Marcus Parcius Cato,  MÖ 234- MÖ149 yılları arasında yaşamış Romalı devlet adamı, asker, hatip, yazar, tarihçi ve hukukçu idi. Roma ile Kartaca arasında geçen hâkimiyet savaşları (Pön Savaşları) sırasında senatodaki her konudaki konuşmasını ''ceterum censoe carthaginem delendam esse’’ (Bundan başka kanımca Kartaca yok edilmelidir!) sözleriyle bitirirdi.

Marcus Parcius Cato,  MÖ 234- MÖ149 yılları arasında yaşamış Romalı devlet adamı, asker, hatip, yazar, tarihçi ve hukukçu idi. Roma ile Kartaca arasında geçen hâkimiyet savaşları (Pön Savaşları) sırasında senatodaki her konudaki konuşmasını ''ceterum censoe carthaginem delendam esse’’ (Bundan başka kanımca Kartaca yok edilmelidir!) sözleriyle bitirirdi.

Roma’nın bir ülke olarak varlığını sürdürebilmesinin baş şartı, Kartaca’nın yok edilmesiydi. Kartaca, Hanibal’in komutasında Roma önüne kadar gelmesine rağmen anlaşılmaz bir sebeple, doğru bir zamanda saldırıya geçememişti.

Bu kararsızlığın sonucunda Kartaca, Romalı lejyonerler tarafından yok edilmişti.

Cato,  yukarıdaki ünlü cümlesiyle, ülkesinin sınırlarını her ne pahasına olursa olsun korumaya çalışan, vatanını böldürmek istemeyen anlayışın temsilcisi olarak günümüze gelmiştir.

Son yıllarda PKK terör örgütü Türk devletine meydan okumaktadır. Kayıplarımız büyüktür. Kuzey Irak’ta Kandil’de ve diğer kamplarda kalan, sınırımızdan geçen teröristler vatanımızın birliğini, bütünlüğünü tehdit etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu noktaya nasıl geldi? Buradan çıkış yolu nedir?

***

Türkler, 1071 Malazgirt Savaşından sadece 10 yıl sonra Marmara kıyılarına ulaştı ve İznik’i başkent yaparak Türkiye Devleti’ni kurdu. Türkler,1096 yılından itibaren yüzlerce yıl batıdan üzerlerine dalga dalga gelen vahşi ve barbar Haçlı sürülerine göğüslerini siper ederek vatanlarını korudu.

Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Kürtler

Vatanımızın kurucuları Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde azınlıkların din ve dillerine karışmadı. Türkler ve İslam dininden olan diğer etni siteler müşterek bir imanla vatanımızın birliğine omuz verdiler.

Ancak, bütün Anadolu’da Türk beylikleri ortadan kaldırılıp Türk aşiretleri Osmanlının merkezi yönetimine ve toplumuna bağlanırken, Kürt beylerine dokunulmadı. Aşiret düzeni devam etti. Evliya Çelebi, ünlü seyahatnamesinde 1635’de Revan Seferi sırasında bir Kürt Bey’inin durumunu anlatır. Dördüncü Murat Bitlis’te Kürt Beyinin sarayına konuk olur. Burada kendisine altın, gümüş kaplarda yemek sunulur. Topkapı sarayında bile olmayan bu lüksün Bitlis gibi bir yerde fakir Kürt köylüsünün sırtından çıktığını anlayan padişah bu beyi azletse de, bölgenin feodal yapısı değişmez. (Evliya Çelebi Tam Metin Seyahatname, Cilt 3-4,Üçdal Neşriyat, İstanbul,1986)

Osmanlı Devleti’nin güçsüzleştiği 19.asırda batılı devletler, özellikle İngilizler ve Ruslar Doğu Anadolu’da Ermenileri Osmanlı Devleti’ne karşı tahrik ederek, kendi emelleri için kullanmaya başladılar. Bu dönemde batılıların Ermeni devleti kurma düşüncesi ve İslâmi dayanışma, Türkler ve Kürtleri birlikte hareket etmeye itmiştir. Bu dönemdeki bazı Kürt baş kaldırılarının nedeni, Kürt beylerinin çıkarları ve merkezi yönetimle ilgili sorunlardır.  

19. Asrın sonlarına doğru bu bölgedeki Ermeniler terör örgütleri kurarak Batılı devletlerin yardımıyla silâhlandı. Esas mücadele Ermenilerle Kürtler arasında oldu. Ermeniler 1894 yılında Sason’da Kürt köylerine saldırdı. Yüzlerce Kürt öldürüldü. Sultan Abdülhamit bu bölgeye özel önem verdi. Batılı devletleri bölgeden uzak tutmak için çalıştı. Hamidiye alaylarını kurarak Kürtleri Ermeni tecavüzünden korudu. Sadettin Paşa 1896 yılında müfettiş olarak gönderildiği bölgede Kürtler ile Ermeni çetelerinin çatışmalarını, Batılı diplomatların, Amerikan misyonerlerinin faaliyetlerini anılarında anlatmaktadır. (Sami Önal, Sadettin Paşa’nın Anıları, Ermeni- Kürt Olayları, Van 1896,Remzi Kitapevi, 2004,İstanbul)

İngilizler,1.Dünya Savaşı’nda Arapları Osmanlı Devleti’nden koparmak için gönderdikleri casus Lawrens gibi, Kürtlerin arasına da Binbaşı Noel’i yolladı. Buna rağmen Kürtler, kendilerine kurulan Ermeni tuzağını sezerek ve Türk kültüründen farklı yaşamadıkları için I.Dünya Savaşı’nda Çanakkale’de ve İstiklâl Harbi’nde diğer unsurlarla beraber düşmana karşı kahramanca çarpıştılar.

