Sekülarizm-Laiklik aynı anlama mı gelir?
Türk Dil Kurumu sözlüğü sekülarizmi "Dünyacılık" olarak tanımlamaktadır. Aynı Türk Dil Kurumu sözlüğü, dünyacılığı ise şu şekilde tarif etmektedir: "Bireysel katılımı önemli gören, dinin devletten ayrı ve özerk olmasını savunan öğreti, sekülarizm."
Bu tanım çok şey söylese de laiklik sekülerlik ayrımını tam olarak ortaya koyamıyor. Bize daha açık ifadeler gerek.
Laiklik, 1789 Fransız Devrimi'nin ürünüdür, Sekülerlik ABD ve Anglo-Sakson icadıdır.
Peki farkları nelerdir?
Fransız-Avrupa laikliğinde devlet ile halk ikilisi, kiliseye karşı, özgürlük-eşitlik-kardeşlik ve de laiklik diyerek birlikte savaşım vermişlerdir. Bu savaşımın sonucu cumhuriyetçi demokrasi gelmiştir, halkın tamamı eşit-özgür yurttaş olmuştur. Fransız devrimi halkçı ve de toplumcu bir harekettir de.
Sekülerliğe gelince: ABD demokrasisi, ekonomik kurgusunun eseridir yani liberal demokrasidir; mülkiyet-liberalizm-özgürlük esaslarına göre biçimlenmiştir. Mülkiyet kavramı üzerinde durmak gerek, çünkü liberalizm buna sınır koymaz, kutsar da... ABD bağımsızlık savaşı, bu ülkedeki mülkiyet, sömürü ve kölelik düzenini değiştirmemiştir. ABD sekülarizmi, kiliseye karşı yapılan bir savaşımın sonucu da değildir. Kilise ve halk, devlete karşı birleşmiştir. Aslında bir Protestan yaklaşımıdır. Yani bizdeki sekülerler dolaylı olarak Protestan bir hareketin savunuculuğunu yapmaktadırlar.
Sekülarizm ve laik düzenlerde devlet ve din birbirinden ayrılmıştır ya, işin özünde farklılık çoktur. ABD sekülarizminde devlet, dinlere eşit uzaklıkta durmaya gayret eder. Fransız ve Türk laikliğinde ise, devlet, yurttaşları ve devlet düzenini dinlerin saldırı ve baskılarına karşı korur.
Laiklikliğin de sekülerliğin de aslında tanımları da, sınırları da vardır da, Erbakan gibi dinciler, “Şunun bir tanımını yapsak ne menem şeydir” gibi bazı zırvalar gevelemişler, birilerini inandırmışlardır da.
Evet yapalım, yapalım da görsünler var mı, yok mu?
“Hukuki açıdan laiklik, kısaca ve genel olarak din işleri ile dünya işlerini ayıran bir rejimdir. Bu ifade ile anlatılmak istenen sadece devlet içinde din ve dünya işleriyle ilgili otoritelerin birbirinden ayrılması değil, aynı zamanda sosyal hayatın eğitim, aile, ekonomi, hukuk, görgü kuralları, kıyafet v.b. gibi bölümlerinin din kurallarından ayrılarak, zamana ve yaşama zorunluluklarına, gereklerine göre saptanmasıdır. Aksi düşünüldüğünde, din işleri ile dünya işlerini birleştiren bir rejim anlaşılır.” (Prof. Dr. Niyazi Berkes, Teokrasi ve Laiklik, s.25)
Evet, tanım var... Tanım yok diyenlerin bile tanımları var aslında. Bakınız bir zamanlar Türkiye Yazarlar Birliği Başkanlığı ve RTÜK üyeliği yapan bir şahsın laiklik tanımı neymiş: “Laik olma hali. Dinî olmama durumu, dinsizlik, din karşıtlığı”.
Öyle mi acaba? Türk laikliği ya da Türkiye’de laiklik bu mu? Doğru mu söylüyor, yoksa uyduruyor mu, bu “Batılılaşma İhaneti” deyip AKP iktidarının ilk yıllarında AB’ye kayıtsız koşulsuz ram olanlara ram olan bu zat-ı muhterem? Cevabı, Atatürk versin: “Türkiye Cumhuriyeti’nde her yetişkin insan, dinini seçmekte özgür olduğu gibi, belli bir din’in törenini yapması da serbesttir, yani dinsel tören yapma özgürlüğü dokunulmazdır. Doğal olarak, dinsel törenler toplum güvenliğini bozamaz ve genel göreneğe aykırı olamaz, siyasal gösteri biçiminde yapılamaz. Geçmişte çok görülmüş olan bu gibi durumlara, artık Türkiye Cumhuriyeti asla tahammül edemez.”
