Sen bir Tahsin Saraç, bir Fazıl Hüsnü Dağlarca, bir Cahit Külebi kadar Türkçe’mize hizmet ettin mi, ya da o yere göğe koyamadığın isimler mi ettiler ki, Türkçe’nin kurtuluşuna değgin o saplantı-çözümlerini temcit pilavı olarak ısıtıp yine canına çekmektesin saf kitlelerin.

Tahsin Yücel “Bizim Türkçe’miz bir kurtuluş savaşı vermiştir” der, o Kurtuluş Savaşı’nı dil devrimcileri verdiler, hani senin “uydurukça” diye küçümsediğin o sözcüklerle verdiler, o sözcükleri edebiyatımıza sokarak, halkın diline düşürerek verdiler.

Bir devrim yapılırken aşırılıklar hep olur, bu devrimin doğasında vardır. Bizim dil devrimizde de böylesi aşırılıklar olmuştur ama süreç içinde taşlar yerli yerine oturmuştur.

Ha sahi, sen daha “süreç” bile diyemiyorsun, “vetire”yi geveleyerek Türk Diline hizmet ettiğini sanıyorsun.

Türkçe’yi kurtarın diye AKP’nin Milli Eğitim Bakanına çağrıda bulunmak…. Yahu bu olacak iş midir sevgili Kardeşim? Türkçe evet kurtuluşa muhtaç bugün ama o uydurukça dediğin sözcükler bakımından değil, senin, yerine Türkçe’sini arama gereği duymadan ya da türetilene dudak bükerek, bağrına bastığın o İngilizce sözcükler yüzünden… Senin gibiler “koordinasyon”a eyvallah der, onun yerine türetilen “eşgüdüm”ü tu kaka ilan ederler.  

12 Eylül ihtilal yönetimi TDK’yı senin kafandakilere verdi, onlar da dilde devrimciliğin artık bittiğini, dilin kendi doğal gelişim çizgisi içinde evrimleşeceğini ifade ettiler. Aradan geçti neredeyse 40 yıl. Ne evrimleşti söyler misin bana? Kaçalin denilen bir adam TDK’nın başına gelir, sen övgüler yağdırırsın, yaptığı nedir bu adamın Türk Dili adına, hiç, kocaman bir hiç!

Derdiniz yine 1980 öncesindeki gibi bu milletin çocuklarına dil kavgası yaptırmak mı? Yeter yahu!

Yukarıda Tahsin Saraç dedim, hani bilmeyenler vardır, bana göre Türkçe’yi en iyi kullanan şairimizdir. Onun “Güvercin Kasapları” şiirini sunarsam bu dediğim daha net anlaşılacak:

Yel ulur kar tozdurur bir kış
Yazı yabanda şu sıra içimiz.
Oysa sevmelerin ustasıyız biz
Bir de alçaklıklarla kavganın.
Alıcıkuş kesiliriz ve de ense kökünde
Göğsümüzdeki o sıcak güvercini
Kara dirgen elleriyle
Boğmaya kalkışanların.

Neden, güvercin kasapları, barışımıza kan bularsınız
Öyle kötüsünüz ki
İki gözden dört ölüm bakarsınız.

Tabanca gibidir tabanca
Sevgilenmemiz de vuruşmamız da
Ya yürek dalında patlar
Ya da bir alın çatında.
Ne ki çok kez dalaşmaktansa
Acıdan yükünü tam almış
Güçlü bir katır gibi
Vururuz yalnızlık yokuşumuza.

Neden yolunuz bu denli ıramış güzellikten
Öyle bataklıksınız ki
Bir çiçek düşü bile geçmemiş içinizden

Hadi şimdi de, sözcükler türetip şiirlerinde kullandığı için suçladığınız Fazıl Hüsnü Dağlarca’dan dizeler sunalım,
“Türkçem benim ses bayrağım” diyelim:

Gücü, ilk çağlardan beri düşünenin
Ak betiklerle uzanan barış
Çabası, kılıç sallayanın dağlar savaşında
Gün, başağı yıldız eden tek bilgi
Bütünler yaşamayı sonsuza dek
Alanı kişiliğin Mustafa Kemal yüzü.

Türktür, insandır, evrencedir
Dalgalanır bir ulu bayrak, bir en uluda
Ki benim kanım, senin kanın, onun kanı
Karışırken dalgalanır bir daha
Özgürdür, bağışlamıştır, sevmiştir
Bu bizim düzeyimiz, Mustafa Kemal yüzü

İşte Türkçe budur, yad sözcüklerden arınmış bizim olan Türkçe, dil devrimini yapan Mustafa Kemal’in Türkçesi…