Cumhuriyet
döneminde Kürtler

1923’de Cumhuriyet’in kurulmasında esas alınan temel, ırk temeli değildir. Cumhuriyet Türkiye’si Türk kavramını ırk değil, Anayasal bir kavram olarak kullanır.1921, 1924, 1961 ve 1982 anayasalarında bu kural özenle korundu. Türkiye Cumhuriyeti ayrılıkları değil, benzerlikleri, ortak yanları millî bir devlet çatısı altında kurumlaştırmak istedi. Atatürk’ün ‘’Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halka Türk milleti denir.’’ Ve anayasamızın 66.maddesi ‘’Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı herkes Türk’tür’’ cümlesi bu kuralı açıklar. Türkiye’de Türk bayrağı altında yaşayan herkese, dini, inancı, etnik kökeni ne olursa olsun Türk denildi. Din ya da ırk üzerine kurulu bir devlet düzeni reddedildi.

Güçlü bir Türk devletini ve ülkesini kendi çıkarlarına ters gören Batı devletleri, özellikle Kerkük-Musul petrollerini ele geçirmek isteyen İngilizler, Milli Mücadele sırasında ve Cumhuriyet kurulduktan sonra Doğu ve Güneydoğu’da 7 önemli ve 10 daha küçük Kürt ve Nasturi başkaldırısını desteklediler. Genç Cumhuriyet, vatandaşlık temelindeki Türklük kavramını ve vatanın birliğini ayakta tutma azmini titizlikle korudu. 1960 İhtilâli’nden sonra Marksist sol akımlar ve bölücüler Türk devletinin bu kavramlarını ve birliğini yıkmak için uğraştılar.  

PKK

PKK, 1980 İhtilâli öncesinde Türkiye’de Marksist solun kanatları altında, ülkemizi güçsüzleştirerek bölmek isteyen dış güçlerin yardımıyla büyüdü. Türkiye’nin düşmanı yabancı servisler; Yunanistan, Suriye, Ermenistan, Rusya ve Amerika, İngiltere, Fransa gibi bazı Batı ülkeleri PKK’ya personel, malzeme, silah ve para ile destek oldular. PKK, 15 Ağustos 1984’de Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla kanlı bir terör örgütü olarak sahneye çıktı.

1987 yılından 2001 yılı Mayıs ayına kadar geçen dönemde PKK terörü ile 220’si subay toplam 5040 asker, 218 polis,1380 köy korucusu ve 5669 vatandaşımız hayatını kaybetti. Türk ordusu 1990’lı yılların ortalarından itibaren PKK ile amansız bir mücadeleye girişti ve bu dönemde PKK’yı yendi.

Özellikle Öcalan’ın Suriye’den çıkarılıp, 15 Şubat 1999’de Kenya’da yakalanıp Türkiye’ye getirilmesinden sonra PKK terörü durma noktasına geldi. 2000 ve 2001 yıllarında şehit yokken, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından itibaren şehit sayıları artmaya başladı. Nitekim 2003’de 21, 2004’de 73, 2005’de 92, 2006’da 121, 2007’de 118, 2008’de 150, 2009’da 135, 2010’da 145 şehit verdik. 2011 Temmuz’unda son iki haftada ise 32 şehidimiz vardır.

1999, 2000, 2001 yıllarında durma noktasına gelen PKK terörü neden yükselişe geçti? Bize göre Türkiye terörle mücadelede kararlı duruşunu devam ettiremedi. Gaflet derecesini bulan yanlışlar yaptı. Hangi birini sayalım? Yurdumuzda Çekiç Güc’ün konuşlanmasına izin vererek Kuzey Irak’ta Kürt bölgesinin kurulmasını sağlamak, Öcalan’ın asılma kararını müebbede çevirmek, ''Açılım" adı altında Habur’da PKK’lı teröristleri zafer alaylarıyla karşılamak, PKK ile mücadele yerine müzakere yapmak. Kürt açılımı  denilen, aslında PKK  açılımı olan bu süreçte Türk Milletini etnik temelde ayrıştırmak.  Devletin hukukuna uluslararası hukukta etnik kesimlerle ilgili hiçbir düzenleme olmadığı halde bunları "Açılım" adı altında uygulamak.

SONUÇ
/ Türkiye’de Türkler ve Kürtler yüzlerce yıldır vatanımızın her köşesinde birlikte, içiçe yaşamaktadır. Kürtleri Türklerden ayırmak mümkün değildir. Kürt kültürü Türk kültüründen farklı değildir.

PKK ’’Burası benim, diğer taraf ikimizin'' diyerek, Türkiye’den toprak kopararak, burada ayrı bir devlet kurmak ve aynı zamanda Türkiye’nin diğer bölgelerindeki nimetlerden faydalanmak istiyor. Bunu Türkiye ve Kuzey Irak’taki silahlı güçleriyle yapacaklarını söylüyor ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile milletini tehdit ediyor. Devletimiz bu meydan okumaya cevap vermek zorundadır ve bunun üstesinden gelecek güçtedir. Yeter ki; siyasi irade tam olarak ortaya konulsun.

Yani Türkiye , "PKK yok edilmelidir!’’ diyecek ve bu iradeyi ortaya koyacak devlet adamını bekliyor!

Ağustos
2011