Bazı dinci ve liberal odakların laiklik yerine seküler deyimini yeğlemelerinin ana nedeni budur. Bu kafada olanlardan birinin yazdıklarına göz atmak, konuyu netleştirecektir:
"Laiklik, dini inanışın devlet tarafından belirlenmesine verilen addır. Bu nedenle tek parti iktidarlarına özgü bir ideolojidir ve özünde de faşistik bir yaklaşımdır. Bir sistemin laik olmasıyla demokrasiyi bağdaştırmak mümkün değildir. Eğer Türkiye denildiği gibi laik bir ülkeyse o zaman da demokrasi değildir. Dini de kapsayan bir şekilde sistem oluşturmaya çalışıyorsak eğer, olmak zorunda olduğumuz şey laiklik değil sekülerleşmedir. Laiklik, dini bireysel tercih olmaktan çıkarır ve dini inanışın devlet tarafından yönlendirilmesini, kuralların devlet tarafından belirlenmesini ister. Aksine, sekülerleşme dini inanışı bireysel özgürlüklerin bağlamında görür ve kuralları devlet tarafından koymaya kalkışmaz. Dinine uygun kuralları bireyin kendisi için koymasına güvenir ve ona müdahale etmez. Türkiye bu kritik aşamaya gelmiştir. Laiklik yandaşları ile seküler sistemden yana olanlar karşı karşıyadır..."
Evet doğru diyor arkadaş, karşı karşıyayız. Atatürk laikliği "Din ve dünya (yalnızca devlet işleri değil) işlerinin ayrı olması" esasına dayanır. Türkiye bunu yaptıkça, özgürlük, özgür yurttaşlık, özgür düşünce, bilimsellik, hoşgörü, demokrasiye evrilmiş, milletleşme hızlanmış; bundan uzaklaştıkça; cemaatleşme, tarikatlaşma, ümmetleşme girdabına düşüp çözülmeye başlamış, dogmalara tutsak olup karanlığa gömülmüştür.
Türk Dil Kurumu sözlüğü sekülarizmi "Dünyacılık" olarak tanımlamaktadır. Aynı Türk Dil Kurumu sözlüğü, dünyacılığı ise şu şekilde tarif etmektedir: "Bireysel katılımı önemli gören, dinin devletten ayrı ve özerk olmasını savunan öğreti, sekülarizm."
Bu tanım çok şey söylese de laiklik sekülerlik ayrımını tam olarak ortaya koyamıyor. Bize daha açık ifadeler gerek.
Laiklik, 1789 Fransız Devrimi'nin ürünüdür, Sekülerlik ABD ve Anglo-Sakson icadıdır.
Peki farkları nelerdir?
Fransız-Avrupa laikliğinde devlet ile halk ikilisi, kiliseye karşı, özgürlük-eşitlik-kardeşlik ve de laiklik diyerek birlikte savaşım vermişlerdir. Bu savaşımın sonucu cumhuriyetçi demokrasi gelmiştir, halkın tamamı eşit-özgür yurttaş olmuştur. Fransız devrimi halkçı ve de toplumcu bir harekettir de.
Sekülerliğe gelince: ABD demokrasisi, ekonomik kurgusunun eseridir yani liberal demokrasidir; mülkiyet-liberalizm-özgürlük esaslarına göre biçimlenmiştir. Mülkiyet kavramı üzerinde durmak gerek, çünkü liberalizm buna sınır koymaz, kutsar da... ABD bağımsızlık savaşı, bu ülkedeki mülkiyet, sömürü ve kölelik düzenini değiştirmemiştir. ABD sekülarizmi, kiliseye karşı yapılan bir savaşımın sonucu da değildir. Kilise ve halk, devlete karşı birleşmiştir. Aslında bir Protestan yaklaşımıdır. Yani bizdeki sekülerler dolaylı olarak Protestan bir hareketin savunuculuğunu yapmaktadırlar.
Sekülarizm ve laik düzenlerde devlet ve din birbirinden ayrılmıştır ya, işin özünde farklılık çoktur. ABD sekülarizminde devlet, dinlere eşit uzaklıkta durmaya gayret eder. Fransız ve Türk laikliğinde ise, devlet, yurttaşları ve devlet düzenini dinlerin saldırı ve baskılarına karşı korur.
