Türkiye halkının büyük çoğunluğu Hanefi Sünni İslam... İkinci çoğunluk ise Alevi Bektaşi İslam... Şafi Sünni İslam olanlar da az değil; Caferi Şii İslam olanlar da... Halkımızın büyük çoğunluğu İslam... Hıristiyan, Musevi, Bahayi, Yezidi olan yurttaşlarımız da var... Belki başka dinlere bağlı olanlar da var, inançsızlar da...
Türkiye halkının büyük çoğunluğu Hanefi Sünni İslam... İkinci çoğunluk ise Alevi Bektaşi İslam... Şafi Sünni İslam olanlar da az değil; Caferi Şii İslam olanlar da... Halkımızın büyük çoğunluğu İslam... Hıristiyan, Musevi, Bahayi, Yezidi olan yurttaşlarımız da var... Belki başka dinlere bağlı olanlar da var, inançsızlar da...
Hepimiz kaderimizin bize verdiği Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin çatısı altında yaşıyoruz. Çok azımızın dışında dinimizi, mezhebimizi de; devletimizi biz seçmedik...
Durum böyle olunca bize, yani her birimize düşen nedir? Kendi inancımızı, inandığımız ve istediğimiz gibi yaşamak ve başkalarının bu haklarına da saygılı davranmak değil mi?
İnanç ayrımlarından ve aykırılıklardan doğan düğümlerin çözümü de bu anlayışta değil mi?
Evet aynen böyle...
Öyle olunca ortak devletimizin de bize böyle bakması ve inanç hak ve özgürlüğümüz konusunda adil olması gerekmez mi?
Demokrasiyi benimsiyorsak "gerekir elbette" deriz...
Peki öyle midir?
Öyle olsaydı "Alevi Çalıştayı"na gerek olmazdı...
Ülkemizde Sünnilerin de Şiilerin de hak ve özgürlük anlamında sıkıntıları var... Ama asıl düğüm Alevi-Bektaşilik´te... Bu düğüm artık çözülmelidir. Demokrasinin temeli "hak ve özgürlükler"dir. Yöneticilerini halkın seçmesi ise işin biçim şartı... Katılımcılık çağdaş demokrasinin vazgeçilmezi...
Alevi Çalıştayı´nı katılımcı yaklaşımla büyük bir düğümün çözülmesi anlamında değerli buluyorum ve katılıp görüşlerimi söyleyeceğim...
Ne mi söyleyeceğim?
Uzun yıllardan beri yazıp-söyleyip durduklarımı elbette...
Öncelikle Alevi-Bektaşilik tanımının ve anlatımının ancak bu inanca bağlı olanlarca yapılabileceğini... Aleviliğin bir soy-sop konusu değil, inanç konusu olduğunu da vurgulayarak...
Ama asıl çözümün demokratik yaklaşımla olması gerektiğini... Kimse kimseye yol ve yöntem dayatması yapamaz anlayışını da unutmadan...
Neler mi yapılmalıdır? İşte:
- Camilere tanınan kolaylık cemevlerine de tanınmalıdır (ibadethane olup olmadıklarına Allah´tan ve ibadet edenlerden başka kimsenin karar veremeyeceği unutulmadan).
- Sünni din görevlilerine tanınan haklar, Alevi-Bektaşi din görevlilerine de tanınmalıdır.
- Sünni din kurumuna tanınan haklar Alevi-Bektaşi din kurumuna da tanınmalıdır (ya da kurumun içine Alevi-Bektaşi bölümü de açılmalıdır).
- Alevi-Bektaşi din bilgini yetiştirecek okullar Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde açılmalıdır (özel okullara da izin verilmedir).
- Tarihi Alevi-Bektaşi dergâhları ve onların mülkleri Alevi-Bektaşi din hizmetleri kurumuna geri verilmelidir.
- Okullardaki Din ve Ahlak Bilgisi derslerinde Alevi-Bektaşilerle ilgili bölümler Alevi-Bektaşi inançlı bilginlere yazdırılmalıdır. Kime mi? Söz gelimi Ali Rıza Uğurlu Dede ve Mehmet Yaman Dede´ye... Başkaları da çok...
Bu arada Alevi-Bektaşi önderler de konuya siyasi ve ideolojik pencereden bakmamalı, inanç ve demokrasi açısından yaklaşmalı... CEM VAKFI bu konuda iyi bir örnektir. Başkaları da var...
Görüyorsunuz aslında Alevi açılımı ne kadar kolay...