Sinan Meydan'ın "Panzehir" adlı kitabını okuyorum. Meydan'ın imzalayıp gönderdiği birçok kitabına yazı yazdım ve olumladım yazdıklarını... Bu kitabının tümü içinse aynı yaklaşımı ne yazık ki gösteremeyeceğim. Çünkü eksiklikler var. Bu eksikliklerden birine değineceğim.
Sinan Meydan, o fesli tarihçi bozuntusunun "Atatürk Azerbaycan'ı Ruslara sattı" iddiasına da yanıt veriyor bu kitapta. Veriyor ama hep Nahçıvan üzerinde duruyor. Atatürk'ün Moskova ve Kars antlaşmalarında, "Türk Kapısı" olarak nitelediği Nahçıvan'ı özerk bir cumhuriyet olarak SSCB yöneticilerine kabul ettirip, Azerbaycan'a bağlattığını ifade ediyor... Evet bunlar doğru ama o fesli, işin yalnızca Nahçıvan yanıyla ilgili değil, Atatürk'ün Sovyet Rusya ile anlaşarak 27 Nisan 1920'de Sovyet 11. Ordusunun Azerbaycan'a sokulmasına onay verdiğini iddia ediyor.
Gerçek böyle değildir elbette, fesli işine geldiği gibi çarpıtıyor. Çarlık Rusyası'nın bölgeden çekilmesiyle Kafkasya'da üç cumhuriyet doğmuştur, bunlar Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan'dır. Anadolu'da 1919 yılında kurtuluş mücadelesi başladığında, Ruslarla da temaslar başlamış, yardımlaşma konusunda mutabakata varılmış ancak bu üç cumhuriyetin oluşturduğu "Kafkas Seddi"nin(1) buna engel olduğu görülmüştü. Çünkü bu cumhuriyetler, Rusya'ya karşı İngilizlere yaslanma gereksinmesi duyuyorlardı. Bu Kafkas Seddi yıkılmalıydı. Enver Paşa'nın amcası Halil Paşa, Sivas Kongresi günlerinde Sivas'a vardı ve Atatürk'ten görev istedi, Atatürk ondan Kafkasya'da yararlanmak istediğini söyledi. Çünkü Halil Paşa, 1918'de Azerbaycan'ı kurtaran Kafkas İslam Ordusu'nun cephe komutanıydı (ordu komutanı ise Enver'in üvey kardeşi Nuri Paşa'dır). Halil Paşa görevi kabul edip vardı Azerbaycan'a... Ermenilerle Karabağ'da yine savaş vardı o yıllarda, Azerbaycan kuvvetlerinin başına geçti, Şuşa Kale'yi geri aldı, Askeran yolunu açtı. Fakat Azerbaycan'ın başında bulunan İngiliz yanlısı Müsavat Hükümeti ile anlaşamadı. Halil Paşa’nın anılarını kendisinden dinleyip yayımlayan Dr. Necdet Özgelen’in “Bitmeyen Savaşta Kut’ül Amare-Halil Paşa’nın Hatıratı” adlı kitabı ile Taylan Sorgun'un "Halil Paşa İttihat Terakki'den Cumhuriyete Bitmeyen Savaş" adlı kitabında, o günlerde olanlar bütün ayrıntısı ile anlatılır, açıklanır.
Halil Paşa, o günlerde, Kızılordu'nın Azerbaycan sınırına dayandığını, Azerbaycan'ın dayanacak gücü olmadığını görmüştür.
Neden? Çünkü Azerbaycan’da o sırada siyasi bunalım var. Azerbaycan Cumhuriyeti Başbakanı Feteli Han Hoyski Mart 1919'da istifa etmişti. Yerine Dış İşleri Bakanı Nesib Yusufbeyli getirilmişti. Bunalımın sürmesi, büyümesi üzerine, 1920 yılı Nisan ayı başlarında Yusufbeyli de istifa etti. Yani bir yandan Bolşevik baskısı, dış tehdit, öte yandan iç istikrarsızlık. Yeni hükümeti kurma görevi, muhalefete yakın ve ılımlı birisine, Müsavat Partisinden M. H. Hacınskiye verildi. Hacınski, Sovyet yanlısı Bolşeviklere koalisyon hükümetini kurmak için öneride bulundu. Bu öneri kabul görmedi. Ve Hacınski yeni kabineyi oluşturamadı. Eski kabine yeni hükümet oluşturulana dek faaliyetine devam edecekti. İşte bu siyasal ve yönetsel zaaflar ve bunalım, Azerbaycan’ın Kızılordu tarafından işgalini hızlandırdı.
15 Nisan 1920'de Azerbaycan Dış İşleri Bakanı Feteli Han Hoyski, Sovyet Rusya’ya nota vererek Kızılordunun Azerbaycan sınırına dayanması karşısında rahatsız olduklarını dile getirdi. Bu notanın hiçbir anlamı ve ağırlığı yoktu. Azerbaycan’ın Kızılorduya karşı koyacak gücü yoktu, Sovyetler de Azerbaycan’ı almakta kararlı idi. Halkın çoğunluğu da Bolşevik bir yönetim istiyordu, Müsavat İktidarından hoşnut değillerdi. 21 Nisan’da Sovyet Kafkas Ordusu Komutanlığı, 11. Kızıl Ordu ve Volga-Hazar Deniz Filosunun komutanlığına 490 No’lu direktifi yollar. Bu direktif doğrultusunda 11. Ordu ve Volga-Hazar Deniz Filosu komutanlığı – M. Tuhaçevski, S. Orjonikidze ve Zaharov şu emri verirler: “27 Nisan'da Azerbaycan sınırı geçilsin, beş gün içinde Bakü-Yalama operasyonu tamamlansın”.
