Patrikhâne, yüzyıllar boyunca Türkiye’nin başına dert olmuş bir fesat ve ihânet ocağıdır. Fatih Sultan Mehmet’in 29 Mayıs 1453’de İstanbul’u alıp, Ortodoks Kilisesi’nden bir din adamına patriklik izni verdiğinden beri; Patrikler Bizans geleneğini yaşatmak istemiştir. Ortodoks kilisesinin târihini yazan Yunan târihçilere göre; Patrik yalnız dinî geleneği değil, aynı zamanda bağımsız millet varlığını temsil etmekte imiş.
Patrikhâne, yüzyıllar boyunca Türkiye’nin başına dert olmuş bir fesat ve ihânet ocağıdır. Fatih Sultan Mehmet’in 29 Mayıs 1453’de İstanbul’u alıp, Ortodoks Kilisesi’nden bir din adamına patriklik izni verdiğinden beri; Patrikler Bizans geleneğini yaşatmak istemiştir. Ortodoks kilisesinin târihini yazan Yunan târihçilere göre; Patrik yalnız dinî geleneği değil, aynı zamanda bağımsız millet varlığını temsil etmekte imiş.
Bu târihçilere göre; Rum milleti hiçbir zaman bağımsızlığını kaybetmemiş.(1) Bu saçma iddia, aynı zamanda her Yunanlının hayalinde günün birinde İstanbul, Ege ve Karadeniz bölgemizde Yunan bayrağını dalgalandırmaya dayanıyor. Patrikhâne günümüzde bu hedefi gerçekleştirmek için, arkasına Yunanistan, ABD ve AB’yi de alarak aşağıdaki başlıkları Türkiye’ye kabul ettirmek istiyor;
1.“Patrikhâne’ye “ekümenik” unvanı verilsin.
2. İstanbul’da târihî yarım ada, sur içi özerk Ortodoks Vatikan’ı yapılsın.
3. Heybeliada Ruhban Okulu, Milli Eğitim’den bağımsız Patrikhâne’ye bağlı özel bir okul olarak açılsın. Bu okula yabancı öğrenci alınsın ve yetiştirilsin.
4. Ayasofya tekrar kilise haline getirilsin.
5. Patrik seçiminde Türkiye vatandaşı olma zorunluluğu kaldırılsın.
6.Azınlıkların mülk edinmelerini engelleyen azınlık vakıfları yasası çıkarılsın.
7. Mübâdelede giden Rumlar tekrar Anadolu’ya yerleştirilsin.
Bu isteklerin çoğunun din özgürlüğü ve insan haklarıyla ilgisinin olmadığı ortadadır. Bunların gerçekleşmesi halinde Lozan anlaşması ortadan kaldırılacak, Türkiye kendi toprakları üzerinde egemenliğini kaybedecektir. Bu istekleri incelemeden önce, kendisine başka roller, görevler ve hedefler çizen, devlet içinde devlet olmaya çalışan Patrikhâne’nin ne olduğu ve ne zaman kurulduğu sorusuna cevap arayalım.
Roma İmparatoru Büyük Konstantin M.S 313 yılında Hıristiyanlığı devletin himâyesine aldı. Hıristiyanlık bu sayede hızla büyüdü. Konstantin(306-337) İmparatorluk merkezini İstanbul’a taşıdı ve kente Konstantinopolis adını verdi. 325 yılında ilk dinî meclisi (ekümenik konsil)topladı. Konsil, İskenderiye, Antakya ve Roma kiliselerini ekümenik ilan etti. Bu dönemde İstanbul sıradan bir piskoposluktu. İmparator Theadosius (378-392) İstanbul konsilini topladı ve şehir patriklik statüsüne kavuşturuldu. Buna göre; Roma, İstanbul, İskenderiye, Antakya, Kudüs târihî merkezler kabul edildi. 5.yüzyılın sonunda İstanbul Başpiskoposluğu için ekümenik unvanı kullanmaya başlandı. Patriğin resmi unvanı Konstantinopolis veya yeni Roma Başpiskoposu ve ekümenik Patrik oldu. 7.yüzyılın sonunda Bizans, topraklarının büyük bir kısmını iç çatışma ve Arap istilâları ile kaybetti. 7.yüzyıldan itibaren Fener Patrikhânesi Millî Rum Kilisesine dönüştü.(2)
Yüzyıllar süren çatışma sonucu Bizans (İstanbul) Roma (Vatikan) kiliseleri 1054 yılında uzlaşmaz biçimde birbirinden koptu.1204’de IV. Haçlı Seferi sırasında Latinler İstanbul’u işgal edip, kilise ve manastırlar ile bütün şehri yağmaladı. Haçlılar 1204’den 1261’e kadar 57 yıl süren, merkezi İstanbul olan Doğu Latin İmparatorluğu’nu kurdular. Patrikhâne İznik’e taşındı. İstanbul Latinlerden geri alınınca Patriklik geri getirildi. Bu târihten sonra Bizans kilisesi İstanbul’un Türkler tarafından fethini engellemek amacıyla Vatikan’la birleşme girişiminde bulundu. 1452 yılında İstanbul’da Roma usulü ayin yapıldı ve Ekümeniklikten vazgeçildi.
