Bilinen yılan hikâyesini hatırlatalım… Adam, delikten yılana seslenir: - Yılan kardeş her ne kadar oğlum senin kuyruğunu koparmış sen de onu sokup öldürmüşsen de biz yine arkadaşlığımıza devam edelim. Yine ben sana süt vereyim sen de bana altın ver. Yılan: - Kendi kendimizi aldatmayalım, o iş bitti. Sende evlat acısı, bende de kuyruk acısı olduktan sonra artık bizim arkadaşlığımız, kardeşliğimiz söz konusu olamaz!

Bilinen yılan hikâyesini hatırlatalım… Adam, delikten yılana seslenir: - Yılan kardeş her ne kadar oğlum senin kuyruğunu koparmış sen de onu sokup öldürmüşsen de biz yine arkadaşlığımıza devam edelim. Yine ben sana süt vereyim sen de bana altın ver. Yılan: - Kendi kendimizi aldatmayalım, o iş bitti. Sende evlat acısı, bende de kuyruk acısı olduktan sonra artık bizim arkadaşlığımız, kardeşliğimiz söz konusu olamaz!

Evet, yatıp kalkıp kardeşlikten söz etmekle kardeş olunmuyor. Türklerde evlât acısı, bölücülerde kuyruk acısı varken bu kardeşlik bugün değilse yarın muhakkak bitecektir ve ileride, bu iki kardeş toplumun gırtlak gırtlağa gelmesi kaçınılmazdır!

Öyle anlaşılıyor ki ileride vukuu bulacak olan bu gırtlaklaşmanın katalizörü de şu açılım meselesidir.

Kürt Açılımı! Yok, olmadı; Demokratik Açılım! Cık, bu da olmadı; ya, Milli Birlik Açılımı! Hayret doğrusu! ‘Hazmettire hazmettire’ mi desek yoksa ‘olmadı pilâv çevir lâpa’ mı desek?

Şu, adı rüzgârın esişine göre değişen açılımın,  bölücüleri tatmin etmeyeceği aşikârdır; çünkü onların bitmek tükenmek bilmeyen talepleri var. Bu taleplerinin desteği olan “Demokrasi”, “İnsan Hakları” dışında bir de tarihi gerekçeleri varmış!

Bu tarihî gerekçelerin neler olduğuna, sırayla, bir bakalım.

- “Biz Kürtler müstakil bir ırkız ve Medler’in soyundan gelmekteyiz.” denilmekte. Kürdolojinin babası sayılan Minorsky’nin bu yalanına bölücüler inanmış olabilir. Genel bir kabul görmesi için ise Medler’in Macaristan’a ve Çekoslovakya’ya nasıl gittiklerinin izahı gerekir; Çünkü Macar Türkoloğu Rosony Macaristan da yirmi beş tane “Kürt” isimli köy bulunduğunu ve bu köylülerin Yenisey Yazıtlarında bahsi geçen Kürtlerin soyundan olduklarını gösterirken Y. Blaxkoviç de Çekoslovakya’da da “Kürt” isimli köylerin bulunduğunu tespit etmiştir.

Ey bölücüler! Bu bilginler yalan mı söylüyor?

Ayrıca, Hart isimli İngiliz bilginine göre, İslâmiyet’ten önceki Kürtçülüğe ait bir bilgi bulunamayıp, sonraki bilgiler de Türk idaresinden başka bir şey değildir.

Bu bilgin de mi yalan söylüyor?
“Malazgirt zaferini Kürtler ile Türkler birlikte kazanmıştır” iddiası.

Konuyla ilgili olarak Yaşar Kemal şöyle diyor: “Türk’ün Türk’ten başka dostu vardır. Malazgirt’ten buyana Kürtler Türklerle dosttur.”

Malazgirt Belediye başkanı Mehmet Nuri Balcı da Alp Aslan’ın şöyle dediğini iddia ediyor: “Yirmi bin Kürt süvarisi olmasaydı ben bu savaşı kazanamazdım.”
Hani, palavra atan avcı arkadaşını uyarmak için öksüren adam gibi biz de bu sözlere bir “Öhö! Öhö!” mü desek?