Müsavat Hükümeti yetkilileri Halil Paşa'yı sınıra dayanan 11. Kızılordu'nun başındakilerle görüşmesi için yollarlar, Halil Paşa ikna edemez onları. "Azerbaycan için yapacak bir şey yok" kanısına varır ve bir trene atlayıp Moskova'ya geçer. İşte bu olay, Azerbaycan'da "Halil Paşa, bizi Ruslara sattı" dedikodusuna yol açar.
Fakat bu konuda Şevket Süreyya Aydemir’in anlatımlarına bakınca, Halil Paşa’nın her şeyi açıklamadığı gerçeği ile de yüz yüze kalıyoruz. Şevket Süreyya Aydemir, Afet İnan’ın kızı Arı İnan’a o tarihte Azerbaycan’da olanlara ve tanıklıklarına değgin şunları anlatmıştır:
“İşte orada Halil Paşa ile tanıştım. Küçük Talat derler bir İttihatçı ve o, bana Mustafa Kemal’in bir mektubunu gösterdi. Karabekir’e yazılmış. Karabekir de buna vermiş. Bu da oradan geliyor. Ve çok garip, günlerce, günlerce demeyeyim günlere vakit yok. Derhal karar vermek lazım ama çok bir iç mücadele içinde kaldım. Çünkü mektupta diyor ki: ‘Her ne pahasına olursa olsun Bolşevikler Türkiye hududuna gelmelidir’. Çünkü Türkiye hududuna Bolşevikler gelmelidir ki yardım işlesin.
Arı İnan: Atatürk diyor bunu değil mi?
Şevket Süreyya: Ankara. Atatürk diyor Karabekir’e. Karabekir de Halil Paşa’ya veriyor mektubu. O da bana gösterdi. Sonra Halil Paşa ile çok yakın olduk. İlk Türk Cumhuriyeti. Çünkü bizden önce cumhuriyet olmuştur orası ve kızıl istilaya açılması demek. Bu kızıl istila ne getirecek bilmiyoruz. Suyu Arayan Adam’da da anlattığım gibi ruhi krizler geçiriyorum. Çünkü bana düşüyor vazife. Ne yapmalı? Nihayet geldi Bolşevikler. Yardımcı olduk. Türkiye hududuna geldi. Ve ondan sonra bir yardım şeyi yaptık. Aradaki bu devletler varken kolay oldu. Çok kritik ve büyük problemler.”(2)
Bu "satış" suçlaması, Kafkas Seddi'ni yıkma cehdi ve yukarıya aldığımız gerçekler yüzünden Atatürk'e de yapıldı Müsavatçılar ve bizdeki Atatürk karşıtları tarafından...
Peki Atatürk'ün bu işgale yaklaşımı ve tutumu ne idi? Azerbaycanlı Dr. Mehman Ağayev, "Kurtuluş Savaşı Yıllarında Türkiye-Azerbaycan İlişkileri" adlı kitabında Ankara Hükümetinin, işgale karşı olduğunu, Azerbaycan'ın kendi arzusu ile Bolşevikler tarafına geçmesini istediğini yazıyor ayrıntılarıyla.
Fakat işgal oluyor işte, her şey sizin istediğiniz gibi olamıyor… Üstelik o tarihlerde Gence’de bulunan Nuri Paşa’nın örgütlediği cılız bir direniş dışında, halk olumluyor bu işgali. Azerbaycan'da işgalin ardından Komünist Yönetim kuruluyor, başına Neriman Nerimanov geçiyor ve Türkiye birçok yardımlar alıyor. Sinan Meydan bu yardımları anlatıyor durmadan. Bu da o fesliye ve yanlış bilenlere yeterli yanıt değil. Yanıt, bizim bu anlattıklarımızdır.
Sosyalist Azerbaycan, Müsavatçıların İngilizlerin etkisi ve baskısı yüzünden ilişki kurmaktan kaçındığı Ankara Hükümeti ile de hemen diplomatik ilişki kuruluyor. Ankara’da Azerbaycan elçiliği açılıyor, Atatürk’ün de katıldığı açılış töreninde Büyükelçi İsmail Abilov “Yıkılan eski Azerbaycan’ın bayrağı üç renkli idi, o devleti yönetenlerin yürekleri de üç renkliydi, bizim tek bir rengimiz var” diyor.
Ve yardımları da alıyoruz… Atatürk, Neriman Nerimanov’a mektup yazarak borç istiyor. Nerimanov’un cevabı “Gardaş gardaşa borç vermez, el tutar” oluyor. 1921 yılının Haziran ayında Karabağ’ın Şuşa Kalesi’nde bulunan Kazım Karabekir Paşa’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ulaştırdığı bir telgraf vardır. Bu telgrafta geçmiş Nevruz Bayramı kutlanmakta, Kurtuluş Savaşına açık destek verilmektedir. Nerimanov-Atatürk ilişkilerini ve Nerimanov’un ettiği yardımların tüm ayrıntıları, Hüseyin Adıgüzel’in “Nerimanov” adlı kitabından öğrenmek mümkündür.
Atatürk ve İnönü Kurtuluş Savaşı sırasında Akşehir manevralarında... Atatürk'ün solunda
Sovyet Rusya Elçisi S.İ Aralov, sağında Azerbaycan Elçisi İsmail Abilov.
ATATÜRK’ÜN AZERBAYCAN’A YOLLADIĞI ELÇİ, YAZAR MEMDUH ŞEVKET ESENDAL
Sovyet egemenliği kurulduktan sonra, Azerbaycan'a bir diplomatik temsilci gönderilmesi gerekli olmuştur. Mecliste yapılan görüşmelerden sonra Memduh Şevket Esendal’ın ismi ön plana çıkmıştır. Ama bundan önce Atatürk’ün kendisine teklifi olmuştur “Ruslar benden Azerbaycan'a akıllı, bilgili, kendileriyle uyumlu çalışacak bir temsilci istediler. Aklıma sen geldin hemen” diyerek. Neden? Çünkü Esendal, sosyalist eğilimleri de olan bir Türkçü idi.