Bizans kilisesi, Roma kilisesi ile birleşince yok olmak üzere iken, Fatih Sultan Mehmet Konstantinapolis’i 29 Mayıs 1453’de alınca, II. Gennadios’a verdiği beratla Patrikhâne’nin görev, sorumluluk ve statüsünü belirtti. Buna göre; “Kimse patriğe ilişmeyecek, kiliseler camiye çevrilmeyecek, evlilik ve defin işlemleri kilise tarafından yapılacak, papazlar her türlü umumi işlerden muaf tutulacaktı.” Görüldüğü gibi bu iznin “Ekümeniklik Yetkisi” ile bir ilgisi yoktur. ”Zira dinî bir yetki ve sıfat olan böyle bir payeyi Fatih zaten veremezdi. Bizans imparatorlarının dahi veremediği bu yetkiyi Müslüman bir padişah nasıl verebilirdi?”(3) Osmanlı sayesinde Ortodokslar Batı Kilisesi’nin hâkimiyeti altına girmekten kurtuldu. Yalnız Fatih Sultan Mehmet değil, ondan sonra gelen Osmanlı padişahları da Ortodoks kilisesine bağlı ibadet yerlerini, papazları ve bu inançtan insanları korudular. Bu amaçla fetvalar yayınladılar. Osmanlı gittiği her ülkede Kıbrıs’ta, Macaristan’da, Balkanlar’da dış politikası icabı Ortodoks kilisesini Katolikliğe karşı korudu. Yakındoğu Hıristiyanlığı sönmek üzere iken Osmanlı egemenliği altında yeni bir hayata kavuştu. (4)
Atalarımızın bu asil ve medenî davranışına ihanet ve fesatla cevap veren Patrikhâne’yi Türk’ün vicdanı büyük yazar Samiha Ayverdi şöyle değerlendiriyor; ”Evet, Bizans fâtihinin lutfu ve atalarından, dedelerinden gelme an’anevî cömertliğiyle, tacı ve asâsı iâde edilen Ortodoks Patrikliği, devletin kanı canı çekilir hâle gelirken, içten içe planlanmış hazırlanmış ve tezgâhını kurmuştur.”(5)
1657’de Patrik Parthenios III. Eflak ve Bogdan voyvadalarını isyana teşvik ettirdiği gerekçesiyle Köprülü Mehmet Paşa tarafından idam ettirildi.
1774 Küçük Kaynarca antlaşması Ruslar tarafından, Rusya’yı Hıristiyan tebaanın koruyucusu gibi tanıyor şeklinde yorumlanınca Çarların Osmanlıdaki Hıristiyan tebaa üzerindeki etki ve nüfuzları arttı.
