“İkinci Dünya Savaş sırasında, Eylül 1940 tarihinde silahaltına alınmış, Sarıkamış’a sevk edilmiştim. Ekim 1941’e kadar süren askerliğim sırasında Sarıkamış merkezinde ve köylerinde halk kültürü alanında araştırma ve inceleme gezileri yaptım.”

Böyle diyor Süleyman Kazmaz… Gezmiş tüm köyleri, neler derlemiş neler… Bu derlemelerin bir kısmı Ankara Zafer Gazetesinde 1978 yılında dizi yazı olarak yayımlanmış, 1995 yılında Başbakanlık Tanıtma Fonu’nun katkılarıyla da 619 sayfalık bir kitap olmuş…

Bu değerli yapıttan ilginç bulduğum birkaç tarihsel derlemeyi sunacağım bu yazımda.

Önce bir keramet öyküsü:

Bardız (yeni adı Gaziler), şimdilerde Erzurum’un Şenkaya İlçesine bağlı bir köydür, eskiden Sarıkamış’a bağlıydı. Zaten kültür olarak da Sarıkamış’ın özelliklerini taşır, Şenkaya’dan çok. Süleyman Kazmaz’ın Bardız’dan derlediği ilginç keramet öyküsü şöyle:

“Bardız’da Hacı Ahmet Efendi keramet sahibiydi. Kaçakçıların, Rus askerlerinin önünden görünmeden geçmelerini sağlardı. Onun yaptığı büyüyle kaçakçılar, kurşun değmeden Rus askerlerini aşarlardı. Hacı Ahmet Efendi öyle kerametliydi ki gaipten yardım dileyenin imdadına koşardı. Şemsettin Ağa, bu inancı pekiştiren bir olay anlattı.

Adamın biri Ruslara mal verecekti. Şart, malda hastalık olmayacak. Fakat gece alaca öküzde hastalık çıktı. Onu hemen kestiler. Ertesi günü malın sahibi sıkıntıya düştü. Eğer Ruslar öküzün kesildiğini görürlerse hastalığı fark edecekler ve malı almayacaklar. O zaman Hacı Ahmet Efendi imdada yetişir, öküz şekline girer ve malın arasına karışır. Rus memuru, malı, huduttan geçerken üç defa sayar ve her defasında çubuğuyla vurur, tamam gelince malı alır.

Malın sahibi hemen çay ve şekerle Hacı Ahmet Efendi’nin evine varır. Hacı Ahmet Baba:

- Beni alaca öküz yaptın, kâfirin çubuğuyla üç defa vurdurdun. Sonra çay şeker getirdin. Bu zararlar nedir? Der.

Oysa ki Hacı Ahmet Efendi ne paketi görmüştü ne de malın sahibini, paketin içinde ne olduğunu bilmişti. Hacı Ahmet Efendi bunları kerameti sayesinde bildi."

Yahu ne iyi be, nerdeee şimdi böyle keramet sahipleri?.. Bırakın darda kalanın yerine öküz olmayı, müritlerini ve kendilerine saygı ve bağlılık duyan tüm halkı mal ve sürü yerine koymaktalar şimdikiler.

Neyse, şakayı bırakalım bir yana, Sarıkamış’ın Alevi Türkmenlerin yaşadığı Boyalı Köyü’ne gidelim. Süleyman Kaymaz, Boyalı’dan derledikleri 70 sayfayı buluyor. Bunlardan ilginç olan bir bölümünü buraya alacağız. Yıl 1914… Enver Paşa’nın o sonu bozgun ve felaketle biten Sarıkamış Harekâtı’nın olduğu kış günleri, gerisini yazar anlatsın:

“Enver Paşa komutasındaki ordu, taarruz sırasında, karakışın 12’sinde buraya gelmiş, 24’ünde gitmişti. O zaman buranın halkı gönüllü olarak orduya katılmıştı, birlikte savaşıyorlardı. Yağbasan Köyü’nden Sarıkamış’a giden bir Rus kamyonunu yakalarlar, şoförünü atarlar. Fakat aralarında şoför bulunmadığı için kamyonu, öküzlerle köye kadar çekerler.”

Türk çocuğuna kamyon verir mi Osmanlı, şoförlük kim Türk kim, Türk savaşır, ölür sadece… İşte bu da çarpıcı bir örneği…

Yine o günlere dair bir anı… Çorumlu Ömer Çavuş’un (1887-1958) oğlundan dinlediği anılarından aktarıyor yazar:

“Asker bit, pislik, açlık ve sefalet içinde düşe kalka yürümüş, güçlü olan kurtulmuş. Ömer Çavuş, Balkan Savaşından tecrübe sahibi olduğu için kurtulmuş. Herkes başının çaresine bakmış; 15-20 kişilik gruplar halinde ilerlemişler. Arada acılı olaylar cereyan etmiş. Allahuekberler’de bir köye varmışlar, evin samanlığına girmişler. Yatmak için samanı açarken bir asker ayağı görmüşler, tutup çıkarmışlar. Ayak Ömer Çavuş’un eline geçmiş. Meğer asker orada donmuş, vücudu çürümüş. Daha önce samanlığa girmiş olmalı. Ömer, cenaze yanında yatmak istemeyen arkadaşlarına ‘Ne korkuyorsunuz, o da bizim gibi bir insandı’ demiş, çektiği samanın içine girmiş. Onu gören arkadaşları da samanın altına yatmışlar. Sabahleyin samanlıktan çıkarak yollarına devam etmişler. Bir yerden giderken bir erkek mandanın erkeklik organını bulmuşlar. Beş kişi ele geçirilen bu et parçası yüzünden, ‘sen yiyeceksin, ben yiyeceğim’ diyerek dövüşmüş.”

İster gülün, ister ağlayın, bu da böyle bir anı işte…

Yazarımız deyişler ve maniler de derlemiş köylerden. O manilerden birkaçı ile ağzımızı tatlandıralım bunca acıdan sonra:

Karşıda fener yanar
Fenerler ırak yanar
Bu nasıl şerbettir ki
İçtikçe yürek yanar

Tarlanın tumbi yüksek
Tarlaya pambuğ eksek
Haber edin o yâre
Gelsin de bile biçek

Ay dereler dereler
Aynalı pencereler
Senin değil benimdir
Koynundaki memeler