Esendal, Azerbaycan'a atanan ilk resmi temsilci olarak 15 Ağustos 1920 günü yola çıktı. Güzergâhı üzerinde ilk durağı Erzurum oldu, burada Kazım Karabekir Paşa ile görüştü. Nahçıvan’a da uğrayan Memduh Şevket, burada Halil Paşa ile görüştükten sonra Bakû’ya geçti.
Memduh Şevket kısa sürede buradaki ilişkileri ilerletti.
Rıza Nur, Moskova Hatıralarında, Esendal’dan övgüyle söz eder. Azerbaycan’da kendisini çok sevdirdiğini ifade eder.
Memduh Şevket 1922'de ana vatana geri döndü.
AZERBAYCAN İSTİKLÂLİNİ KAZANDI, KARABAĞ’DA DA MECLİS KURULDU, AHMET BEY MECLİS BAŞKANI, SİZ DE ÜYELERİSİNİZ…
Türk Tarih Kurumu’nda yıllarca genel müdürlük yapan Uluğ İğdemir’den bu anıyı derleyip yazan Arı İnan (Afet İnan’in kızı). Olay Atatürk’ün sofrasında geçiyor. Okuyalım:
“O akşam Atatürk çok keyifliydi. Sağında Ağaoğlu Ahmet oturuyordu. Ağaoğlu Ahmet o zaman bizim üyemizdi (Türk Tarih Kurumu’nu kastediyor). Serbest Parti dolayısıyla Halk Partisi’nden ayrılmış gözden düşmüştü. Fakat o akşam Atatürk pek iltifat etti, hatta başını okşadı ‘âlim başıdır’ diye.
Nihayet Atatürk, Ağaoğlu’nu taltif etmek (gönlünü okşamak) için -Ağaoğlu çünkü Azerbaycanlıdır ve Karabağlıdır kendisi- ‘Arkadaşlar’ dedi ‘Gelin bir oyun tertip edelim. Azerbaycan istiklâlini kazandı, Karabağ’da da Meclis kuruldu, Ahmet Bey, meclisin başkanı, siz de üyelerisiniz, hadi konuşalım bakalım mecliste neler konuşulur.”(3)
Atatürk aslında bu oyun ve konuşma ile niyetini, düşünü de açık etmiş oluyor… Anlayan anlar…
PEKİ YA RESULZADE, O NE DÜŞÜNÜYORDU ATATÜRK HAKKINDA?
Kulaktan dolma bilgilerle ahkam kesen bir genç şöyle yazmış facebook sayfasında:
“Türk'ün ilk Demokratik Cumhuriyetini 1918'de bize Önderimiz Rezulzade armağan etmişti.. Bir kere Azerbaycan da yükselen bayrak, Kızıl Komünistlerce indirilmeye çalışıldıysa da Atamız indirtmedi, Resulzade'den aldı bayrağı Türkiye de yükseltti. Hiç bir zaman da indirtmeyeceğiz..”
Oysa yukarıdaki bilgilerimiz ışığında, o Resulzade’nin cumhuriyetinin yıkılmasına Atatürk’ün dolaylı yoldan evet diyerek Anadolu’yu kurtarma yolunda akılcı ve önemli bir adım attığını ve Kafkas seddini Sovyetlerle işbirliği yaparak yıktığı açıkça görülmektedir.
Peki Resulzade kim? Onu da az biliyorlar bu gençler. Mehmet Emin Resulzade, 1918 yılında kurulup 1920 yılında yıkılan Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı… Türkçü fikirleriyle bilinir, Müsavat Partisi de onun partisidir. Önceleri Nerimanov ve Coba takma adıyla örgütsel faaliyetlerde bulunan Stalin’le eylem arkadaşlıkları olmuştur. Sonra yollar ayrılmıştır, o müsavatçı, Nerimanov da “hümmet”çi (dayanışmacı) olmuştur. Resulzade aynı zamanda değerli bir edebiyat adamı ve yazardır da.
27 Nisan 1920’de Sovyet Ordusu Bakû’ya girer. Resulzade tutuklanır. İdam edileceği düşünülmektedir. Gelgelelim inanılmaz bir şey olur, Stalin Moskova’dan gelir, onu cezaevinden çıkarır, Moskova’ya götürür ve orada serbest bırakır “öğretmenlik yapması ve siyasal faaliyetlerde bulunmaması” uyarısıyla. Stalin ya da Coba, bunu bir minnet borcundan dolayı yapmıştır çünkü Resulzade de eylem arkadaşlıkları günlerinde onu hapisten kurtarmıştır.
Resulzade, 1922 yılının Yazında bilimsel çalışmalar için Petrograd’a gider. Orada arkadaşlarının yardımıyla bir kayıkla Fin Körfezi üzerinden Finlandiya’ya kaçar. Daha sonra Fransa üzerinden 1922 yılının sonunda İstanbul’a gelir.
Resulzade, İstanbul’dayken 1923’ün Ocak ayında Stalin’e açık bir mektup kaleme almış, kendisini kurtardığı için teşekkür etmiştir.
Resulzade, Türkiye’de Azerbaycan’ın yeniden bağımsız olabilmesi yönünde faaliyetlerde bulunmuş, bu faaliyetler, Sovyetlerin Türk Hükümetine ilettiği şikâyet ve uyarılarından dolayı zaman zaman kesintiye ve engellemelere uğramıştır.
Yukarıda Atatürk’ün Sovyet Ordusunun Azerbaycan’a girmesi konusundaki tutumunu, Nerimanov’la ve Azerbaycan elçisi Abilov’la olan sıkı dostluğunu anlattık. Resulzade’nin Cumhurbaşkanı iken Ankara Hükümetine dostça ve kardeşçe yaklaşmadığını, el uzatmadığını da ifade etmiştik.
