Bu şiiri yazıp, yılbaşından, hafta tatilinin Pazar olmasından ve dolayısıyla Atatürk devrimlerinden rahatsız olan bu dinbaz ağızlı Türkçünün ben ne hallerini bilirim. “Tanış Ünlüler Anılar Giz Dökümleri” adlı kitabımdan bir bölümü alayım buraya da sırıtsın sahtekârlığı:
“Alparslan Türkeş’le ilgili bölümde, 1971 yılında Malazgirt Savaşı’nın 900. yıldönümü dolayısıyla biz dokuz arkadaşın dağ-tepe aşarak Erzurum’dan Malazgirt’te yaya olarak gittiğimizden de söz etmiştim. Hatırlayınız, hani o tüm kafilelerin konaklayacağı yeri göstermiştim Türkeş’e. İşte oraya onlarca çadır kuruldu o gece ve ertesi gün. O çadırların birinde de Bayrak Şairi rahmetli Arif Nihat Asya kalıyordu, Ankara kafilesi ile birlikte gelmişti.
Doğu’nun Başbuğu olarak bilinen Yılma Durak, o gece biz dokuz gönüldaşın yanına geldi. ‘Yahu’ dedi ‘Arif Nihat Hoca’nın birkaç şişe rakısı varmış yanında, o çadırda o adamların yanında açıp içemiyormuş, benden yardım rica etti. Nasıl etsek?..’
Düşünüp taşındık, rakıları bizim çadıra alıp saklamaya karar verdik. Arif Nihat Asya, rakı içmek istedikçe gelip bizim çadırda iki kadeh atıp gidecekti, bu atıp gitme işinde ona öncelikle rahmetli Selami Türkmen (Abık) yardım ve yataklık edecek, o olmadığı takdirde bizlerden herhangi birimiz bu suça fer’i fail olarak iştirak edecektik.
Arif Nihat Asya üç gün boyunca gelip bizim çadırda gizli gizli kafayı bulup gitti. Erzurumlu bir Hatem Emmi’miz vardı. Nüktedandı, sözü cebindeydi, külyutmazdı ve de şaşıydı. Arif Nihat Asya ile o konaklama alanında oturup uzun uzun sohbetler ediyordu. Arif Nihat Asya’nın rakı içtiğini kimse fark etmemişti ama o anlamıştı. Gülerek bana dedi ki ‘Ola Cazim, senin bu Arif Nihat da, Necip Baba (Necip Fazıl Kısakürek) gibi bir elinde tespih bir elinde kadeh, ele de çekir, bele de…’
Ben bu olayı birkaç kez yazdım çeşitli yayın organlarında, bazıları Arif Nihat Asya gibi mübarek bir zat’a bühtan ettiğimi öne sürüp inanmadılar yazdıklarıma. Sonra Şemsi Belli yazdıklarımı doğrulayan çok ilginç bir olayı anlattı bana. Ankara’da bir gece, içinde Arif Nihat Asya ve Şemsi Belli’nin bulunduğu bir grup edebiyatçı, gidip bir güzel kafaları tütsülemişler. Gece Arif Nihat Asya’yı evine bırakmak istemişler, oturduğu mahalleye gelmişler, fakat Hoca, körkütük sarhoş, evini bir türlü bulamıyor. O ara bir bekçi gelmiş yanlarına, Asya, Bekçi’ye ‘Bekçi Baba, Arif Nihat Asya’nın evi ne tarafta?’ demiş, bekçi ‘İlahi Hocam, işte eviniz, kapının önündesiniz, bana mı soruyorsunuz… ‘ diyerek kahkahaları koyuvermiş. Bazı Türk-İslam sentezcileri bu olayı anlatırlar ama Hoca’nın içkili olduğunu saklarlar, çok dalgınmış da bekçiye kendi evini sormuş güya. Yalancının?!”
Cumhuriyet’in her olanağından yararlan, okulunda oku, okulunda öğretmenlik yap, parlamentosunda milletvekilliği yap, sonra da dön sana iki kadeh rakı içmeyi bile çok gören Osmanlı özlemcileriyle aynı telden çal, Atatürk devrimlerden rahatsız ol… Buna ikiyüzlülük derler.