O zaman Türk Edebiyatı Dergisinde bir ağıt yayınlamıştım. O gün bu gündür elim varıp onun için hiçbir şey yazamadım.
MEHMED ÇAVUŞOĞLU’NA AĞIT
Toprak tez çağırdı erken yaşında,
Dost yürekler yanar, ağlar peşinde,
Hangi mısrâ durur mezar taşında?
Ömür destanını yazan Mehmed’im,
Yârelerin sızlar, uzan Mehmed’im.
Saz’ı çok severdim, okumak için,
Deyişler, mısrâlar dokumak için,
Şimdi bana gerek yakınmak için;
Senin al kanın mı sızan Mehmed’im?
Uğurlar, Sabâ’dan ezan Mehmed’im.
Rubâîlerinde tennûre uçar,
Gönlünden Mevlâna, Tebrizî geçer,
Yunus’tan ürperir, Bektaş’a uçar;
Bütün tedbirleri bozan Mehmed’im,
Pehlivan gönüllü, Ozan Mehmed’im.
Kızıltuğ, unutmuş, kapıp koyvermiş,
Pîrler bahçesinde , tâze boy vermiş,
Sami’yi teselli diye soy vermiş.
Fâni bestesini sezen Mehmed’im,
Kırklar Otağı’nda gezen Mehmed’im.
12 Temmuz 1987 - Feneryolu
Geçen ayın sonlarında Dortmund da yaşayan bir yaş küçük kardeşi Dr. Ali Çavuşoğlu yazdığı "AĞABEYİM, DOSTUM, ARKADAŞIM MEHMED ÇAVUŞOĞLU" adlı kitabını imzalayarak, Türk Edebiyatı Vakfına bırakmış. Kitap beni 60, 70, 80'li yıllara götürdü. Bu kitapta rastladığım iki şiirini de besteledim.
Geçen hafta 'Skayp' üzerinden Ali Çavuşoğlu ile görüşürken, ağabeyi Mehmed'in, Bayburtlu Zihnî'ye yazdığı bir nazîre-koşmadan bahsetti. Ali Beye, bana hemen e-posta ile ulaştırmasını söyledim.
Mehmed Çavuşoğlu bu nazîreyi, 1949 yılında kaleme almış. Yaşı o zaman sadece on dört. Yakınlarına ve kardeşlerine Mehmed Çavuşoğlu'nun şiirlerini bir araya toplamalarını tavsiye ettim. Cennetmekân hakkında yazılanlar hep ilmî tarafları ile ilgili. Yayınladığı kitaplar ve divanlarla ilgili. Ama o anadan doğma bir şairdi. Adeta Ordu'nun Sarayköyünde doğan bir Âşık Emrah idi. Beni çok heyecanlandıran Nazîre-Koşmayı aşağıya alıyorum.
KOŞMA
-Zihnî Bayburdî’ye naziredir-
Vardım ki âşığın sazı kırılmış
Boşalan kadehler ellerde durur
Sofralar devrilmiş meyler dökülmüş
Güzeller açılan kollarda durur.
Kiminin gökleri deliyor sesi
Kiminin süzülür yere bâdesi
Kiminin dilinde şarkı güftesi
Nağmeler kırılan tellerde durur.
Bazı derin derin bir kaç saz inler
Kâinat geceden mûsikî dinler
Hatıra gelir de o eski anlar
Ah çeken bülbüller dallarda durur.
Her yüzde türlü iz bırakmış kader
Aslı burda.. Kerem görseydi ne der
Tahir Zühre için her gün âh eder
Elin kolu ince bellerde durur.
Sarayköylü hasret böyle bir âna
Herkes Zihnî gibi beni de ana
Aradan yüzyıllar geçer de yine
Bu anların nâmı dillerde durur.
Kasım 1949