Otuz kırk yıl önce Bayburtlu’dan geçilmezdi Sarıkamış, şimdilerde bir elin parmaklarıyla sayılacak kadar azaldı sayıları.
Sarıkamış’taki Bayburtlular Sarıkamış’a geleneklerini, törelerini, nüktelerini, hoşsohbetlerini, şivelerini bıraktılar. Yeniliklerin öncüsü oldular.
Sarıkamış’taki Bayburtlular Sarıkamış’a geleneklerini, törelerini, nüktelerini, hoşsohbetlerini, şivelerini bıraktılar. Yeniliklerin öncüsü oldular.
İşte o yıllardan fıkralık anılar:
BAYBURTLULARI GÖSTERİR
Belediye Başkanı Cavit Arbak, Belediye İş Hanı önüne kaidesiyle birlikte 8 metre boyunda bir Atatürk heykeli diktirmiştir. Atatürk atın üzerindedir ve eliyle karşıları göstermektedir. Heykelin tam karşısında ise Bayburtlu Selahattin ve Tacettin Hayali’nin oto parçası dükkânı vardır. Tacettin Hayali, Belediye iş hanının alt katında bulunan Sarıkamış Taksi işletmesinin şoförlerinin yanına yaklaşıp sorar:
“Atatürk nereyi gösteriyor?”
Sovyetler Birliği’nin ayakta olduğu soğuk savaş yıllarıdır, onun aradığı cevap “Rusya’yı gösteriyor”dur. Fakat şoförlerin en muzibi Turgut Öger:
“Kimi olacak Tacettin Amca, Bayburtluları gösterir!” der, kahkaha kopar durakta.
BAYBURTLU SEN
O heykelin olduğu meydanın bir yanında da Sadettin Hayali’nin “Hayali Ticaret” unvanlı nalbur ve boya dükkânı vardı. Sadettin Hayali’nin damadı rahmetli Hacı Sungur, Orman İşletme Müdürlüğünde çalışırdı, iş çıkışı mutlaka bu dükkâna uğrardı. Bu uğramalar yüzünden yukarıda söz ettiğimiz şoför Turgut Öger’le, mesai arkadaşı Cevdet Öztürk, ona “Bayburtlu” demeye başlamışlardı.
Bir gün yine çevresine bile bakmadan “Hayali Ticaret”e yönelmiş hızla gidiyordu Hacı Sungur, Turgut ve Cevdet bağırdılar arkasından:
”Nere ola Bayburtlu?”
Hırsla döndü Hacı, Turgut’a “Bayburtlu sen!” dedi.
Beni fark etmemişti. Turgut taşı gediğine koydu hemen:
“Bak bak Cazim Abi, Bayburtlu olmak sanki kötü bir şey…”
“He he, attı ağzından… Belli belli…” dedim, rahmetli Hacı gülerek gelip boynuma sarıldı.
GAÇIN, BAYBURT NEZLESİ GELİR
Tacettin Hayali nezle olmuştu (Bayburt deyimiyle sükam), yüzü gözü kızarıp şişmişti, elinden mendil düşmüyordu. Şoför Gürbüz Hançer, onun işitebileceği bir sesle yanındaki şoförlere bağırdı:
“Gaçın gaçın Bayburt nezlesi gelir!”
Rahmetli Gürbüz’ün babası Sarıkamış’ın zurnacısı rahmetli Seydali Emi idi. Tacettin Hayali’nin cevabı bu olguya göre oldu:
“Babaaan zurnasının gamışına sıçım…”
SERT OSSURMUŞ
Tacettin Hayali’nin beli ağrıyordu, vücudunu eğerek yürüyordu. Sözü cebinde Bayburtlu Banka Müdürü Cahit Gürbüz’e (benim rahmetli babam) sordular arkadaşları:
“Yahu Cahit Abi, ne olmuş senin bu hemşerine böyle?”
“Ne olacak, sert ossurmuş, götü çıkmış!”
