“Dillere Destanlar” adlı kitabımda yer alan destanlardan biri de “Evliya Çelebi Destanı”dır. O destanın bir yerinde şöyle derim.

“Evliyaya böylesine meraklı ve tutkunuz ya    
Sürüsüne bereket bunca evliyadan 
Gerçekten Tanrı dostu ve gönül adamı olan 
     Yazılı bir eser bırakıp giden 
            Devede kulak 
Gerisi hep menkıbe 
      Hep rivayet
            Ve de bol keramettir.
‘En büyük keramet çalışmaktır’ 
      Dememiş sanki 
             Hacı Bektaş-ı Veli
Öyle kerametler rivayet etmişiz ki onun hakkında
Yanında sönük kalır Peygamber mucizeleri. 
    
Böylesi evliyalardan olmayan
      Bir evliya var ama. 
             Müridi de yok kerameti de
                     Yakılan mumu da 
                             Bağlanan çaputu da.
İlgisi var ülkesine, insanına, çağına
Bilgisi var sayfalar ciltler dolusu.”

Var ama benim insanım 21. Yüzyılda da Evliya Çelebi okumak yerine o esersiz evliyaların kerametlerine inanmayı sürdürmektedir. Okumadığı Evliya Çelebi’yi “palavra atıcı” sanan bu gibiler, ne biçim palavralara inanmaktadırlar, bugün bunu anlatacağım sizlere.

Hadi bakalım: 

DOĞU CEPHESİ’NİN MANEVİ KOMUTANI HACI AHMET BABA, BAKIN NELER ETMİŞ

Sanamerli Hacı Ahmet Baba… Sanamer, Erzurum’un Horasan İlçesi’ne bağlı bir köy. Ahmet Baba dedikleri kişi de güya Hz.Muhammed’in Hüseyin kolundan 37’inci torunu imiş. Van’da doğmuş. Daha sonra rüyasında gördüğünü söylediği Sanamer’e gelip yerleşmiş. Rufai Tarikatı da Erzurum’a onunla gelmiş.

Evet şimdi hele bakalım bu Ahmet Baba ne gibi kerametler göstermiş:

“Seyyid Hacı Ahmet Baba, 93 harbi olarak bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’na dervişleriyle birlikte katılarak Horum Tabyaları denilen mevkide düşmanla çarpışmıştır. Bu savaşta şöyle bir kerameti anlatılır. Hacı Ahmet Baba, Rusların yenileceğini, dervişlerinden birinin de şehit olacağını savaş başlamadan önce bildirir. Eline yerden bir avuç toprak alıp, ‘Ve ce’alne beyni eydihim sedden ve min halfihim sedden fe eğşeynahüm fehüm la yubsırun (önlerine bir sed, arkalarına da bir sed çekip gözlerini de perdeledik. Artık göremezler.)’ ayeti kerimesini okuyarak toprağı düşmanın üzerine doğru savurur. Allah’ın hikmeti ile o bir avuç topraktan müthiş bir fırtına kopar. Düşman askerlerinin gözü görmez olur. Hacı Ahmet Baba, dervişlerini kendi arkasına bir sıra halinde dizer. Böylece Hacı Ahmet Baba’ya çarpan mermiler yere düşerek kimseye isabet etmez. Horumlu Molla Bahri, ‘Hele bakayım bizim evlerin yeri düşmandan arınmış mı?’ diyerek sırasından çıkar ve yediği bir kurşunla şehit düşer. Daha sonra Ruslar o bölgede yenilerek geri çekilir.” (1) 

Breh breh breh! Gördünüz mü neler etmiş Ahmet Baba. Gâzi Ahmet Muhtar Paşa, Kurt İsmail Hakkı Paşa ve onca Mehmetçik bir yana, Ahmet Baba bir yana. Birkaç tane daha Ahmet Babamız olsaydı, Moskova’ya bile girerdik.

Yalnız kafamıza bir şey takılıyor. Biz Horum Düzünde Rusları yendik ama daha sonra Ruslar darmadağın ettiler bizi, Kars’ı ve Erzurum’u kaybettik. Savaştan sonra antlaşmayla Erzurum’u geri aldık ama Kars, Ardahan ve Batum’u harp tazminatı olarak Ruslara verdik. Bu Ahmet Baba o aralar ne işle meşguldü acaba, zikir mi çekiyordu?

Bilinmez. 

Ama durun Ahmet Baba’nın daha başka savaşlarda daha ne kerametleri var, Sözgelimi Hacı Ahmet Baba, Balkan Savaşına da “manen katılmış…” 

Yaa öyle işte, benim eski arkadaşım Selami Türkmen, “Erzurum’un Gönül Sultanları” adlı kitabında öyle yazıyor. Okuyalım:

“Trakya’nın Akdağ mevkiinde Yunanla çarpışan Osmanlı askerlerini görür Ahmet Baba. Askerler çember içinde kalmıştır, üzerlerine yağmur gibi gülle ve mermi yağmaktadır. Görünüşte bir kurtuluş ümidi yoktur. Tam o sırada orta boylu siyah sarıklı, yeşil cübbeli bir zat çıkar ve atılan top güllerini tutar ve Akdağ’ın eteğine yığar. Cübbesini çıkararak ardı sıra sürükler ve ‘Cübbemin süründüğü izleri takip edin’ diyerek askerleri çemberden çıkarır.