Peki Resulzade, bütün bu soğukluklara karşın Atatürk hakkında ne düşünüyordu. Bunu Akkan Suver’in bir yazısından öğrenelim:
“10 Kasım etkinlikleri çerçevesinde, İstanbul'a gelen Azerbaycan'da Atatürk Merkezi Başkanı, Milletvekili Prof. Nizami Caferov İstanbul'da Macaristan Başkonsolosluğu'nda, Macaristan Başkonsolosluğu ve Marmara Grubu Vakfı tarafından tertiplenen bir toplantıda önce İstanbul'da bulunan diplomatik misyon şeflerine ertesi gün de Büyükçekmece Belediyesi'nin Atatürk Kültür Merkezi'nde ‘Atatürk ve Azerbaycan’ konulu birer konferans verdi.
Verdiği konferansları büyük ilgi uyandıran Nizami Caferov; bilmeyenler için söylüyorum, çağdaş Azerbaycan tarihçilerinin önde gelen isimlerindendir.
‘Büyük Atatürk'e Azerbaycan'ın verdiği önemin her türlü takdirin üzerinde olduğu bir gerçektir.
Mehmet Emin Resulzade'nin Atatürk'e yaklaşımı Cumhuriyet'in ilk on yılında muhteşemdir.
1933 yılında Stalin Türkiye'de yaşayan anti-komünistlerin sınır dışı edilmelerini ister, Türkiye bu isteğe uyunca Mehmet Emin Resulzade'nin kırgınlığı ortaya çıkar. Bu böyle biliniyordu. Caferov açıkladığı bir belgeyle bu düşünceyi çürüttü. Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Polonya Büyük Elçilerinden Prof. Dr. Vilayet Quliyev, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti liderlerinden Mehmet Emin Resulzade'nin, Atatürk'ün vefatından hemen sonra Varşova'da yayınlanan ‘Severnıy Kavkaz-Kuzey Kafkasya’, dergisinin 1938 yılının 55 ve 56. sayılarında Rusça yer alan makalesini 2015 yılında Azerbaycan diline çevirerek yayınladığını söyledi. Bu makalesinde; Atatürk'ün 1933 yılında anti-komünist Azerbaycanlıları yurttan göndermesine takılıp kalınmamasını, zira o günleri, o günün şartları içinde değerlendirmek gerektiğini, buna karşılık Atatürk'ün Türk Dünyası'na verdiği büyük hizmetlerin emsalsiz olduğunu gündeme getirmiş. Ayrıca İstiklal Savaşı'nda Avrupalıları yendikten sonra ülkesini Avrupalılaştırarak emsalsiz bir devrim yarattığını da vurgulayan Resulzade, Atatürk için; Panislamizme ve Pantürkizme mesafeli durdu ama ortaya koyduğu milli hürriyet prensibinin başarısıyla Doğu'da da İslam dünyasında da büyük saygı kazandı demektedir. Türk ve İslam dünyasında Kemal Türkiye'sine gösterilen hürmet ve ihtiram İstanbul sarayının hayalinden bile geçemezdi, diye makalesini bitiren Resulzade'nin ortaya koyduğu bu kadirbilirlik Azerbaycan aydınlarının değer ölçülerine bir örnek olduğu kadar, Resulzade'nin devlet adamlığının ve çapının ayrı bir kanıtıdır da... Bu belgeye tarihçilerimizin eğilmelerini öneririm.”(4)
1) Kafkas Seddi şudur: Dünya savaşı sonunda Orta Doğu petrollerine hakim olan İngiltere Bakü petrollerinin de üzerine de oturmuştu. Ancak bu iğreti bir oturmaydı. Zira İngilizlerin çok iyi bildiği bir gerçek vardı. Çarlık döneminde Rusya’nın petrol ihtiyacı Bakü’den karşılanıyordu. Bu petrol, Volga (İdil) Nehri üzerinden Rusya’nın tüm şehirlerine taşınmaktaydı. Ekim devriminden sonra şiddetli bir iç savaş geçirmekte olan Rusya’da Bolşeviklerin, zaferlerini temin etmek ve Birinci Dünya Savaşında oluşan tahripleri onarabilmek için Lenin’in Bakü petrolüne Çarlık dönemine göre daha fazla ihtiyacı vardı. Rusya’nın hayat kaynağıydı Kafkas ötesindeki Bakü petrolleri. Bolşeviklerin ilk hedefinin Bakü olacağını gayet iyi bilen İngilizler bunu engellemek zorundaydılar. Ancak geniş bir cihan savaşından yeni çıkmış İngiliz halkı artık askere gitmek, çarpışmak ve ölmek istemiyordu. Bu durumda İngiliz askeri dışında bir plan geliştirildi. İngilizler, Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan’ın askeri güçlerini birleştirerek Kafkasya’da Kafkas seddi oluşturmaya karar verdiler. Bunda baş rolü Ermeniler oynayacaktı. Ermeniler bu görevi daha önce de, biri Doğu Anadolu’da diğer Azerbaycan’da olmak üzere iki kez yerine getirmişlerdi. Her ne kadar her seferinde Türk Ordusuna yenilmişlerse de artık Türk ordusu teslim olmuş, terhis edilmişti yani Türklerin çetelerden başka güçleri kalmamıştı. Onların da o andaki tek nefes kapısı, Kafkasya kapısı, Ermenistan tıkacı ile kapatılacak, Trabzon’dan Van Gölü güneyine kadar olan bölgeyi içine alacak şekilde büyütülerek bir “set” haline dönüştürülecek Anadolu Türkleri ile Orta Asya Türklerinin ilişkisini koparacaktı. Kaynak: https://bpakman.wordpress.com/ataturk/azerbaycani-mustafa-kemal-mi/
2) Arı İnan-Tarihe Tanıklık Edenler
3) Arı İnan-Tarihe Tanıklık Edenler
4) Gözlem Gazetesi- 12.11.2016
Sinan Meydan, o fesli tarihçi bozuntusunun "Atatürk Azerbaycan'ı Ruslara sattı" iddiasına da yanıt veriyor bu kitapta. Veriyor ama hep Nahçıvan üzerinde duruyor. Atatürk'ün Moskova ve Kars antlaşmalarında, "Türk Kapısı" olarak nitelediği Nahçıvan'ı özerk bir cumhuriyet olarak SSCB yöneticilerine kabul ettirip, Azerbaycan'a bağlattığını ifade ediyor... Evet bunlar doğru ama o fesli, işin yalnızca Nahçıvan yanıyla ilgili değil, Atatürk'ün Sovyet Rusya ile anlaşarak 27 Nisan 1920'de Sovyet 11. Ordusunun Azerbaycan'a sokulmasına onay verdiğini iddia ediyor.