Megali İdea (Büyük Ülkü) Bizans’ın yeniden diriltilmesi, Büyük Yunanistan’ın kurulması diye ifade edilebilir.1814 yılında üç tüccar Megali ideayı hâkim kılmak amacıyla Filiki Etarya adlı bir örgüt kurdu. Yunan kilisesi, Yunancayı ve Yunan kimliğini devam ettirdi. 18. yüzyıl sonunda Fenerli Rum Beyleri Osmanlı İmparatorluğunda yönetimde önemli konumda idiler; Batılı devletlere imtiyazlar sağlayarak komisyon alıyor zenginleşiyor, armatörleri denizcilikte ilerliyordu.19.yüzyılın başında Patrikhâne ve bu Yunan zenginlerin el ele vermesinden Yunan milliyetçiliği doğdu.(6)
Osmanlı Devleti, Tepedelenli Ali Paşa gailesiyle uğraşırken önce Eflak Bogdan’da sonra Mora’da (1821) isyan başladı. Mora’da bir ay içinde binlerce sivil Türk, çoluk çocuk öldürüldü. İsyan Ege adalarına yayıldı. Patrik Grigoryos’un ihtilâlcilerle bağlantısı tespit edildi ve Patrikhane’nin orta kapısı önünde idam edildi.(21 Nisan 1821)Yahudiler idam sehpasından indirilen Gregoryos’un karnına taş doldurarak denize attı. İsyana katılan Kayseri, Edremit ve Tarabya metropolitleri ile Kıbrıs’ta bazı elebaşları idam edildi. Mora isyanı bu idamlara rağmen durmadı. Osmanlı 1827 ‘ye kadar uğraşarak isyanı bastırdı. Ancak 20 Ekim 1827’de Rusya, İngiltere, Fransa Navarin’de savaş halinde olmamasına rağmen, haince bir saldırı ile Osmanlı Donanması’nı imha etti. 3 Şubat 1830’da bu 3 devlet Yunanistan’ın özerkliğini kabul etti. Osmanlı Devleti de 24 Nisan 1830’da bu oldubittiyi kabul etmek zorunda kaldı.
1839 Tanzimat, 1856 Islahat Fermanları ve 1876’da Kanûnuesâsî’nin kabulü ile Hıristiyanlar devletin kurucusu Müslümanlar ile eşit bir hale getirildi. Bu durumdan Hıristiyan azınlıklar faydalandı. Sırp, Bulgar, Romen, Kiliseleri Fener’den bağımsız oldu. İttihatçılar, 3 Temmuz 1910’da Kiliseler kanunu ile kiliseler arasındaki sorunları geleceği düşünmeden çözdü. Bu da Balkan Devletleri’nin Osmanlı Devleti’ne karşı birleşmelerine ve Balkan Savaşı’nın çıkmasına sebep oldu.
Batılı emperyalist ülkeler, Kurtuluş Savaşı sırasında Fener Patrikhânesi’ni Türkiye’ye karşı kullandılar. 12 Ekim 1918’de patrik vekili Doroetheos İtilaf devletlerinin bütün Anadolu’yu işgalini istedi. Patrikhane 2 Kasım 1918’de “ Biz dedelerimizin topraklarında ev sahibi olarak kalıyoruz, kalacağız.” diye açıklama yaptı. Patrikhâne, işgal kuvvetlerinin İstanbul’a gelişini kutlamak için Rum okullarının 3 gün tatil edilmesini emretti. 22 Şubat 1919’da İşgal Kuvvetleri Kumandanı D’Esprey Patrikhâne’yi ziyaret etti. 3 Mart 1919’da Paris’e giden Doroetheos Osmanlı Hükümeti ile ilişkiyi kesti. Rumlar Osmanlı kimliklerini yırtarak Yunanistan’a ilhak olduklarını ilan etti. Patrikhâne, Kurtuluş Savaşı’nda İşgal kuvvetleri ve Yunanistan’ın emrinde Türkiye’ye karşı savaştı. 16 Mart 1920’de İstanbul işgal edilince Patrikhâne kapısına 1919 Temmuz’unda astığı kurtuluşu simgeleyen çift başlı kartallı Bizans bayrağını bütün Millî Mücadele boyunca dalgalandırdı.
Millî Mücadele’de Patrikhâne ve bağlı kiliseler silah deposu ve çete karargâhı oldu. Fener Patrikhânesi’ne bağlı Mavi Mira isimli cemiyet Türklere karşı mücadele etti. Rumlar bir Rum parlamentosu kurdu. Patrikhane bu dönemde Batılı devletlere Rumluğun kurtuluşu için başvurdu. İzmir metropoliti Hrisostomos Rumların silahlı terör eylemlerini organize etti. İzmir’in Yunan işgali sırasında Yunan askerlerini takdis etti. İşgalci Yunanlılar İzmir’de 48 saat içinde 2000 Türk öldürdü. Bu hain papaz, Milli Mücadele’den sonra halk tarafından linç edildi. Trabzon metropoliti de Rum gençleri Pontus hayaliyle cepheye sürdü. Bütün bu kilise adamları işgalcilerle birlikte çalıştı. Rum çetelerini destekledi. Rum papazlar Yüzlerce Türk’ün katledilmesinde görev aldılar. Karadeniz bölgesine Rusya’dan Rumlar göç ettirildi.