Laiklikliğin de sekülerliğin de aslında tanımları da, sınırları da vardır da, Erbakan gibi dinciler, “Şunun bir tanımını yapsak ne menem şeydir” gibi bazı zırvalar gevelemişler, birilerini inandırmışlardır da.
Evet yapalım, yapalım da görsünler var mı, yok mu?
“Hukuki açıdan laiklik, kısaca ve genel olarak din işleri ile dünya işlerini ayıran bir rejimdir. Bu ifade ile anlatılmak istenen sadece devlet içinde din ve dünya işleriyle ilgili otoritelerin birbirinden ayrılması değil, aynı zamanda sosyal hayatın eğitim, aile, ekonomi, hukuk, görgü kuralları, kıyafet v.b. gibi bölümlerinin din kurallarından ayrılarak, zamana ve yaşama zorunluluklarına, gereklerine göre saptanmasıdır. Aksi düşünüldüğünde, din işleri ile dünya işlerini birleştiren bir rejim anlaşılır.” (Prof. Dr. Niyazi Berkes, Teokrasi ve Laiklik, s.25)
Evet, tanım var... Tanım yok diyenlerin bile tanımları var aslında. Bakınız bir zamanlar Türkiye Yazarlar Birliği Başkanlığı ve RTÜK üyeliği yapan bir şahsın laiklik tanımı neymiş: “Laik olma hali. Dinî olmama durumu, dinsizlik, din karşıtlığı”.
Öyle mi acaba? Türk laikliği ya da Türkiye’de laiklik bu mu? Doğru mu söylüyor, yoksa uyduruyor mu, bu “Batılılaşma İhaneti” deyip AKP iktidarının ilk yıllarında AB’ye kayıtsız koşulsuz ram olanlara ram olan bu zat-ı muhterem? Cevabı, Atatürk versin: “Türkiye Cumhuriyeti’nde her yetişkin insan, dinini seçmekte özgür olduğu gibi, belli bir din’in törenini yapması da serbesttir, yani dinsel tören yapma özgürlüğü dokunulmazdır. Doğal olarak, dinsel törenler toplum güvenliğini bozamaz ve genel göreneğe aykırı olamaz, siyasal gösteri biçiminde yapılamaz. Geçmişte çok görülmüş olan bu gibi durumlara, artık Türkiye Cumhuriyeti asla tahammül edemez.”
Bazı dinci ve liberal odakların laiklik yerine seküler deyimini yeğlemelerinin ana nedeni budur. Bu kafada olanlardan birinin yazdıklarına göz atmak, konuyu netleştirecektir:
"Laiklik, dini inanışın devlet tarafından belirlenmesine verilen addır. Bu nedenle tek parti iktidarlarına özgü bir ideolojidir ve özünde de faşistik bir yaklaşımdır. Bir sistemin laik olmasıyla demokrasiyi bağdaştırmak mümkün değildir. Eğer Türkiye denildiği gibi laik bir ülkeyse o zaman da demokrasi değildir. Dini de kapsayan bir şekilde sistem oluşturmaya çalışıyorsak eğer, olmak zorunda olduğumuz şey laiklik değil sekülerleşmedir. Laiklik, dini bireysel tercih olmaktan çıkarır ve dini inanışın devlet tarafından yönlendirilmesini, kuralların devlet tarafından belirlenmesini ister. Aksine, sekülerleşme dini inanışı bireysel özgürlüklerin bağlamında görür ve kuralları devlet tarafından koymaya kalkışmaz. Dinine uygun kuralları bireyin kendisi için koymasına güvenir ve ona müdahale etmez. Türkiye bu kritik aşamaya gelmiştir. Laiklik yandaşları ile seküler sistemden yana olanlar karşı karşıyadır..."
Evet doğru diyor arkadaş, karşı karşıyayız. Atatürk laikliği "Din ve dünya (yalnızca devlet işleri değil) işlerinin ayrı olması" esasına dayanır. Türkiye bunu yaptıkça, özgürlük, özgür yurttaşlık, özgür düşünce, bilimsellik, hoşgörü, demokrasiye evrilmiş, milletleşme hızlanmış; bundan uzaklaştıkça; cemaatleşme, tarikatlaşma, ümmetleşme girdabına düşüp çözülmeye başlamış, dogmalara tutsak olup karanlığa gömülmüştür.