1952 yılında Bayburt’a geldiğimde bana ilk yakınlık gösteren ve hep benim yanımda olan Lütfü Kıldı. Beraber başladığımız ortaokul serüveni onun İstanbul’a amcalarının yanına gidişi ile bir müddet aralanmış ise de, 1960 yılında üniversite imtihanlarına girişimiz ve üniversite hayatımızın başlamasıyla yollarımız tekrar birleşmişti.
1952 yılında Bayburt’a geldiğimde bana ilk yakınlık gösteren ve hep benim yanımda olan Lütfü Kıldı. Beraber başladığımız ortaokul serüveni onun İstanbul’a amcalarının yanına gidişi ile bir müddet aralanmış ise de, 1960 yılında üniversite imtihanlarına girişimiz ve üniversite hayatımızın başlamasıyla yollarımız tekrar birleşmişti.
Benim Erzurum Lisesi mezuniyeti sonrası İktisat Fakültesi’ne girdiğim yıl, İstanbul Pertevniyal Lisesini bitiren Lütfü, Edebiyat Fakültesi’ne kaydını yaptırmış, ancak bir yıl sonra girdiği sınavı kazanarak o da İktisat Fakültesi’nde okumaya başlamıştı.
Bilahare babası Sıtkı amcanın İstanbul’a gelişi ile yerleşik düzene geçen Lütfü’yü, daha sonra rahmetli annemlerin İstanbul’a yerleşmesiyle, aynı katarın yolcusu olarak biz de takip etmiştik.
Tahsil yıllarımızda rahmetli Sıtkı amca bizim kasamızdı. Arkadaşlarımızdan herhangi birisine memleketten harçlık olarak gelen para hepimizin sayılırdı. Harçlık hepimizin olduğu için, ya hepimiz tok, ya da hep beraber açtık. Harçlıkların gecikmesi gibi durumlarda Sıtkı amca tek dayanağımız olarak imdada yetişir, bizleri takviye eder, ay sonlarında da borçlar ödenirdi. Allah rahmet eylesin.
O zamanlar Lütfü, Bayburt tabiriyle, anaların çaputa sarmadığı genç bir delikanlıydı. Bugün için aynı genç görünümünü halen de devam ettiren kaydi bir yaşlıdır.
Öğrencilik yıllarımızda İhsan Mercan, Lütfü Kıldı, rahmetli Özcan Köprücü ve ben her gün ailecek beraberdik. Her Allahın günü mutlaka birimizin evinde olurduk. Bu yaşantı bugüne kadar da devam edegelmiştir.
Hepimizin o yıllarda Fatih’te oturuyor olması, bu yakınlığın devamını sağlamış ve bizleri bugünlere getirmiştir.
Lütfü okulu bitirdikten sonra yine birlikte askere gittik. Tuzla yedek subay okulunda altı ay geçirdikten sonra, ben Hopa, o da İskenderun kur’asını çekti. İki yıllık askerliğimiz yedek subay olarak 1969 yılında tamamlandı ve tekrar İstanbul’a dönmüş olduk.
Ben 1967 yılında evlendim. Lütfü ise Vildan kardeşimle 1979 yılında dünya evine girdi. Cenk adında bir oğlu oldu. İ.T.Ü. Metalürji Mühendisliği’ni bitiren Cenk, bir taraftan master yaparken, diğer taraftan çalışma hayatına başlamış durumdadır.
Lütfü emekliye ayrıldıktan sonra, gerçek anlamda emeklilik hayatı yaşayan bir arkadaşımdır.
Kemal Dadacan, İhsan Mercan, Lütfü Kıldı üçlüsü hemen her gün beraber oluyorlar. Fenerbahçe’nin maç günlerinde de, anaların çaputa sarmadığı Lütfü Efendi, en ağır misafir olarak ya Pıtı Kemal’lerde veya bizdedir. Fenerbahçe dışındaki takımlarımızı izlemekten hoşlanmayan, ancak maç sonuçlarını takiple yetinen Lütfü, bu nedenle Digitürk abonesi olmaktan kaçınır.
Lütfü Kıldı, yaşlanmasına ve saçlarına ak düşmüş olmasına rağmen kel olmamış, yakışıklılığı aynen devam etmiştir. Ancak, çaptan düştüğünü kabul etmek zorunda olduğunu kendisi de tevil yollu ikrar etmektedir.
Sağlıklı bir ömür dileklerimle sevgili Lütfü.
EDİTÖRÜN NOTU: Suat Müftüoğlu'nun doyulmaz anlatımı eşliğinde Bayburt'tan renkli simalar ve anılar devam edecek...