Bu savaşta görev alan ve daha sonra albay rütbesi ile Doğu Anadolu’ya tayin olan komutan Sanamer köyüne gelir. Burhan Sanameroğlu’na misafir olur. Burhan bey, akşam yemeğinden sonra ceketini alarak kalkar ve gitmek için ister. Komutan nereye gittiğini sorar. ‘Hacı Ahmet Baba isimli bir zat var, Cuma akşamları onun dergâhında toplanıyoruz” yanıtı gelince, Albay da merak edip o da gitmek diler. Birlikte giderler. Albay, Hacı Ahmet Baba’yı görünce şaşırır.”

Evet sonra herkes dağılır, Ahmet Baba ile o albay yalnız kalırlar. Ahmet Baba, kerametini, kimseye anlatmaması kaydıyla Albaya anlatır. Evet, o top güllerini eliyle tutan ve askeri çemberden çıkaran odur, albay doğru görmüştür. 

Haa ama durun dahası da var. 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı sırasında Erzurum’da bir söylenti yayılır, Batı’da Yunanlılar rahatlasın diye Ruslar Doğu’dan taarruz edecektir. İşte o zaman “evliya yatağı” Erzurum’dan bir başka evliya Hacı Haşii Hazretleri der ki: “Endişe edilecek bir şey yoktur. Doğu Cephesinin manevi komutanı Hacı Ahmet Baba’dır. O vefat etmeden buralara Ruslar gelemez” diyerek halkı rahatlatır. 

Yaa işte böyle, Rus ne ki? Ahmet Baba’yı şöyle bir düşmana göster, sonra geri çek, yeter.

Ve geldik en büyük keramete, böylesini hiç duymamışsınızdır:

“1912 yılında (2) 120 yaşlarında Hakka yürüyen Hacı Ahmet Babanın cenazesi vasiyeti üzerine halifesi Abdülgani Hoca tarafından yıkanır. Yıkanırken sırtında üç kurşun yarasının açılıp kan sızdığı Abdülgani Hoca tarafından görülüp anlatılmıştır.

Gelini Zekiye Ana, Ahmet Baba’nın şu dizeleri okuduğunu:

‘Yaralıyam dalımdan/Kimse bilmez halımdan’ ve sonra da ‘Ben vefat edince cesedim size geri kalanını söyler’ dediğini nakletmiştir.” (3)

Erzurum’da olduğum yıllarda, yalan söyleyen kimselere “Yalanını şey edeyim, duvarlar çatladı” derdik. Bu Ahmet Baba’nın yalanları duvar değil kaya çatlatan cinsten. 

BARDIZ’IN AHMET’İ GERİ Mİ KALACAK, O DA ÖKÜZ OLUR

Bardız (yeni adı Gaziler), şimdilerde Erzurum’un Şenkaya İlçesine bağlı bir köydür, eskiden Sarıkamış’a bağlıydı. Zaten kültür olarak da Sarıkamış’ın özelliklerini taşır, Şenkaya’dan çok. Süleyman Kazmaz’ın (4) Bardız’dan derlediği ilginç keramet öyküsü şöyle:

“Bardız’da Hacı Ahmet Efendi keramet sahibiydi. Kaçakçıların, Rus askerlerinin önünden görünmeden geçmelerini sağlardı.  Onun yaptığı büyüyle kaçakçılar, kurşun değmeden Rus askerlerini aşarlardı. Hacı Ahmet Efendi öyle kerametliydi ki gaipten yardım dileyenin imdadına koşardı. Şemsettin Ağa, bu inancı pekiştiren bir olay anlattı.

Adamın biri Ruslara mal verecekti. Şart, malda hastalık olmayacak. Fakat gece alaca öküzde hastalık çıktı. Onu hemen kestiler. Ertesi günü malın sahibi sıkıntıya düştü. Eğer Ruslar öküzün kesildiğini görürlerse hastalığı fark edecekler ve malı almayacaklar. O zaman Hacı Ahmet Efendi imdada yetişir, öküz şekline girer ve malın arasına karışır. Rus memuru, malı, huduttan geçerken üç defa sayar ve her defasında çubuğuyla vurur, tamam gelince malı alır.

Malın sahibi hemen çay ve şekerle Hacı Ahmet Efendi’nin evine varır. Hacı Ahmet Baba:

-Beni alaca öküz yaptın, kâfirin çubuğuyla üç defa vurdurdun. Sonra çay şeker getirdin. Bu zararlar nedir? der. Oysa ki Hacı Ahmet Efendi ne paketi görmüştü ne de malın sahibini, paketin içinde ne olduğunu bilmişti. Hacı Ahmet Efendi bunları kerameti sayesinde bildi. “

Yahu ne iyi be, nerdeee şimdi böyle keramet sahipleri?.. Bırakın darda kalanın yerine öküz olmayı, müritlerini ve kendilerine saygı ve bağlılık duyan tüm halkı mal ve sürü yerine koymaktalar şimdikiler.

1) Selami Türkmen-Erzurum’un Gönül Sultanları   
2) Balkan Harbi 1912 yılında yapılmadı mı? Hani top güllerini tutmuştu da yıllar sonra bir albay gelip onu bulmuştu?  
3) Selami Türkmen-Erzurum’un Gönül Sultanları
4) Sarıkamış’ta Köy Gezileri