Pala'yı lakabıyla tanır Bayburtlu dostları ve yaranları, 'Pala' diye bahsederler kendisinden..

Kaleardı Mahallesinden Rahmetli Nadir Sayın amcamızın büyük mahdumu Nazif Sayın'dan bahsediyoruz...

Gerek babası olsun, gerekse aile zaviyesinden olsun; tanınan, bilinen ve sevilen asilzade bir aileye mensup; kadirşinas, babacan, çelebi, gayet tevuzu sahibi; büyükle büyük, küçükle küçük anlamında alçak gönüllü, arkadaşlıklarında ve yarenliğinde sınır tanımaz samimi, hoşgörülü ve  ihlas sahibi, çalışkan ve oldukça dürüst bir Bayburt beyefendisidir Pala Nazif ağabeyimiz.

Pala, şu aralar ikamet ettiğimiz Tekirdağ da 200 yıllık bir Caminin onarım müteahhitliğini  üstlenmiş o vesile ile 1 yıldır Tekirdağ da,  yani epeydir beraberiz, geçmişten muhavver özlediğimiz ve sürüp giden muhabbetlerimiz devam ediyor, Üç Hisar Kalesini (Bayburt Kalesi)  yeniden inşa ile  ihya eden adamla, kırk yılı aşkın bir arkadaşlığımız ve dostluğumuz var. İncinmedik, inşallah incitmemişizdir de. Özelllikle doyum olmaz kendine has üslubuyla yarenliklerine aşinayız.

Bu kez, bu bilge kabiliyetli ve iz'anlı adamla, sürüp giden sohbetlerimizden birisini sizlerle paylaşmak istiyorum.



Tekirdağ'da Bayburtlu hemşehrilerimizin işlettiği Rüstem Paşa Çay bahçesindeyiz,  'paşa  çayı' eşliğinde paşa bahçemizde bir taraftan yarenlik ederken, bir taraftan da eskilere daldık. Elbet 40 yıldan ziyade bir tanışıklık oldu mu ister istemez geriye doğru gidiyorsunuz. Geçmişteki  Bayburt'tan anlattı, sonra bu güne de biraz sitem etti  Nazif ağabey, "yahu ...!" dedi, "a şindi gidirem de Bayburt'a dersen avu geçmişte yaşayan adamlar, sanki heç yaşamamış. Abu yeni yetişen nesile biz anlatamamışız, aktaramamışız galiba.." diye bühtan etti. Kendisine has üslup ve belagatıyla.

Dedi ki:

- Bah sehen bişe annatım da dinne,  Un Fabrikası sahibi Emetullah Zeki bey rehmetli olmuş, kaleardı mezarlığına defin olacah, fegat, ismi önemli değil, tanursan,  mehelleden birisi: 'yahu onun ne işi var bu mezarlıhta, bu mahalleden mi.?', bunu duyduğumda, inanur musan, gaynar sular başımdan tökildi sanki..!  sükûtu hayale uğradım...  halbuki o sözü söyleyenin babası, kendisi, ailesinden nanca  insan varise,  onun (Emetullah'ın) Un Fabrikasında 40 sene çalışıp sebeplenmişlerdi, o adam o memlekete aş ve iş vermişti; ben işte bu -vefasızlığa- çok darlanıyorum. O adama da bunları söyledim,  diye bir iç çekerek:  ah Faruğğğ, ah..! işte onun için o melmeket bozuldu, ah de vefa galmamış,  cenazeye  bile öfke duyan bir takımları sarmış ortalığı..!

Tabi ve doğal olarak,  Pala Nazif, o hırs ve öfke ile  kazmayı-küreği aldığı gibi, Kaleardı Mezarlığında Emetullah Zeki beyin mezarını o kazmış, sonradan "mezarı kaldırma işini" de yapmış... 'onahan Bayburt taşından güzel bir mezer yaptım' dedi.

Sevgili yaran, gurbette 'yaran bildiklerimizle'  bir araya gelmeyeverelim, geldik mi oh ne saadet,  işte böyle benzer şeyleri konuşuyoruz, yad etme, anma, hatta özlemlerimizi, arayıpta bulamadıklarımızı; yitirdiklerimizi, değerlerimizi  tevhit ve teslim  etme adına.

Bu vesile ile aklıma gelmişti, Nazif ağabeyime dedim ki:

-  Rehmetli Zeki amca, rahmetli babamla da çok iyi arkadaşmışlar; severmiş Beşir hocayı.. . Hiç unutmam, yaklaşık 35 sene kadar önce; Kadir Ekşi'nin manav tükânından alışveriş ederken, Zeki bey içerden babama seslendi, "vola Beşir hele gel ........ !" diye, babamla beraber içeri girdiğimizde Zeki bey ayağa kalkmıştı, yanında küçük mahdumu Muhterem bey de vardı; babam "hoşgeldin ağabey" deyince, Zeki amca: "hoşbulduh Beşir, vola bilir misen, İstanbul da nere gettiysem hep seni sordular, Beşir ne çoh sevenin varmış senin..!"

Babam, hatırlayınca hala burnumun kemiklerini sızlatan ve gururla hatırladığım şu cümleyi (saygısı içerisinde) söyleyivermişti: 'sağol ağabey, müsaade edersen, şöyle söyleyim; biz daha çok  (gülerek) sizin  gibi para değil de, dost kazanmaya önem verdük, ondandur, gulah verme..!"

Zeki bey de gayet olgun ve hiç alınganlık göstermeden: "he vola haklısan..!, benim de anladuğum o oldu, onca sormalardan sonra, cevapta bu olmalı helbet..!"

Naif ağabeyimle başka şeylerde konuştuk, yanımızda Bayburt'u ve Bayburtluyu bilmeyen yeni kuşaklarla beraber, ilgi ve alaka ile dinlediler elbet, fakat konu ettiğimiz muhteremleri tanımadıkları ve anlattığımız 'Bayburt'u bilmedikleri için  doğal olarak onların da ilave edecekleri şey yoktu, öylece o doyumsuz sohbetimizi sonlandırdık..

Yalnız, Nazif ağabeyim, kalkarken "vola uşahlar o gidip gelmedüğüiz Bayburt varya ele sade nüfus cüzdanlarızda yazıli -Bayburt- deel,  oni da ey bilin..!" dedi.. 'Bizi bize gurban, el bize hayran'  buni heç duyduz mi, demeyi de ihmal etmedi.

Evet ne güzel bir betimleme idi, dilimize peleseng: BİZ BİZE GURBAN EL BİZE HAYRAN..!

Cümle geçmişlerimize  rahmet olsun...