Malazgirt savaşından yaklaşık olarak yüz, yüz elli sene sonra kaleme alınmış iki kitap var. Biri Arap Tarihçi İbnül Cevz’in yazdığı Mir’atuz Zaman isimli kitaptır. Burada Alp Aslan’ın ordusunda on bin Kürt vardı denilirken İbnu’d Devâdâri da Kenzül Dürer adlı eserinde “ Alp Aslan’ın ordusunda Kürtlerden ve diğer kavimlerden oluşan on bin insan vardı” demektedir.

Dikkat edilirse bu on bin kişinin asker olduğu söylenmeyip insan olarak zikrediliyor. Bu durumda bu on bin kişi olsa olsa levazımcı veya at uşağı olacağı hususunda kanaat hasıl olmaktadır.

Bu kanaati destekler mahiyette ifadeler kullanan Tarihçi Yılmaz Öztuna “Büyük Türkiye Tarihi” eserinin 2. cildinin 417. sayfasında “Tuğrul Bey zamanından beri terhis edilmemiş olan yaşlı askerleri yolda terhis eden Alp Aslan…”  kaydettiği gibi 418. sayfada da “Savaş kabiliyeti zayıf olan askerler tamamen geri gönderilmiştir” demektedir.

Olaya bu tarihî gerçeklerin ışığında bakıldığında, ordusundan, savaş kabiliyeti zayıf olanlarla yaşlı askerleri çıkaran Alp Aslan; dil bilmez, verilen komutları anlamaz olan ve de savaşçılıkları zayıf, yabancı kavimlerden oluşan on bin başıbozuğu şanlı hükümdar ne yapsın?

Ayrıca, İbnül Ezrâk’ın “Mervani Kürtleri Tarihi” adlı eserinden konuyla ilgili birçok malumat bulunmaktadır.

Yılmaz Öztuna adı geçen eserinde Mervaniler’i anlatırken şöyle demektedir:

“Diyarbakır ve çevresinde 106 sene hüküm süren bir Arap devletidir. Bu Mervaniler aslen Kürtler’in Harbuhti boyunun Humeydiye oymağından olmakla beraber dil bakımından Arap’laşmışlardır.”

Malazgirt Savaşı öncesinde Mervaniler, Nizamüddin Nasır ile kardeşi Sait arasındaki iç savaşa sahne oluyordu. Nihayet Alp Aslan bu kardeş savaşına son vermiş ve Nizamüddini sultan seçmiştir.

Alp Aslan Musul seferinden Malazgirt’e doğru yönelirken yolu üzerinde bulunan Mervaniler’in ülkelerini çiğneyip geçerken Sultan Nizamüddin Birçok hediyelerle karşılar ve Türk Hakanı ona sorar, “Bunları nereden aldın?” Halktan topladığını söyleyen Nüzamüddin’e

“Bunları, derhal, aldıklarına geriver.”diye emreder. Mervani Emiri buyruğu yerine getirir ve Türk Hakanına orduya hizmet etmeleri için birkaç bin başıbozuk verir. İşte Alp Aslanın ordusundaki Kürtler bunlardan ibarettir.

Kürtler karşı tarafta olmadıkları için şükredeceklerine, küheylanlar nallanırken kurbağanın da bacağını uzatması gibi komik lâflar ediyorlar.

- Çanakkale Savaşlarında biz Kürtler Türklerle omuz omuza savaştık! Diyor bölücüler.

Efendim, Osman Pamukoğlu’na göre Çanakkale Savaşlarında Kürtler yoktur. Mezar taşlarında Kürt Yusuf, Kürt Hasan diye yazılı değildir. Ali Oğlu Mehmet Diyarbakır, Mahmut Oğlu İsa Şırnak diye yazılıdır. Şehidin Diyarbakırlı veya Şırnaklı olması onun mutlaka Kürt olduğunu göstermez.

Çanakkale Savaşlarında Pakistanlılar, Afganlılar, Araplar da savaştı; hatta Atatürk’ün emrindeki birliklerden biri tamamen Filistinli Araplardan oluşuyordu. Bu muharebelerde Osmanlı topraklarında yaşayan Ermeni, Rum, Yahudi gibi Hıristiyanlar da yedikleri ekmeğin, içtikleri suyun, teneffüs ettikleri havanın bedelini ödemek için Çanakkale’ye koşup vuruşmuşlardır. Bu durum karşısında savaşmayı borç bilen Kürtler de elbette ki Çanakkale savaşlarında vardılar.