Gerçek böyle değildir elbette, fesli işine geldiği gibi çarpıtıyor. Çarlık Rusyası'nın bölgeden çekilmesiyle Kafkasya'da üç cumhuriyet doğmuştur, bunlar Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan'dır. Anadolu'da 1919 yılında kurtuluş mücadelesi başladığında, Ruslarla da temaslar başlamış, yardımlaşma konusunda mutabakata varılmış ancak bu üç cumhuriyetin oluşturduğu "Kafkas Seddi"nin(1) buna engel olduğu görülmüştü. Çünkü bu cumhuriyetler, Rusya'ya karşı İngilizlere yaslanma gereksinmesi duyuyorlardı. Bu Kafkas Seddi yıkılmalıydı. Enver Paşa'nın amcası Halil Paşa, Sivas Kongresi günlerinde Sivas'a vardı ve Atatürk'ten görev istedi, Atatürk ondan Kafkasya'da yararlanmak istediğini söyledi. Çünkü Halil Paşa, 1918'de Azerbaycan'ı kurtaran Kafkas İslam Ordusu'nun cephe komutanıydı (ordu komutanı ise Enver'in üvey kardeşi Nuri Paşa'dır). Halil Paşa görevi kabul edip vardı Azerbaycan'a... Ermenilerle Karabağ'da yine savaş vardı o yıllarda, Azerbaycan kuvvetlerinin başına geçti, Şuşa Kale'yi geri aldı, Askeran yolunu açtı. Fakat Azerbaycan'ın başında bulunan İngiliz yanlısı Müsavat Hükümeti ile anlaşamadı. Halil Paşa’nın anılarını kendisinden dinleyip yayımlayan Dr. Necdet Özgelen’in “Bitmeyen Savaşta Kut’ül Amare-Halil Paşa’nın Hatıratı” adlı kitabı ile Taylan Sorgun'un "Halil Paşa İttihat Terakki'den Cumhuriyete Bitmeyen Savaş" adlı kitabında, o günlerde olanlar bütün ayrıntısı ile anlatılır, açıklanır.
Halil Paşa, o günlerde, Kızılordu'nın Azerbaycan sınırına dayandığını, Azerbaycan'ın dayanacak gücü olmadığını görmüştür.
Neden? Çünkü Azerbaycan’da o sırada siyasi bunalım var. Azerbaycan Cumhuriyeti Başbakanı Feteli Han Hoyski Mart 1919'da istifa etmişti. Yerine Dış İşleri Bakanı Nesib Yusufbeyli getirilmişti. Bunalımın sürmesi, büyümesi üzerine, 1920 yılı Nisan ayı başlarında Yusufbeyli de istifa etti. Yani bir yandan Bolşevik baskısı, dış tehdit, öte yandan iç istikrarsızlık. Yeni hükümeti kurma görevi, muhalefete yakın ve ılımlı birisine, Müsavat Partisinden M. H. Hacınskiye verildi. Hacınski, Sovyet yanlısı Bolşeviklere koalisyon hükümetini kurmak için öneride bulundu. Bu öneri kabul görmedi. Ve Hacınski yeni kabineyi oluşturamadı. Eski kabine yeni hükümet oluşturulana dek faaliyetine devam edecekti. İşte bu siyasal ve yönetsel zaaflar ve bunalım, Azerbaycan’ın Kızılordu tarafından işgalini hızlandırdı.
15 Nisan 1920'de Azerbaycan Dış İşleri Bakanı Feteli Han Hoyski, Sovyet Rusya’ya nota vererek Kızılordunun Azerbaycan sınırına dayanması karşısında rahatsız olduklarını dile getirdi. Bu notanın hiçbir anlamı ve ağırlığı yoktu. Azerbaycan’ın Kızılorduya karşı koyacak gücü yoktu, Sovyetler de Azerbaycan’ı almakta kararlı idi. Halkın çoğunluğu da Bolşevik bir yönetim istiyordu, Müsavat İktidarından hoşnut değillerdi. 21 Nisan’da Sovyet Kafkas Ordusu Komutanlığı, 11. Kızıl Ordu ve Volga-Hazar Deniz Filosunun komutanlığına 490 No’lu direktifi yollar. Bu direktif doğrultusunda 11. Ordu ve Volga-Hazar Deniz Filosu komutanlığı – M. Tuhaçevski, S. Orjonikidze ve Zaharov şu emri verirler: “27 Nisan'da Azerbaycan sınırı geçilsin, beş gün içinde Bakü-Yalama operasyonu tamamlansın”.
Müsavat Hükümeti yetkilileri Halil Paşa'yı sınıra dayanan 11. Kızılordu'nun başındakilerle görüşmesi için yollarlar, Halil Paşa ikna edemez onları. "Azerbaycan için yapacak bir şey yok" kanısına varır ve bir trene atlayıp Moskova'ya geçer. İşte bu olay, Azerbaycan'da "Halil Paşa, bizi Ruslara sattı" dedikodusuna yol açar.
