bir mekân yapabilecek imkânlara sahiplerdir. Ancak yersiz bir efsane sebebiyle bunu yapmaktan imtina ettikleri yolunda söylentiler de ne yazık ki bu köy ahalisi tarafından dillendirilmektedir.

Güya bu mekânın üstünü koruyacak şekilde birkaç kere çatı yapıldığı fakat burada yatan zatın ruhunun bundan rahatsız olduğu için kaldırıp attığı şeklinde bir efsane dile getirilmektedir.

Böyle bir hurafenin buraya kapalı bir mekân yapılmaması için bir mazeret olarak ileri sürülmesi son derece mantıksızdır. Zira Seyyid Yakup türbesinin bulunduğu tepeyi bilenler buranın özellikle Soğanlı dağı üzerinden püfür püfür esen yerel barhar rüzgârının, nerdeyse taşları bile yerinden oynatacak derecede kuvvetli olduğunu görmüşlerdir. İşte böyle bir kuvvetli rüzgâra karşı buraya yapılacak sıradan bir çatının dayanması elbette mümkün değildir. Yılın her mevsiminde eksik olmayan bu kuvvetli rüzgârın savurduğu çatıyı oradaki zatın ruhunun incinmesine hamletmek cahillikten ve batıl bir inançtan öteye geçmemektedir.

Burada önemli olan bu kültür varlığının muhafaza altına alınarak harap olmasını önlemektir.

Türbe ve mezarlarla ilgili batıl inançların ve hurafelerin özellikle Bayburt bölgesi insanı tarafından fazla itibar görmediği de bir gerçektir. Belki bu hurafelerin önüne geçilmesi ya da hortlamaması için de bu mekânın fazla ihtişamlı olması istenmemiş olabilir. Ama bununla beraber bu çok önemli kültür mirasının korunması da bir zarurettir. Meseleye bu yönden bakılarak Sayyid Yakup türbesinin korumaya alınarak imar edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda ilgilileri duyarlı olmaya davet ediyorum. Devlet millet işbirliği ile bu mekân adına layık bir hale getirilebilir.

Ayrıca Bayburt’a ait bir marka haline gelmiş olan Dede Korkut şenlikleri çerçevesinde Seyyid Yakup’un da en azından adına yakışır bir şekilde önemli bir kültür mirası olarak anılması ve ziyaretgâhının bu çerçevede daha düzgün ve daha kolay ulaşılabilir hale getirilmesi hem kültürel mirasımıza sahip çıkma adına ve hem de Bayburt’un turizminin gelişmesine faydalı olacaktır.

Seyyid Yakup’un adıyla anılan Bayburt’a bağlı Seydiyakup köyünün İstanbul’da bulunan yardım ve dayanışma derneği de bu meseleyi ciddiyetle ele almalı ve sonuçlandıracak şekilde takip etmelidir. Bu mekânın hem manevi ve hem de maddi açıdan bu köye de katkısı olacağı şüphesizdir.