Şu kadarı var ki, Her saniye ölümle kucak kucağa olan Filistinliler, “Biz de Çanakkale’de siz Türklerle omuz omuza savaştık, bunu unutmayın” diye bir hatırlatmada bulunmazlarken her ağzını açan bölücü “Çanakkale’de biz de savaştık” gibi lâflar ederek şehitlerin kemiklerini sızlatmaktadırlar.

Evet, bölücülerin gerekçeleri ve gerçekler bunlar, bir de talepleri var.

Bir televizyon programında taleplerini sıralayan bir bölücü sempatizana “Bütün bunlara sahiptiniz de biz mi elinizden aldık” diyen Sayın Naci Memiş yerden göğe kadar haklı değil mi?

Bizdeki bölücülerin talep ettiklerinden kat kat fazlasını Saddam Hüseyin Irak Kürtlerine verdi; hatta özerklik hakkı bile tanıdı. Sonuç meydanda… 1. Dünya Savaşında Ermeniler bizlere ne ettiyseler Irak Kürtleri de Iraklılara aynısını yaptılar.

Bölücüler Kürtçe eğitim istiyorlar. İyi de Kürtçe diye bir dil yok ki. Hayır, bunu ben söylemiyorum. Petersburg Akademisince hazırlanan Kürtçe-Rusça-Almanca lügat kitabında yazılı. Burada şöyle deniliyor: “Kürt dili çeşitli tesirler altında kalmış bir kelimeler karışımıdır.”

İşte bu lügat kitabında bir de istatistik verilmiştir. Bu istatistiğe göre Kürtçe şu kelimelerden meydana gelmiştir:

3080 kelime Türkçe ve eski Türkmence’den.
2000 kelime yeni Arapça’dan (Türkçe’de de kullanılmaktadır)
1240 kelime Zend lisânından.
1030 kelime yeni Farsça’dan
370 kelime eski Pehlevice’den.
220 kelime Ermenice’den.
108 kelime Geldanice’den.
80 kelimenin ise menşei tespit edilememiştir.

Dil böylesine karmakarışık da bölücülerin Kürt diye tanımladıkları ve bir millet olduğunu iddia ettikleri toplum bir bütünlük arz ediyor mu? Ne gezer, işte asıl mozaik burada. Bölücülerin Kürt saydıkları Zazalar asla Kürt olmayıp lisanları bile ayrıdır.  Bu toplumun içinde Kürtleşmiş Araplar ve ana dilleri Arakça olan Araplar da hayli yekûn tutmaktadır.

Ayrıca, Siyasî ve ideolojik maksatlarla ‘Kürt’ adı ve milliyeti altında birleştirilmek istenen kabileler, aslında dört büyük kola ayrılmaktadır: Kurmanç’lar, Lûr’lar, Kalhur’lar ve Gûran’lar. Bu dört kabile zümresi de birbirinin konuştuğunu anlamamakta ve dört ayrı dille konuşmaktadırlar.

Bütün bunlardan başka şu an Kürtçe konuşanlar arasında yer alan ve öz be öz Türk olan oymaklarının sayısı da oldukça fazladır. Bu Oymaklardan bazıları Şunlardır:

Celâli, Zolan, Haydaran, Cibran, Sipkan, Kurt Baba Oymağı, Hormek, Çarıklı, Lolan, Badılı, Mihmatlu, kılıçlı, Dögerlü, Rişvanoğulları, Torunlu, Beritan, Çemişkezekli, Sökmenliler, Dulkadırlı, Eymür, İğirmidörtlü (yirmi dörtlü), Şeyh Hasananlar, Kureyiş, Mansur ve Karakeçeliler.

Evet, dilde ve toplumda mozaiklik işte budur!

Ey bölücüler, boşuna yorulmayın elma ile armut toplanmaz, toplansa bile ondan helva olmaz!

Şu açılım meselesine de fazla güvenmeyin. Mecliste kabul edilse bile CHP onu alır Anayasa Mahkemesine götürür. Böylece de açılım açılmadan kapanmış olur.

Kalın sağlıkla.

2009 / Ekim