Fakat bu konuda Şevket Süreyya Aydemir’in anlatımlarına bakınca, Halil Paşa’nın her şeyi açıklamadığı gerçeği ile de yüz yüze kalıyoruz. Şevket Süreyya Aydemir, Afet İnan’ın kızı Arı İnan’a o tarihte Azerbaycan’da olanlara ve tanıklıklarına değgin şunları anlatmıştır:
“İşte orada Halil Paşa ile tanıştım. Küçük Talat derler bir İttihatçı ve o, bana Mustafa Kemal’in bir mektubunu gösterdi. Karabekir’e yazılmış. Karabekir de buna vermiş. Bu da oradan geliyor. Ve çok garip, günlerce, günlerce demeyeyim günlere vakit yok. Derhal karar vermek lazım ama çok bir iç mücadele içinde kaldım. Çünkü mektupta diyor ki: ‘Her ne pahasına olursa olsun Bolşevikler Türkiye hududuna gelmelidir’. Çünkü Türkiye hududuna Bolşevikler gelmelidir ki yardım işlesin.
Arı İnan: Atatürk diyor bunu değil mi?
Şevket Süreyya: Ankara. Atatürk diyor Karabekir’e. Karabekir de Halil Paşa’ya veriyor mektubu. O da bana gösterdi. Sonra Halil Paşa ile çok yakın olduk. İlk Türk Cumhuriyeti. Çünkü bizden önce cumhuriyet olmuştur orası ve kızıl istilaya açılması demek. Bu kızıl istila ne getirecek bilmiyoruz. Suyu Arayan Adam’da da anlattığım gibi ruhi krizler geçiriyorum. Çünkü bana düşüyor vazife. Ne yapmalı? Nihayet geldi Bolşevikler. Yardımcı olduk. Türkiye hududuna geldi. Ve ondan sonra bir yardım şeyi yaptık. Aradaki bu devletler varken kolay oldu. Çok kritik ve büyük problemler.”(2)
Bu "satış" suçlaması, Kafkas Seddi'ni yıkma cehdi ve yukarıya aldığımız gerçekler yüzünden Atatürk'e de yapıldı Müsavatçılar ve bizdeki Atatürk karşıtları tarafından...
Peki Atatürk'ün bu işgale yaklaşımı ve tutumu ne idi? Azerbaycanlı Dr. Mehman Ağayev, "Kurtuluş Savaşı Yıllarında Türkiye-Azerbaycan İlişkileri" adlı kitabında Ankara Hükümetinin, işgale karşı olduğunu, Azerbaycan'ın kendi arzusu ile Bolşevikler tarafına geçmesini istediğini yazıyor ayrıntılarıyla.
Fakat işgal oluyor işte, her şey sizin istediğiniz gibi olamıyor… Üstelik o tarihlerde Gence’de bulunan Nuri Paşa’nın örgütlediği cılız bir direniş dışında, halk olumluyor bu işgali. Azerbaycan'da işgalin ardından Komünist Yönetim kuruluyor, başına Neriman Nerimanov geçiyor ve Türkiye birçok yardımlar alıyor. Sinan Meydan bu yardımları anlatıyor durmadan. Bu da o fesliye ve yanlış bilenlere yeterli yanıt değil. Yanıt, bizim bu anlattıklarımızdır.
Sosyalist Azerbaycan, Müsavatçıların İngilizlerin etkisi ve baskısı yüzünden ilişki kurmaktan kaçındığı Ankara Hükümeti ile de hemen diplomatik ilişki kuruluyor. Ankara’da Azerbaycan elçiliği açılıyor, Atatürk’ün de katıldığı açılış töreninde Büyükelçi İsmail Abilov “Yıkılan eski Azerbaycan’ın bayrağı üç renkli idi, o devleti yönetenlerin yürekleri de üç renkliydi, bizim tek bir rengimiz var” diyor.
Ve yardımları da alıyoruz… Atatürk, Neriman Nerimanov’a mektup yazarak borç istiyor. Nerimanov’un cevabı “Gardaş gardaşa borç vermez, el tutar” oluyor. 1921 yılının Haziran ayında Karabağ’ın Şuşa Kalesi’nde bulunan Kazım Karabekir Paşa’nın Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ulaştırdığı bir telgraf vardır. Bu telgrafta geçmiş Nevruz Bayramı kutlanmakta, Kurtuluş Savaşına açık destek verilmektedir. Nerimanov-Atatürk ilişkilerini ve Nerimanov’un ettiği yardımların tüm ayrıntıları, Hüseyin Adıgüzel’in “Nerimanov” adlı kitabından öğrenmek mümkündür.
Atatürk ve İnönü Kurtuluş Savaşı sırasında Akşehir manevralarında... Atatürk'ün solunda
Sovyet Rusya Elçisi S.İ Aralov, sağında Azerbaycan Elçisi İsmail Abilov.
ATATÜRK’ÜN AZERBAYCAN’A YOLLADIĞI ELÇİ, YAZAR MEMDUH ŞEVKET ESENDAL
Sovyet egemenliği kurulduktan sonra, Azerbaycan'a bir diplomatik temsilci gönderilmesi gerekli olmuştur. Mecliste yapılan görüşmelerden sonra Memduh Şevket Esendal’ın ismi ön plana çıkmıştır. Ama bundan önce Atatürk’ün kendisine teklifi olmuştur “Ruslar benden Azerbaycan'a akıllı, bilgili, kendileriyle uyumlu çalışacak bir temsilci istediler. Aklıma sen geldin hemen” diyerek. Neden? Çünkü Esendal, sosyalist eğilimleri de olan bir Türkçü idi.