21 Kasım 1922’de Lozan görüşmeleri başladı. Atatürk ve TBMM Patrikhane’nin Türkiye’den çıkarılması düşüncesindeydi. Atatürk yabancı bir gazeteye verdiği demeçte;” Bu fesat ocağının yeri Yunanistan değil midir?” diyordu.
Lozan’da 10 Ocak 1923’de bir prensip kararı alındı. Patrikhane siyasetle uğraşmayacak, sadece din alanına giren işlere bakacak, Patrikhâne’nin gösterdiği adaylar arasından Türk hükümetince uygun görülen Patrik seçilecekti.(7)
Lozan’da Türkiye’nin amacı Türkiye’nin azınlıklarını yabancıların elinde bir silâh olmalarını önlemekti. Türkiye’nin Patrikhâne’yi yurt dışına çıkarma isteği İngiltere başbakanı Lord Curzon’un karşı çıkışı ile başarılı olmadı. Fransa ve ABD’de Patrikhane’nin İstanbul’da kalması gerektiğini savundu.
Sonuçta Batılı ülkelerin “Patrikhâne artık kesinlikle siyasetle uğraşmayacak, sadece T.C vatandaşı Rumların nikâh, boşanma, vefat vecibelerini yerine getirecek bir kurum olarak kalacaktır.” güvencesiyle Patrikhane’nin Türkiye topraklarında kalmasına razı olundu.
Lozan anlaşmasında Patrikhâne’nin adı geçmedi. Böylece Osmanlıdan aldığı bütün ayrıcalıkları yitirdi. Mübâdele ile Türkiye’de Rum ahalinin büyük bir bölümü Yunanistan’a gitti. Lozan’a göre azınlıklar Ankara hükümetine bağlandı
Fener kilisesinin başına geçecek Patriğin seçimi İstanbul valiliğinin 6 Aralık 1923 tarihli genelgesiyle belirlendi. Buna göre patriğin Türk vatandaşı olması, Türkiye sınırları içerisinde oturması gerekiyordu. Patrik Konstantıos VI mübadeleye tabi olduğu için 30 Ocak 1925’de sınır dışı edildi. Verilen bir önergeyle Patriklere “Başpapaz” denildi.
Lozan anlaşmasıyla Fener Rum kilisesi sadece Türkiye vatandaşlarının dini vecibelerini yerine getiren bir kurum oldu.
12 Temmuz 1947 tarihli Marshall yardım anlaşması ABD’nin Türkiye üzerinde hâkimiyeti açısından dönüm noktası oldu. Rusya’nın Türkiye üzerindeki emelleri Türkiye’yi ABD’ye yakınlaştırdı.
Athenagoras Milli Mücadele’de Mavi Mira adlı örgütün yöneticisiydi. Millî Mücadele’den sonra Amerika’ya kaçan Athenagoras ABD’nin Türkiye’deki yeni rolü üzerine 24 Ocak 1949’de ABD Başkanı Trumann’ın özel uçağıyla İstanbul’a getirildi ve 28 Ocak 1949’da Fener Rum Patrikhanesi’nde Patrik oldu. Athenagoras’un patrik oluşu İhsan Sabri Çağlayangil(8) ve Tahsin Banguğlu’nun(9) hâtıralarında ibret alınacak şekilde anlatılmakta ve Türk devlet adamlarının kafa karışıklığını göstermektedir. Törene Sovyetler Birliği ve Yugoslavya dışında bütün diplomatik temsilcilikler katıldı. Athenagoras daha sonra kendisine tâhsis edilen bir trenle Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’yü ziyaret için Ankara’ya gitti. Athegoras’in Patrikliği sırasında 7 olan metropolit sayısı 20’ye çıkarıldı. Ruhban okulu yüksek okul haline getirildi.
