17 Eylül 2009’da Bodrum Marmara Koleji’nde Gene D.Matlock adlı bir Amerikalının “Ey Dünya İnsanları Hepiniz Türksünüz” konulu bir konferansı vardı. Benim gibi, konuyu ilginç bulan birçok insan Marmara Koleji’nin büyük konferans salonunu doldurmuştu. Hayat hikâyesinden öğrendiğimize göre; Amerikan vatandaşı, 81 yaşındaki Gene D. Matlock, uzun yıllar öğretmenlik yaptıktan sonra, 1980’den itibaren Güney ve Kuzey Amerika’da araştırmalar yaptı.
17 Eylül 2009’da Bodrum Marmara Koleji’nde Gene D.Matlock adlı bir Amerikalının “Ey Dünya İnsanları Hepiniz Türksünüz” konulu bir konferansı vardı. Benim gibi, konuyu ilginç bulan birçok insan Marmara Koleji’nin büyük konferans salonunu doldurmuştu. Hayat hikâyesinden öğrendiğimize göre; Amerikan vatandaşı, 81 yaşındaki Gene D. Matlock, uzun yıllar öğretmenlik yaptıktan sonra, 1980’den itibaren Güney ve Kuzey Amerika’da araştırmalar yaptı.
Bu kıtanın yerlileri ve Kızılderilileri hakkında kitaplar ve makaleler yazdı. Arkeolog, antropolog veya tarihçi olmayan Gene D.Matlock’un Aralık 2008’de Türkiye’de “Ey Dünya İnsanları Hepiniz Türksünüz” adıyla Türkçeye çevrilen kitabı yayınlandı.
Yaşı nedeniyle ayakta durmakta ve konuşmakta güçlük çeken Matlock oturduğu yerden dinler tarihinden bazı söylenceleri İngilizce anlattı. Kolejin bir öğretmeni tarafından Türkçeye çevrilen bu öykülerin Türklerle ne ilgisi olduğunu anlayamadım. Daha sonra, yaptığı araştırmalarla ilgili anlatacağı konuların kitabında bulunduğunu, isteyenlerin kitabını alarak bunları öğrenebileceğini, bu nedenle sorulara cevap vermek istediğini söyledi. Söz konusu kitap, salona girişte satılıyordu.
Dinleyicilerin Gene D.Matlock’a sorduklarından en ilginç olanı; genç, modern giyimli bir hanımın “Mister Matlock, Osmanlılar Türk mü?” şeklindeki sorusu idi. Matlock buna muğlâk bir yanıt verdi. Manzarayı gözünüzün önüne getiriniz. Türkiye’de Türkler, bir Amerikalıdan ataları Osmanlıların Türk olup olmadığı hakkında bilgi istiyordu.
Bana göre bu soru, Türk insanlarındaki kafa karışıklığını, kimlik arayışını gösteren bir örnekti. Sanki Amerikalı “Evet, Osmanlı Türk değil” dese, bâzıları Osmanlıdan kurtulacaklardı.
Aslında bu soru, son yıllarda Türkiye’de başlayan yeni bir modaya da uygundu. Buna göre; bilinen bütün Türk tarihinin en büyük bölümünü oluşturan, eserleriyle gözümüzün önünde, yazılı belgeleri elimizin altında bulunan, biyolojik ve kültürel varisi olduğumuz Osmanlıların, Türk olup olmadığı hakkında kuşku yaratılıyordu. Buna karşılık, tarih öncesi çağlarda veya daha sonraki zamanlarda yeryüzünün bilmem neresinde yaşayan bazı kavimlerin dillerindeki bir kaç kelime veya bıraktıkları birkaç motife bakarak onların Türk olduğuna inanmaya hazırdılar.
Bu nasıl bir çelişki, nasıl bir düşünce, nasıl bir duygu idi?
***
***
Bu düşüncenin dayandığı kaynak, Osmanlılara karşı oluşan veya oluşturulmaya çalışılan önyargılardır. Türkiye’de bazı çevreler bu önyargılarla Osmanlıya nefretlerini kusuyorlardı. Son günlerde daha önce benzerlerini okuduğum böyle önyargılarla dolu bir yazıda, Osmanlılar, bilimsel olmayan iddialarla karalanıyordu. Bu çalışma “Osmanlı Tarihi, Türk Tarihi Değildir” diye başlıyordu. İşte bu önyargılar ve bunlara karşı görüşlerim;
1) “Osmanlılar Türk ırkına devlet nimetlerini yasakladı, devlet nimetlerini dönme ve devşirmelere peşkeş çektiler. 477 yıl, Türk soylu tek bir kişi bile devlet yönetiminde yer almamıştır.”
1) Bu önyargıya karşı görüşüm; Bu yazıyı hazırlayan, hangi tarihçinin eserinden böyle bir görüşe varmış anlayamadım. Ama ben ona tarihçi İsmail Hami Danişmend’in “İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi’’ adlı eserinin 5.cildinde verdiği bilgileri aktarayım;
“Fatih’e kadar bütün vezir ve veziriazamlar Türk soyludur. Osmanlı tarihi boyunca 122 sadrazam yabancı soydan, bunların içinde Müslüman kavimler de var, 93’ü ise Türk soyundandır. Kaptan-ı Derya’ların 57’si Türk, 57’si çeşitli kavimlerden. Şeyhülislamların 131’i yani tamamı Türk. Maliye-Başdefterdar 90’ı Türk, 20’si başka kavimlerden, Nişancı-Reisülküttap 63’ü Türk,11’i çeşitli kavimlerden’’
Demek ki, iddia edildiği gibi “477 yıl boyunca Türk soylu bir kişi bile devlet yönetiminde yer almamıştır’’ cümlesi doğru değil.
