Bayburt’ta eskiden beri en çok bilinen bağlık, bahçelik, ağaçlık, mesirelik yer koruktur. Bütün akarsular Çoruh, mesire yerleri Koruk olarak anılır. Milyon yıllarca yukarıdaki dağlardan rüzgârın ve sel sularının getirip biriktirdiği yedi metre derinliğindeki en kaliteli tarım toprağından oluşmuş, topraktan sonra jeolojik yapısı ince bir çakıl tabakası ve su olan binlerce dönümlük Koruğun bugün büyük kısmı imara açılmış; önce üzerinde evler olan bir garip sanayi sitesi, stadyum, terminal, diğer binalar yapılmıştı. ‘Şehrin akciğerleri gitti’ diye feveran edilirken geri kalan Aslan Dağına yakın kısmı da zamanla imar değişiklikleri ile dev binalarla dolmaya başladı.

Bu büyük alanda ağaçların, çayır-çimenle kaplı, cirit gibi atlı sporun yapıldığı düzlüklerin yanında ileri derecede gelişmiş ve bakımlı bahçeler ve bağlar çok azalmasına rağmen varlığını sürdürüyor. Az sayıda bağcının mayıs ayında ve eylül-ekim aylarında ektiklerine “üşük vurma” sıkıntısından basit naylon seralarla korunabileceğini öğrenmiş olması verimi arttırmıştır. Eskiden çeşitli meyve-sebzenin yanında Koruk’ta üzüm de yetişirmiş ve Koruk ismi de aslında üzümden gelirmiş.

Koruk hakkında babamın anlattıklarını bir kenara yazmışım: “-Bizim yetiştiğimiz Koruğun dehşetli sebzesi olurdu. Bu sebzeleri satanlar ‘Koruğun malı’ diye bağırırlardı; Belediye Başkanlığı da yapmış olan Müftü Fahrettin Efendi’nin oğlu Aydoğan’la İçişleri eski Bakanımız Ülkü Güney’e babaları sebze sergisi açmıştı, onlar da böyle bağırarak satış yaparlardı. “Koruğun lahanası, fasulyesi, havucu çok değerli idi. O zaman gübre olarak sadece çiftlik gübresi kullanılırdı. Koruk’ta her yıl yapılan Osmanlı’dan kalma panayır geleneği vardı. İpek yolu ile ilgili çok geniş bir panayırdı. Haziran ayının ortalarında başlardı. Koruğun şehre yakın kısmında Çoruh kıyısında devamlı mesire yeri olarak kullanılan “Millet Bahçesinde” kurulurdu. Bu Panayıra civar şehir ve kasabalardan hatta İran’dan tüccarlar gelirdi. Şehir içindeki esnaftan marangoz atölyeleri dışında herkes istisnasız panayıra katılırdı. En son 1945 yılında arkadaşım Yılmaz Ertan’la sabah cebimize harçlığımızı koyup gider, akşama kadar panayırda kalırdık. Lokantalar da panayır alanında olduğu için öğlen döner yerdik. Döner, o zamanlar sadece koyun etinden ve odun ateşinde yapıldığından çok leziz olurdu. Koruktaki asırlık ağaçların serinliği öğle sıcağında ilaç gibi gelirdi.

“Koruğun eteklerinde uzandığı ve şimdilerde Devlet tarafından ağaçlandırılmaya çalışılan Aslan Dağı önceden ormanlık bir dağmış. Hatta, Zahit Mahallesi’nden olup 2008 yılı içerisinde  rahmetli olan Esat Bozdağ ‘dan dinlediklerime  göre; 115 yaşında ölen dedesi, Aslandağı’nda hayvan otlatmak için sabahın erkeninde  evden çıktığı zaman, anasının vermek istediği yağ, peynir gibi katıkları almaz Aslandağı’nda “kütüküzümü” ile yemek için yalnızca ekmek veya kete istermiş. Eski evlerini söktüklerinde yakından gördükleri evin yapımında kullanılan 10 metre uzunluğunda ve bir mikap gelen ağaçlar da Aslan Dağı’ndan getirilmiş. Bu dağlarda, savaşlarda, işgallerdeki tahribatlar, yangın ve ahalinin bilinçsizliği yüzünden hayvanların devamlı otlatılması sonucu 1990’lara kadar ağaç namına hiçbir şey kalmamıştı.  
                                                     
Cuma gününden başlayan, tüm şehirlinin faydalandığı Koruk mesire ve piknik muhabbeti bu tabii parkın yok edilmesi ile Çoruh boylarında, Vali Ali Haydar Öner zamanında ağaçlandırma ve yol yapımları ile oluşturulan Aslandağı Milli Parkı ve Belediyenin Yeni Şehir Parkı’nda ve en son 2017’de yapılan Kaleardı Parkı ile devam ediyor. Aslandağı ağaçlandırma alanı hayata geçirilir iken, Koruğun az bir kısmının da olsa imara açıldığını belirtmem lâzım.