Heybeliada Ruhban Okulu Anayasa Mahkemesi’nin 12 Ocak 1971 tarih 71-33 sayılı kararı ile diğer özel okullar gibi, hukukî varlığını yitirdi. Bu karar üzerine resmi ve özel tüm yüksek okullar üniversite içinde yer aldı. Ancak Patrikhâne okulun devlete değil, kendisine bağlı olmasında ısrar etti. Açtığı bütün davaların hepsi reddedildi. Yargıtay ve Danıştay’da kesin hükme bağlandı. Patrikhâne, Heybeliada Ruhban Okulu üzerinde egemenliğini kaybedince ABD, AB kanalıyla Türkiye’ye dayatmalarda bulundu ve halen bulunuyor. Patrikhâne’nin en temel itirazı, kendilerine rahip yetiştirememeleri ve söz konusu eğitimi Türkiye Cumhuriyetine bağlı bir üniversitede yapılamayacağı noktasında toplanıyor.
Eski Heybeliada Ruhban okuluna kayıtlı öğrencilerin yüzde 80’i yabancı uyruklu ve bu yabancı öğrencilerin yüzde 75’i Yunan vatandaşı idi. Bu sayılardan anlaşılacağı üzere; Patrikhâne’nin bu okulu Türkiye’de sayıları 2-3 bin kalan Rum Ortododoks için değildir. Buna rağmen Patrikhane bu konuda uluslar arası bir kampanya yürütmektedir.
“New York’ta 11 ülkenin temsilcilerinden oluşan ve İstanbul Fener Patrikliğini savunan bir konsey kuruldu, ayrıca Dünya Protestan Kiliseleri Konseyi’ de Türkiye’den Patrikhane’ye ve Patriklik makamına dokunulmayacağı vaadinde bulunulmasını istedi.” Niyazi Berkes “Patrikhane ve Ekümeniklik” adlı eserinde, Türkiye’ye baskı yaparak istediklerini elde eden bu yabancı ülkelerin Patrikhâne konusunda dayanışmasını ve Türk devlet adamlarının Fener Kilisesi’ne verdiği tavizler hakkında; “Bu devlet ne zaman millî değerlerden yoksun adamların eline düşmüşse, bu Ortodoks enternasyonali bedava zaferler kazanıyor. Kendilerine kolay müttefikler buluyor” diye eklemektedir.
ABD Fener Kilisesi’ni özerk hale getirme planını Türkiye’ye dayattı. Patrikhâne’nin tâdilat, onarım planına Ankara’dan izin alındı. Patrikhâne’ye tamirat, tâdilat bahanesi ile yeni binalar ilave edildi, büyütüldü. 17 Aralık 1989’da ibadete açıldı.
Bartalemeos 22 Nisan 1994’de Avrupa Parlamenterler Birliği’nde Bizans Devlet Başkanı gibi karşılandı. 18 Kasım 1994’de Patrikhâne’nin Avrupa Birliği Temsilciliği açıldı. Karadeniz’de çevre konusu adı altında Pontus’u canlandırma girişimleri yapıldı. 27 Nisan 1996’da Avrupa Parlamentosu’nda İstanbul; Konstantinopolis, Patrik; ekümenik unvanıyla ilan edildi. Patrik Bartalemeos bu dönemde bir devlet başkanı gibi dünyada gitmedik ülke bırakmadı.
ABD bu dönemde Türkiye’ye azınlık vakıflarının mülk edinmesi için bastırdı.1 Ağustos 2003’de uyum yasaları kabul edilerek cemaat ve vakıfların taşınmaz mal edinmeleri resmi gazetede yayınlandı.
SONUÇ
1. Fener Patrikhânesi konusunda Lozan anlaşması esasları tatbik edilmelidir.
2. Lozan’da belirtilen statüye göre; Fener Patrikhânesi siyasî ve idarî görev ve imtiyazları bulunmayan, sadece İstanbul’daki Rum azınlığa yönelik dinî faaliyet gösteren, Türk yasalarına bağlı dinî bir kuruluştur. Bu sebeple; Patrikhane’ye “ Ekümeniklik “ sıfatı verilemez.
