Çomo, çocukluğunda sıra dışı davranışlarıyla dikkat çekermiş. Anlatılanlara göre, köyünde bir gün teravih namazında saf tutarken, namaz kılanlar secdeye varınca ayaklarını gıdıklamış. İmam, namaz sırasında gülenleri susturmaya çalışmış ama namaza devam etmek zorunda kalmış. Namaz kılındıktan sonra ise Çomo, cami girişindeki ayakkabı raflarına gidip, tüm ayakkabıları ortada biriktirmiş. Ayakkabı sergisi oluşmuş. Ayakkabılara bakanlar, cemaatin ekonomik durumunu gözlemleyebiliyormuş. Marka ayakkabıların yanında yırtık pırtık, ökçesi erimiş ya da düşmek üzere olan ayakkabılar da görülebiliyormuş. Ayakkabısını bulamayan bazı kişiler evlerine yalın ayak dönmek zorunda kalmış. Hani derler ya: "Delinin biri kuyuya bir taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış." Çomo'nun yaptığı da tam o misal.
Köy muhtarı Faramuz Emi, kargaşaya sebep olan Çomo'ya sormuş: "Çomo oğul, niye böyle bir şey yaptın ki?"
Çomo ise şöyle cevap vermiş: "Herkes bir şey diyor! Ben deli miyim de bana soruyorsun? Millet akıllıyı bulamazken, siz deli mi arıyorsunuz? Akıllı mı kaldı memlekette, herkes deli oldu. İlk sıraya beni yazın, benden delisi yok."
"Git işine ya!"
Sonra eklemiş: "O vakit bir kulak verin, birileri Allah aşkına bana söylesin: Sen dua et, köyün ortasında evlerin önü-yanı 'terklik' yapıldı. Yıllardır görmüyorsun! Köyün terklikleri (gübreleri) karışırsa, işte o zaman görürsün!"
Delilik, tarih boyunca bu topraklarda kültürel bir olgu olarak kabul edilir. Toplum, normlarının dışına çıkan bireyleri "deli" olarak etiketleme eğilimindedir. Bazı kültürlerde ise delilik, keramet olarak yorumlanmıştır. Halk, delileri farklı kategorilere ayırarak onların çeşitli sebeplerle bu duruma düştüklerine inanır...
Kendi kendimize sormamız gerekmez mi: "Bayburt'un meşhur delisi kim?"
"Çomo neden delirdi?"
"Hep mi böyleydi?"
"Sizlerden farklı olarak ne yapıyor?"
"Onunla yaşadığınız bir olay var mı?"
Erasmus diyor ki: "Eğer birisi sevdiklerinin hatalarını görmezden gelip de, onlar hata üstüne hata yaparken iki gözünü de sımsıkı kapatıp, adeta rüyada gibi anlamsız konuşur ve cehaleti gerçek mucize yerine koyarsa, sizce bu davranışlar budalalığın sınırlarını zorlamaz mı?"
Bayburt'a, hükümeti ve muhalefetteki partileri temsilen birileri sürekli gelip gidiyor. Bayburt'un merkezi dışındaki köyleri ziyaret ettiklerinde, Çomo'nun muhtar Feramuz Emi'yi uyardığı bu manzarayı hiç mi görmediler? Köy sokaklarında tezek kokusundan geçebilmek mesele. Tezek kokusunun yanında, kara sinek, sivri sinek ve övezler de terkliklere doluşuyor. Ağzına burnuna dolmaları içten bile değil... Yoksa görüyorlar da görmemezliğe mi geliyorlar?
Bazıları tezeği yakıt olarak kullanan köylüye, "Gübreyi yakmak deliliktir, tarlana dök..." dese de, bu konu üzerine bilimsel bir araştırma var mı? Köylüye sorsan, "A efendim, yakmaya tezek bulsak öpüp başımıza koyacağız! Hem köylü tezek yakmasın da ne yaksın ki? Günahını mı? Odun kömür yüzü görmüşlüğü mü var?" der. Ya da "Doğalgaz" köylülere bir sorsanıza! Çok kere tezek ve saman kış ortasında tükenir. Hani derler ya: "Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır." İşte o zaman köylünün hali dumandır... Bu durumu gözlemleyen mülki amirler, vali, kaymakamlar ve belediye başkanları, köy muhtarlarına nasıl bir tedbir önerdiler? Bu soruları sorup, Çomo'nun olayda ima ettiği "terklik (gübre)" meselesini irdelememiz gerekiyor.
Hayvan gübresini evlerin önüne döken kişileri "delirmiş" olarak nitelendirmek, durumu anlamak ve değerlendirmek açısından yanıltıcı olur. Bu tür bir davranışın arkasında birçok olası sebep var ve bu sebepler genellikle kişisel ya da kültürel bağlamda değerlendirilmelidir. İşte dikkate alınması gereken bazı noktalar: Hayvan gübresinin çevreye yaydığı kokudan ya da hijyen sorunlarından rahatsızlık duyulmasa bile, modern tarım ve çevre koruma yaklaşımlarına uygun bir şekilde yönetilmesi, hem daha sağlıklı hem de verimli olabilir. İşte bazı çözüm önerileri:
Hayvancılıkla uğraşan birçok yerde, gübreyi toplamak ve işlemek için özel sistemler kullanılır. Gübrenin evlerin önüne veya yan taraflarına "terliklere" dökülmesi yerine, bir gübre toplama alanı oluşturulabilir. Bu alanlar, hem hijyenik koşulları sağlayacak hem de gübrenin daha verimli kullanılmasına olanak tanıyacak şekilde düzenlenebilir.
Hayvan gübresi, bitkiler için son derece yararlı bir gübre olabilir. Evlerin önündeki "terliklere" dökmek yerine, kompostlama yöntemiyle işlenip organik gübreye dönüştürülebilir. Bu, çevreyi rahatsız etmeyecek ve tarım için çok daha etkili bir gübre sağlar.
Gübreyi biriktirmek için özel tanklar kullanılabilir. Bu tanklar, hem kokuyu hem de hijyen sorunlarını ortadan kaldırabilir. Ayrıca, bu tanklar uygun koşullarda fermantasyon sağlayarak gübrenin daha kaliteli hale gelmesine yardımcı olabilir.
Hayvan gübresi, biyogaz üretimi için kullanılabilecek bir kaynak olabilir. Gübreden biyogaz üretmek, hem enerji kaynağı sağlar hem de çevreye zarar vermeyen bir geri dönüşüm sistemi oluşturur. Geriye kalan katı madde de tarımda gübre olarak kullanılabilir.
Eğer hayvan gübresi evlerin önünde veya yan taraflarında biriktiriliyorsa, yerel yönetimlerin veya toplulukların ortak bir gübre toplama ve temizleme sistemi kurması uygun olabilir. Düzenli aralıklarla toplanan gübre, toplu olarak kompostlama ya da biyogaz üretimi gibi süreçlerde değerlendirilebilir.
Evlerin önüne dökülen gübre, bitki yetiştiriciliği için kullanılabilir. Eğer gübreyi doğrudan atmak yerine, bu alanlar küçük tarım ya da bahçecilik faaliyetlerinde değerlendirilebilirse, hem çevre temizliği sağlanmış olur hem de daha yeşil bir alan yaratılır.
Bu yöntemler, hem hijyen sorunlarını çözecek hem de çevreye fayda sağlayacak sürdürülebilir çözümler sunar.