Esendal, Azerbaycan'a atanan ilk resmi temsilci olarak 15 Ağustos 1920 günü yola çıktı. Güzergâhı üzerinde ilk durağı Erzurum oldu, burada Kazım Karabekir Paşa ile görüştü. Nahçıvan’a da uğrayan Memduh Şevket, burada Halil Paşa ile görüştükten sonra Bakû’ya geçti.
Memduh Şevket kısa sürede buradaki ilişkileri ilerletti.
Rıza Nur, Moskova Hatıralarında, Esendal’dan övgüyle söz eder. Azerbaycan’da kendisini çok sevdirdiğini ifade eder.
Memduh Şevket 1922'de ana vatana geri döndü.
AZERBAYCAN İSTİKLÂLİNİ KAZANDI, KARABAĞ’DA DA MECLİS KURULDU, AHMET BEY MECLİS BAŞKANI, SİZ DE ÜYELERİSİNİZ…
Türk Tarih Kurumu’nda yıllarca genel müdürlük yapan Uluğ İğdemir’den bu anıyı derleyip yazan Arı İnan (Afet İnan’in kızı). Olay Atatürk’ün sofrasında geçiyor. Okuyalım:
“O akşam Atatürk çok keyifliydi. Sağında Ağaoğlu Ahmet oturuyordu. Ağaoğlu Ahmet o zaman bizim üyemizdi (Türk Tarih Kurumu’nu kastediyor). Serbest Parti dolayısıyla Halk Partisi’nden ayrılmış gözden düşmüştü. Fakat o akşam Atatürk pek iltifat etti, hatta başını okşadı ‘âlim başıdır’ diye.
Nihayet Atatürk, Ağaoğlu’nu taltif etmek (gönlünü okşamak) için -Ağaoğlu çünkü Azerbaycanlıdır ve Karabağlıdır kendisi- ‘Arkadaşlar’ dedi ‘Gelin bir oyun tertip edelim. Azerbaycan istiklâlini kazandı, Karabağ’da da Meclis kuruldu, Ahmet Bey, meclisin başkanı, siz de üyelerisiniz, hadi konuşalım bakalım mecliste neler konuşulur.”(3)
Atatürk aslında bu oyun ve konuşma ile niyetini, düşünü de açık etmiş oluyor… Anlayan anlar…
PEKİ YA RESULZADE, O NE DÜŞÜNÜYORDU ATATÜRK HAKKINDA?
Kulaktan dolma bilgilerle ahkam kesen bir genç şöyle yazmış facebook sayfasında:
“Türk'ün ilk Demokratik Cumhuriyetini 1918'de bize Önderimiz Rezulzade armağan etmişti.. Bir kere Azerbaycan da yükselen bayrak, Kızıl Komünistlerce indirilmeye çalışıldıysa da Atamız indirtmedi, Resulzade'den aldı bayrağı Türkiye de yükseltti. Hiç bir zaman da indirtmeyeceğiz..”
Oysa yukarıdaki bilgilerimiz ışığında, o Resulzade’nin cumhuriyetinin yıkılmasına Atatürk’ün dolaylı yoldan evet diyerek Anadolu’yu kurtarma yolunda akılcı ve önemli bir adım attığını ve Kafkas seddini Sovyetlerle işbirliği yaparak yıktığı açıkça görülmektedir.
Peki Resulzade kim? Onu da az biliyorlar bu gençler. Mehmet Emin Resulzade, 1918 yılında kurulup 1920 yılında yıkılan Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı… Türkçü fikirleriyle bilinir, Müsavat Partisi de onun partisidir. Önceleri Nerimanov ve Coba takma adıyla örgütsel faaliyetlerde bulunan Stalin’le eylem arkadaşlıkları olmuştur. Sonra yollar ayrılmıştır, o müsavatçı, Nerimanov da “hümmet”çi (dayanışmacı) olmuştur. Resulzade aynı zamanda değerli bir edebiyat adamı ve yazardır da.
27 Nisan 1920’de Sovyet Ordusu Bakû’ya girer. Resulzade tutuklanır. İdam edileceği düşünülmektedir. Gelgelelim inanılmaz bir şey olur, Stalin Moskova’dan gelir, onu cezaevinden çıkarır, Moskova’ya götürür ve orada serbest bırakır “öğretmenlik yapması ve siyasal faaliyetlerde bulunmaması” uyarısıyla. Stalin ya da Coba, bunu bir minnet borcundan dolayı yapmıştır çünkü Resulzade de eylem arkadaşlıkları günlerinde onu hapisten kurtarmıştır.
Resulzade, 1922 yılının Yazında bilimsel çalışmalar için Petrograd’a gider. Orada arkadaşlarının yardımıyla bir kayıkla Fin Körfezi üzerinden Finlandiya’ya kaçar. Daha sonra Fransa üzerinden 1922 yılının sonunda İstanbul’a gelir.
Resulzade, İstanbul’dayken 1923’ün Ocak ayında Stalin’e açık bir mektup kaleme almış, kendisini kurtardığı için teşekkür etmiştir.
Resulzade, Türkiye’de Azerbaycan’ın yeniden bağımsız olabilmesi yönünde faaliyetlerde bulunmuş, bu faaliyetler, Sovyetlerin Türk Hükümetine ilettiği şikâyet ve uyarılarından dolayı zaman zaman kesintiye ve engellemelere uğramıştır.
Yukarıda Atatürk’ün Sovyet Ordusunun Azerbaycan’a girmesi konusundaki tutumunu, Nerimanov’la ve Azerbaycan elçisi Abilov’la olan sıkı dostluğunu anlattık. Resulzade’nin Cumhurbaşkanı iken Ankara Hükümetine dostça ve kardeşçe yaklaşmadığını, el uzatmadığını da ifade etmiştik.