Devşirme konusuna gelince; Osmanlının merkez yönetiminde Avrupalıların cehennemi bir düşünce diye niteledikleri, devşirme denilen yabancı kökenli Osmanlılar yer almıştır. Balkan topluluklarından belirli kurallara göre seçilen çocuklar Anadolu’ya getirilir ve Türk aile yanına verilirdi. Türkçe öğrenen, Müslüman olan ve Türk terbiyesi alan çocuklar Acemi oğlan kışlaları ve Enderun’a gönderilirlerdi. Burada askerlik, sanat ve idarecilik eğitimlerini tamamlayarak hizmete alınırlardı. Bir örnek olarak, Sokullu Mehmet Paşa böyle bir devşirme idi. Türkçe konuşurdu. Kurân ve Osmanlı Tarihi okumaya meraklı idi. Türk’ün kızılelmasına bağlı idi. Bu şekilde yetiştirilen devşirmeler, Türk soylular kadar kahraman veya onlar kadar hain idiler.
Şunu hatırlatayım; Türklük, Türk kültürünü benimsemek ve bu kültürü yaşamak demektir. Bu kandan veya genden geçmez. Bu bir eğitim sürecidir.
2) “Osmanlı padişahları kendi öz kardeşlerini öldürttüler.”
2) Bu önyargıya karşı görüşüm; Osmanlılar için önemli olan Devlet’in dağılmadan devam etmesi idi. Nizam-ı âlem için bunu yapmışlardır. Orta Asya’daki Türk Devletleri tahtın varisi kardeşlerin kavgalarından dağılmışlardır. Her kardeş tahtta hak sahibi olarak etraflarına topladıkları onbinlerce insanla, birbirleri ile savaşmışlar, yalnız kendileri değil, o onbinlerin de ölümüne sebeb olmuşlardır. Fesadı önlemek için başvurulan kardeş katli, toplumsal kurumların dengeye oturmadığı sürece her toplumda olmuştur. Tarihi olayları o zamanki mantık ve gerçeklerle düşünmek gerekir.
3) "Osmanlı padişahları yabancı kadınlarla evlenmişlerdir."
3) Bu önyargıya karşı görüşüm; Bunda da Osmanlının başka bir Türk ailesini tahta ortak etmeme düşüncesi yatıyor. Kaldı ki, Hareme giren yabancı kadınların Müslüman Türk kültürüne dayalı ciddi bir eğitimden, geçirildiklerini biliyoruz. Harem, tek idarecisinin padişahın annesi olduğu çok kesin ve katı kuralları bulunan yüzlerce genç kızın dönemin ilim anlayışına göre en iyi eğitimi aldığı, nihayetinde de devletin önemli kademesindeki görevlilerle evlendirildiği bir okuldur. Osmanlı’nın yapısı ırka değil, dine dayandığı için, her alanda din belirleyici temel öğe olmuştur. Padişah eşleri de aldıkları eğitimle Müslüman olmuşlardır. “Ben Müslümanım” diyeni sorgulamak, hiç kimsenin hakkı ve haddi değildir. Birçoğu o kadar iyi Müslüman’dır ki, dindaşlarının yararlanması için cami, mescit, çeşme, han, hamam, hastane, imaret gibi sayısız hayır eserleri yaptırmıştır.
***
Osmanlı kendisini Müslüman ve Türk görür. Resmi dil Türkçedir. Orduda, bürokraside kuruluştan yıkılışa kadar Türkçe konuşulmuş ve yazılmıştır. Osmanlı kendisini Devlet-i Ebed Müddet yani yıkılmaz devlet diye tanımlamıştır. Avrupalılar da bu ülkeye ‘’Türkiye’’, padişahına ‘’Büyük Türk’’ demişlerdir.
Osmanlı, bilinen 2200 yıllık Türk tarihinin 622 yıllık bölümüdür.
Cumhuriyet, onun devamıdır. Osmanlı’dan önce de Selçuklu vardır.
Biz Osmanlıyı kabul etmiyoruz demek gülünçtür. Türkiye’deki kurumların çoğu Osmanlı döneminde kurulmuştur. Bugünkü kültürümüz, geleneklerimiz, mutfağımız, müziğimiz, sanatlarımız, aile yapımız hep o dönemden gelmektedir. Bunlar, atalarımız olan Osmanlıyla bağımızı göstermiyor mu?
Osmanlı dönemi Türk milletinin geçmişidir. Türk tarihine ait değil demekle reddetmemiz mümkün değildir. Kaldı ki, Cumhuriyeti kuran komutanlar, Atatürk ve arkadaşları gökyüzünden gelmedi. Onlar Osmanlı toplumundan kültür, Osmanlı okullarından eğitim, Osmanlı ordusundan görev ve rütbeler aldılar.
Son olarak, bu yazıda üzüntü duyduğum bir hususu da belirteyim; Bu sunumu yapan, Osmanlı padişahlarının hiçbirinde olumlu bir özellik bulmamış. Hepsini karalamış. Türklüğün en büyük şereflerinden biri olan İstanbul’un fethini gerçekleştiren Fatih Sultan Mehmet’i bile “Türk düşmanı” diye nitelemiş.
Pes doğrusu!
Aralık / 2009