ALLAH’A ŞÜKÜR BU POHTAN DA…
Yenigazili Hamdi Şen olarak bilirlerdi yörede onu, babam “Hamido” derdi. Babamla birlikte büyümüşlerdi Demirözü’nde. Onların ailesi Sarıkamış’ın Yenigazi Köyünden muhacir olup gelmişler, devlet yer vermiş Demirözü’nde, sonra yapamamışlar, büyükleri özlemişler ata yurtlarını, dönmüşler Yenigazi’ye.
Demirözü’nde onlara “Guro Kürtler” derlerdi Zaza Alevilerden ayırmak için, Zazalara da Kürt derlerdi. Rahmetli babam onların çocuklarından hem Gurmançça hem de Zacaca öğrenmişti, anlardı.
Hamdi Şen’le sohbet ediyordu babam Sarıkamış’ta. Söz hayırdan, hayrattan açıldı. Dedi ki babam:
-Hamido, bilir misen, Kürt babasının hayrını vermiş, demiş ki: “Allah’a şükür bu pohtan da kurtardıh!”
Hamit Amca kahkahayı kopardı, sonra bana döndü:
-Baban gene uydurdu, gene vurdu Kürtlere, ama haklı da ha, dinime Allah’ıma ele Kürtler var, hem de çoh!
SEN BAYBURT’TA KARDAN ADAM BİLE OLAMAZSIN
Rahmetli Muzaffer Sernikli, nam-ı diğer “Bayburtlu Karadayı”… Yolcu simsarlığı yapardı Sarıkamış’ta. Kendi söyleyişiyle söyleyelim “Eppek parası” peşinde koşardı sabahtan akşama dek… Tartıştılar bir adamla bir gün, adam “Bayburt’tan geldiniz, burada adam oldunuz” dedi. Karadayı “Oğlum, biz oradan gelip burada adam olmayı başarmışız, adamlık ruhumuzda, mayamızda varmış. Sen buradan Bayburt’ta gitsen, seni adamdan saymazlar, kardan adam bile olamazsın” diye yanıt verdi.
AĞZI DİNLENMEYEN HOCA
Hamdi Şen’le sohbet ediyordu babam Sarıkamış’ta. Söz hayırdan, hayrattan açıldı. Dedi ki babam:
-Hamido, bilir misen, Kürt babasının hayrını vermiş, demiş ki: “Allah’a şükür bu pohtan da kurtardıh!”
Hamit Amca kahkahayı kopardı, sonra bana döndü:
-Baban gene uydurdu, gene vurdu Kürtlere, ama haklı da ha, dinime Allah’ıma ele Kürtler var, hem de çoh!
SEN BAYBURT’TA KARDAN ADAM BİLE OLAMAZSIN
Rahmetli Muzaffer Sernikli, nam-ı diğer “Bayburtlu Karadayı”… Yolcu simsarlığı yapardı Sarıkamış’ta. Kendi söyleyişiyle söyleyelim “Eppek parası” peşinde koşardı sabahtan akşama dek… Tartıştılar bir adamla bir gün, adam “Bayburt’tan geldiniz, burada adam oldunuz” dedi. Karadayı “Oğlum, biz oradan gelip burada adam olmayı başarmışız, adamlık ruhumuzda, mayamızda varmış. Sen buradan Bayburt’ta gitsen, seni adamdan saymazlar, kardan adam bile olamazsın” diye yanıt verdi.
AĞZI DİNLENMEYEN HOCA
Sarıkamış’ta “Milyoner Nihat Bey” derlerdi ona, Bayburtlu Rıza Bey’in oğluydu. Dindar bir insandı ama şimdiki gibi din adamlarının dokunulmaz, erişilmez, eleştirilmez olduklarını kabul etmezdi.
Bu da ona dair bir anekdot.
Bayram namazından önce Hoca vaaz ediyordu, vakit gelip çatmış, ama o, uzattıkça uzatıyordu. Söyledikleri de son derece yüzeysel ve cahilâne şeylerdi. Cemaat biraz homurdanınca celallendi: “Kahvede oturursunuz saatlerce, sabahlara kadar televizyon seyredersiniz, camiye gelince beş dakika sabrınız yoktur!..”
Nihat Bey, oturduğu yerden seslendi “Senin ağzın dinlenecek ağız değil de, ondan sabırsızlandı bu cemaat!”