Peki Resulzade, bütün bu soğukluklara karşın Atatürk hakkında ne düşünüyordu. Bunu Akkan Suver’in bir yazısından öğrenelim:
“10 Kasım etkinlikleri çerçevesinde, İstanbul'a gelen Azerbaycan'da Atatürk Merkezi Başkanı, Milletvekili Prof. Nizami Caferov İstanbul'da Macaristan Başkonsolosluğu'nda, Macaristan Başkonsolosluğu ve Marmara Grubu Vakfı tarafından tertiplenen bir toplantıda önce İstanbul'da bulunan diplomatik misyon şeflerine ertesi gün de Büyükçekmece Belediyesi'nin Atatürk Kültür Merkezi'nde ‘Atatürk ve Azerbaycan’ konulu birer konferans verdi.
Verdiği konferansları büyük ilgi uyandıran Nizami Caferov; bilmeyenler için söylüyorum, çağdaş Azerbaycan tarihçilerinin önde gelen isimlerindendir.
‘Büyük Atatürk'e Azerbaycan'ın verdiği önemin her türlü takdirin üzerinde olduğu bir gerçektir.
Mehmet Emin Resulzade'nin Atatürk'e yaklaşımı Cumhuriyet'in ilk on yılında muhteşemdir.
1933 yılında Stalin Türkiye'de yaşayan anti-komünistlerin sınır dışı edilmelerini ister, Türkiye bu isteğe uyunca Mehmet Emin Resulzade'nin kırgınlığı ortaya çıkar. Bu böyle biliniyordu. Caferov açıkladığı bir belgeyle bu düşünceyi çürüttü. Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Polonya Büyük Elçilerinden Prof. Dr. Vilayet Quliyev, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti liderlerinden Mehmet Emin Resulzade'nin, Atatürk'ün vefatından hemen sonra Varşova'da yayınlanan ‘Severnıy Kavkaz-Kuzey Kafkasya’, dergisinin 1938 yılının 55 ve 56. sayılarında Rusça yer alan makalesini 2015 yılında Azerbaycan diline çevirerek yayınladığını söyledi. Bu makalesinde; Atatürk'ün 1933 yılında anti-komünist Azerbaycanlıları yurttan göndermesine takılıp kalınmamasını, zira o günleri, o günün şartları içinde değerlendirmek gerektiğini, buna karşılık Atatürk'ün Türk Dünyası'na verdiği büyük hizmetlerin emsalsiz olduğunu gündeme getirmiş. Ayrıca İstiklal Savaşı'nda Avrupalıları yendikten sonra ülkesini Avrupalılaştırarak emsalsiz bir devrim yarattığını da vurgulayan Resulzade, Atatürk için; Panislamizme ve Pantürkizme mesafeli durdu ama ortaya koyduğu milli hürriyet prensibinin başarısıyla Doğu'da da İslam dünyasında da büyük saygı kazandı demektedir. Türk ve İslam dünyasında Kemal Türkiye'sine gösterilen hürmet ve ihtiram İstanbul sarayının hayalinden bile geçemezdi, diye makalesini bitiren Resulzade'nin ortaya koyduğu bu kadirbilirlik Azerbaycan aydınlarının değer ölçülerine bir örnek olduğu kadar, Resulzade'nin devlet adamlığının ve çapının ayrı bir kanıtıdır da... Bu belgeye tarihçilerimizin eğilmelerini öneririm.”(4)
1) Kafkas Seddi şudur: Dünya savaşı sonunda Orta Doğu petrollerine hakim olan İngiltere Bakü petrollerinin de üzerine de oturmuştu. Ancak bu iğreti bir oturmaydı. Zira İngilizlerin çok iyi bildiği bir gerçek vardı. Çarlık döneminde Rusya’nın petrol ihtiyacı Bakü’den karşılanıyordu. Bu petrol, Volga (İdil) Nehri üzerinden Rusya’nın tüm şehirlerine taşınmaktaydı. Ekim devriminden sonra şiddetli bir iç savaş geçirmekte olan Rusya’da Bolşeviklerin, zaferlerini temin etmek ve Birinci Dünya Savaşında oluşan tahripleri onarabilmek için Lenin’in Bakü petrolüne Çarlık dönemine göre daha fazla ihtiyacı vardı. Rusya’nın hayat kaynağıydı Kafkas ötesindeki Bakü petrolleri. Bolşeviklerin ilk hedefinin Bakü olacağını gayet iyi bilen İngilizler bunu engellemek zorundaydılar. Ancak geniş bir cihan savaşından yeni çıkmış İngiliz halkı artık askere gitmek, çarpışmak ve ölmek istemiyordu. Bu durumda İngiliz askeri dışında bir plan geliştirildi. İngilizler, Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan’ın askeri güçlerini birleştirerek Kafkasya’da Kafkas seddi oluşturmaya karar verdiler. Bunda baş rolü Ermeniler oynayacaktı. Ermeniler bu görevi daha önce de, biri Doğu Anadolu’da diğer Azerbaycan’da olmak üzere iki kez yerine getirmişlerdi. Her ne kadar her seferinde Türk Ordusuna yenilmişlerse de artık Türk ordusu teslim olmuş, terhis edilmişti yani Türklerin çetelerden başka güçleri kalmamıştı. Onların da o andaki tek nefes kapısı, Kafkasya kapısı, Ermenistan tıkacı ile kapatılacak, Trabzon’dan Van Gölü güneyine kadar olan bölgeyi içine alacak şekilde büyütülerek bir “set” haline dönüştürülecek Anadolu Türkleri ile Orta Asya Türklerinin ilişkisini koparacaktı. Kaynak: https://bpakman.wordpress.com/ataturk/azerbaycani-mustafa-kemal-mi/
2) Arı İnan-Tarihe Tanıklık Edenler
3) Arı İnan-Tarihe Tanıklık Edenler
4) Gözlem Gazetesi- 12.11.2016