3. Heybeliada Ruhban Okulu bir azınlık okulu değil, Ekümenik Patrik’in Uluslar arası Yüksek Okuludur. Türkiye’den istenen hak değil, imtiyazdır. Kaldı ki; Bartalemeos’un açmak istediği okula böyle özerklik verilmesi durumunda Yunanistan’daki Aynaroz Manastırı gibi yarı otonom Ruhani Cumhuriyete doğru yol alınacağı açıktır. Ayrıca öğrenci bulunmadığı için kendileri tarafından kapatılan okulun Lozan anlaşmasında yeri yoktur. Söz konusu hak Menderes döneminde ABD’nin Marshall Planından yararlanmak için 1951’de verilmiştir. Patrik, Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlanmadan Ruhban okulunu açmak istemektedir. Lozan’da sadece İstanbul’daki gayr-i müslim tebaaya eğitim alanında Müslüman tebaayla hak eşitliği tanınmıştır. Din okulu ancak devlet tarafından açılabilir. Devlet Müslüman vatandaşa nasıl özel din okulu açma yetkisi tanımıyorsa gayr-i müslim vatandaşlara da tanınamaz.
4. Patrikhâne konusunda bugün gelinen nokta; stratejik müttefik ABD’nin her isteğini, kabul etmenin ve AB kapısına bağlanmanın sonucudur. Türkiye Filistin meselesi yerine önceliği kendi egemenliğini ilgilendiren Patrikhâne konusunda ABD ve AB’ye kırmızıçizgilerini ortaya koymalıdır.
5. Patrik seçiminde Lozan statüsüne uyulmalı, Patrik adaylarının Türkiye vatandaşı olmaları gerekli kılınmalıdır. Bartalemeos’un Türk vatandaşı olmayan çevresi derhal görevden alınmalı ve geldikleri ülkelere gönderilmelidir.
6.Yunanistan, Batı Trakya’daki Türk azınlığa Lozan anlaşmasına göre muamele etmelidir.
7.Anadolu’da cemaati olmayan yerlerde açılan kiliseler müzeye dönüştürülmeli, kurulan metropolitlikler kaldırılmalıdır. İstanbul’da târihi sur içinin Ortodoks vatikanı yapılma düşüncesine ve bu amaçla yapılacak uygulamalara kesinlikle karşı çıkılmalıdır. Anadolu’ya mübadelede giden Rumların iskân edilmesi düşüncesi târihimize ve toplumsal gerçeklere aykırıdır. Atalarımızın geçmişte attıkları her adımın, devlet yapımızın temeline koydukları her taşın yaşanmış bin bir tecrübeden çıktığı, vatanımızın kandan ve ateşten geçerek bugünlere geldiği unutulmamalıdır.
8. Lozan’a aykırı şekilde, ulusal güvenliğimizi tehdit eden her türlü gayrimenkul alım ve satıma son verilmelidir.
9.Türkiye’nin Ayasofya’yı müzeye çevirmesi, Yunanistan’ı bu abidenin kiliseye çevrilmesi konusunda daha da cesaretlendirmiştir. Bu isteklere son vermek için Ayasofya camiye çevrilmelidir.
10.Türkiye Lozan anlaşması gereği olarak Rum vakıf mülklerini iade etmiştir. Bunun karşılığında Yunanistan’daki Türk vakıflarının mülkleri bugüne kadar iade edilmemiştir. Bu konu ciddiyetle takip edilmeli ve devlet onuru içinde çözülmelidir.
11.Türkiye dış politikasını millî menfaatlerini gözeten bir strateji ile yeniden ele almalıdır. Bunun da ilk adımı Patrikhâne olmalıdır.
Mart/2013
Kaynakça:
1. Halil İnalcık, Osmanlı, Timaş Yayınları, İstanbul, 2011
2. Niyazi Berkes, Patrikhane ve Ekümeniklik, Kaynak Yayınları 351, İstanbul, 2005
3. Mehmet Çelik, Türkiye’nin Fener Patrikhanesi, Akademi Kitapevi, İzmir, 1998
4. Süreyya Özyurtkan, Patrikhane Dosyası, Tem Vakfı İlmi Araştırmalar Dizisi No.3, İstanbul,2005
5. Samiha Ayverdi, Türk-Rus Münâsebetleri ve Muharebeleri, Kubbealtı Yayınları, İstanbul, 2004(Sayfa 83-89)
6. Uğur Yıldırım, Dünden Bugüne Patrikhane, Kaynak Yayınları, 2.Basım, İstanbul, 2004
7. Ankara Ticaret Odası, Fener Rum Patrikhanesi, İstanbul, 2005
8. Tanju Cılızoğlu, Çağlayangil’in Anıları, Bilgi Yayınları, Ankara, 2007
9. Ülker Banguoğlu Bilgin, Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Bir Fikir Adamı Tahsin Banguoğlu, İstanbul 2012, s.181- 183