Raslantılar yazgı mıdır? Aklınıza, deneyimlerinize, yaşadıklarınıza göre de verebilirsiniz bunun yanıtını, ideolojinize, inancınıza göre de, yeter ki tatmin etsin o yanıt sizi...
Raslantılar yazgıdır bana göre... Çünkü bana göre yazgı, bizim elimizde olmayan, belirleyici olamadığımız olaylar ve durumlardır. Bize rağmen olmuşlardır... ‘Olsayla, bulsa bir araya gelse’ kabilinden işler olmuştur ve de biz bu iş ve oluşların ortasında bulmuşuzdur kendimizi...
Doğduğumuz yöreler de öyledir, orada doğmasak onları yaşamayacaktık ve bambaşka bir insan oluverecektik.
Yazarlar bakımından bu dediklerim daha doğrudur. Sözgelimi Ümit Kaftancıoğlu Sazhara’da doğmasa, Alevi Türkmen kültürüyle yoğrulmasa, Gündeş’e ve Yelatan’a bakmasa, Kaftancıoğlu çayırını sevmese, Cilavuz Köy Enstitisü’ne gitmeye can atmasa ortaya bir yazar çıkmazdı, çıksa bile onun yazdıkları kadar ilginç ve etkileyici olmazdı. Yaşar Kemal, Çukurova’da değil de başka yerde doğsa idi belki yine yazar olurdu ama yazdığı o özel dil ve üsluptaki büyük destanlar ortaya çıkmazdı.
Neden böyle bir giriş yaptım? Çünkü yazar arkadaşımız Mahmut Baycan’ın “Eskiler Satıyorum/Ardahan’dan Şiirsel Anılar ve Öyküler” (Kora Yayınları) adlı kitabına dün gece bir başladım ve bitirene dek elimden bırakamadım.
Mahmut Baycan, Ardahan’da doğmuş, o yılların Ardahan’ı iyice yoksul, onun ailesi de yoksul. Bu yoksulluk insana neler ettirir neler. Bir çeken bilir, bir de -eğer yazan olursa onları- okuyan bilir.
Mahmut Baycan, çocukluğunun o anıları yitmesin, o ilginç tipler anısal olarak yaşasın diye oturup yazmış.
Yazmış ama kitabının ilk bölümündeki anı ve anlatıları şiir olarak okura sunmayı yeğlemiş. Öyküsel şiir, kolay görünür, çok zordur aslında. Düzyazıya benzemeyecek, anlaşılır olacak, betimlemeleri kısa olacak, sıkmayacak okuru ve de sanatsal kaygı da taşıyacak. Bunların hepsini başarmış Mahmut Kardeşim.
Hadi örnekleyelim:
“Nenemin depreşiyor
yoksulluğu
Tereyağı küleğine
düşüyor gözleri.
Oysa yağın adresi belli
başka alıcı yok.
Köylüler tanıyor yağcı Müzellef’i.
Kiminin koltuğunda erkek bir kaz
kıçına yağlanıp zorla sokulmuş
ördek yumurtası.
Dişidir diye kandırmaya gidiyor şeherliyi.
Kimi para gönderecek askerdeki oğluna
kiminin oğlu tezkereci.
Biraz tütün alacak, biraz çay şekeri
Para artarsa torunlara da peynir şekeri.
Geçip köprüyü yokuşa vuruyoruz.
Kale surlarını görünce
ben biraz irkilirdim, çocuğum
gördüğüm en yüksek duvar
Akoş Emi’nin oteli.
Aşağıda Kafkas rakkasesi gibi
süzülüyor Kura.
Ne kadar aksa da
belli olmuyor aktığı
belli olmayan bu şehrin her
yaşantısı gibi.”
Güzel değil mi, 60 yıl ötelere götürdü Baycan bizi, o yılların Ardahan’ın resmini gösterdi, derdini aktardı.
Bitlerle komün yaşamayı siz bilir misiniz siz? Sanmam. Mahmut Baycan, okuldaki “bit muayenesi”nden kaçmanın yollarını arıyor işte bu “komün yaşama”dan dolayı.
Ve bütün Ardahan’ın kavurma koktuğu günler. Ne olurmuş o günlerde? Yürek sızlatan dizelerle diyelim neler olduğunu:
“Kavurma yapılırdı mezbahada
her sonbahar.
Kokusu sinerdi kayalıklara
Bütün Ardahan kavurma kokardı
Ekmekler.
Kimse bir tikesini yemeden
İstanbul’a yüklenirdi tenekeler.
Biz de
mezbahanın yanındaki tepeye oturur
kavurma kokulu dumanları yalardık
Muharrem’le beraber.”
Yado var bu anlatımlarda, klarnete can veren, Asiye Hala var, hem oralı hem garip. Oralarda herkes içinde bir mevsim saklamakta. Kağnılar Şavşat’tan meyve ölüleri taşımakta. Ve palavracılar, usta palavracılar, Erzurumlu Teyo’nun adı çıkmış, bunlar daha usta. Sako Dayı ve Hacı Usta. Karapapak şivesiyle ne güzel atmışlar, bayıldım hepsine. Az daha ayrıntı vereyim ama. Sako Dayı, Çar Nikola’nın Petersburg’taki sarayına girip çıkıyor, Katerine’yı dövüyor, Nikola’ya “Ay Niko bu gece Katerine’yi isterem” deyip koynuna alıyor Çar’ın bilgisi dahilinde. Beyaz atı bir nefeste Erivan’ı tutuyor, bir nefeste Tiflis’i.
Kitabın ikinci bölümü klasik anlatımlı ve kurgulu öyküler. Hepsi yaşamın içinden, gerçek, kurmacalık yok, kurmacalığa ihtiyacı da yok. Bu anı-öykülerin ben en çok “Şans, Kader, Kısmet, Talih”i ve öykünün ekseni olan o cüzdanı, o cüzdana gizlenmiş aşkı sevdim.
Evet Mahmut Baycan başarmış, yapıtı okunaklı, dokunaklı… Gerisi size kalmış, okuyunuz, çok seveceksiniz.