YÜZDE YÜZ YERLİ VE MİLLİ BİR SUÇ, NASİHAT TOPLUMU, 68 KUŞAĞI
Bilmek suçtur bu ülkede; her yapıda, her kapıda, her ortamda suçtur.
Yargısız, yargıçsız, hukuksuz, yasasız, affı ve hafifletici nedeni olmayan; yüzde yüz yerli ve milli bir suç.
Bilenden hoşlanmazlar çünkü bu ülkede; sivrilmiş, sivriltilmiş, parlatılmış, adı belli bilicileri vardır bu ülkenin. Bilmek onlara özgüdür.
O bilicilerin yanında sakın ola ki “Ben de biliyorum” demeyesin boş bulunup da. Bilsen de sus, bilmezi oyna. Baş salla o adı belli bilicilerin bilgiçlik taslamalarına, yanlış tanı ve tutarsız yorumlarına. İzleyici ol bilgisizliklerin sergilenmesine, hayranı ol sergilenenlerin yalancıktan.
Yoksa haşlarlar seni, dışlarlar, çüşlerler eşek niyetine, fişlerler “Bilgi Toplama ve Yayma Örgütü”nün haddini bilmez üyesi olarak.
***
Biz lisede mantık, sosyoloji, felsefe, psikoloji, yurttaşlık bilgisi, dilbilgisi ve kompozisyon gibi dersleri de okuduk. O derslerden devrimci ve ülkücüsü ile 68 kuşağı çıktı. Her şeyi sorgulayan, tartışan, hakkını yedirmeyen, toplumcu, ezilenin yanında, çok okuyan, dilini iyi kullanan ve aşırı derecede özverili...
Şimdiki gençlerle iletişim sorunu çekiyorum zaman zaman. Çok düşündüm, onların bu dersleri okumamalarına bağladım bunu büyük ölçüde.
***
Ülkem insanı, görüş açıklamaz, açıklayamaz, çünkü okumaz ve düşünmez. Nasihat eder herkes birbirine çok bilmiş havalarda...
Öykü, roman, şiir, deneme gibi bir edebi bir yapıt okumuyor ülkem insanının yüzde doksanı, fıkra dinliyor, sosyal medyada fıkra arıyor, paylaşıyor. Yaşam felsefesi, paradigmaları bununla sınırlı. Öyle sınırlı ki bilimsel yapıt ve yazı da okumuyor. Köşe yazısı da okumuyor, başlığı ilgisini çekerse belki... O çok önem verdiği, hatta ders vermeye kalkıştığı din konusunda da ciddi okumaları yok, camide ve tekkede cahil hocadan dinledikleri bütün bilgisi... Ve ülkem insanının çoğu cümle kuramıyor, meramını düzgün ifade edemiyor, imla bilmiyor, nereye nokta konulacağını bilmeyenlere dolu sosyal medya...
Ülkem insanının iç karartıcı görünümü budur... Buna çözüm düşünmek, bulmak, düzeltmeye çalışmak gerek.
IŞIK GİBİ SIZMAK, TANSIKÇA VE İÇİ AÇMAK
Işık gibi sızıyorum, açıkça ve tansıkça.
***
İçimi açtım, zaaf sandılar, kendi içleri hiç açılmadığı için.
***
Öndesindir çekemez, dündesindir güncelleyemez. Gelecek, üstüne söz edersin, öyle bir beyni var ki, aldığını işleyerek dışarı veremez, ayıplı ederek çıkış yaptırır.
İNSANIN BASAMAKLARI
İnsana da basamakla çıkılır. Sizin ilginiz, görüşünüz, niyetiniz; görünür ya da görünmez eder o basamakları.
Karşıdaki insanın basamakları bağlamında da böyledir bu. Böyledir de, sizin kaç basamağınız vardır hiç düşündünüz, araştırdınız, gördünüz, saydınız mı?
Ben saymışım basamaklarımı. Çıkmaya çalışanları izler olmuşum, basamak notları da verir olmuşum. Buna göre vizeler vermişim kimilerine, aşağı iter olmuşum kimlerini.
Ve ayrıcalıklar tanışımım güzel gözden kaçamak bir bakışa, iç gıcıklayan, beni benden alan ses ve sözlere.
TAŞLARA DEĞGİN
Taşlar sessiz konuşurlar, yapıları ve yapıtlarıyla konuşurlar anıtlarda, yazıtlarda, temellerde, duvarlarda, sütunlarda, kemerlerde, heykellerde, gömütlerde.
Taşlar insana en yakın, insanın istediği biçime giren, dikkatle kırılıp yontulan, zevkle işlenen, gururla dikilen.
Taşlar uygarlık geliştiren, uygarlık tanıkları.
Taşlar bilimdir bilim. Tarih, arkeoloji, jeoloji, dolaylı olarak sosyoloji, etnoloji. Ve edebiyat...