“Anadolu’daki ulusal direnişe cephe alan İstanbul Hükümeti, Mustafa Kemal’in çevresinde toplanan halkı, imparatorluğa karşı ayaklanan Celalîlere benzeterek Kemalî diye anmıştır. İngiliz Haberalma Örgütü, İstanbul’un işgal edildiği haberini ileten Fransız temsilcisine Vahdettin’in ‘Kemalistleri siz tutuklamasaydınız, ben tutuklayacaktım’ dediğini bildirirken, Tevfik Paşa da 6 Mart 1922’de Yüksek Komiser Rumbold’la yaptığı görüşmede ‘Kemalistler’ adlandırmasını yeğlemiştir. Ulusal Mücadele karşıtı Alemdar Gazetesi 18 Nisan 1920 tarihli nüshasında ‘Kemalî çetelerin Bursa’daki eşkıyalığından’, 20 Nisan’da ise ‘Kemalî çetelerin tepelenmesinden söz etmiştir.
Batılılar da Ulusal Hareketi ‘Kemalist Hareket’, ‘Kemalizm’ olarak adlandırmış, ulusal orduya ‘Kemalist Ordusu’, TBMM Hükümetin de ‘Kemalist Hükümet’ adını vermişlerdir.
Müslüman topluluklar ve kuruluşlar da ‘Kemalist’ nitelemesini yeğlemişlerdir. Örneğin Büyük Zaferin kazanılmasının ardından Mustafa Kemal’i ve Türkiye’yi kutlayan Tunuslu tüccarlar adına Paris’teki Türk temsilciliğine çekilen telgrafta ve Güney Afrika Johannesburg Hilafet Komitesi’nin kutlama telgrafında bu başarı ‘Kemalist Zafer’ olarak nitelendirilmiştir.
Batılılarca 1919 yılından itibaren kullanılmaya başlanan ve giderek yaygınlaşan Kemalizm nitelemesi, Türk basınında –belirleyebildiğimiz kadarıyla- ilk kez 1927 yılında Yakup Kadri tarafından kullanılmıştır.
Yakup Kadri’nin makalesi, Kemalizmi, Türkiye’yi bağımsızlığına, ulusu özgürlüğüne kavuşturan, hedefi çağdaşlaşmak olan ve bunun için de arasız devrimler yapan sistemli düşünceler bütünü, yani bir ideoloji olarak tanımlamaya yönelik ilk makaledir. Bu nedenle Türk aydınlarının 1930’ların başından itibaren giriştikleri Kemalizmi sistemleştirme çabalarının da ilk örneği olmuştur. Türk aydınları bu tarihten sonra ulusal hatta yerel gazetelerde ve dergilerde Kemalizmin doğuşunu, gelişmesini ve geleceğe yön verecek niteliklerini işlemeye başlamışlardır. Mahmut Esat Bozkurt, Falih Rıfkı Atay, Ahmet Cevat Emre, Burhan Asaf Belge, Yunus Nadi Abalıoğlu, Kazım Nami Duru, Nâzım Evren, Mehmet Şeref Aykut, Munis Tekinalp, Ahmet Emin Yalman ve Peyami Safa gibi Türk basınının etkili kalemleri Kemalizmin bağımsızlık savaşıyla başladığı ve zaferden sonra hız kazandığı görüşünde birleşmişlerdir.”(1)
Şair-i Âzam ünvanlı büyük şairimiz Abdülhak Hâmit Tarhan’ın Kemalistlik bağlamındaki bir anısı ise Avrupa ve dünyanın da bu kavrama o yıllarda ateşli biçimde sarıldığını gösteriyor:
“Abdülhak Hamit, Mustafa Kemal'i dehasının ve kahramanlığının göz kamaştıran ölçüleriyle ilk defa vatan hudutları dışından seyretmişti. Mağlup ve istilaya uğramış bir memleketin ortasında Milli Mücadele destanını yaratan kahramanın şöhreti dünyayı sardığı günlerde Abdülhak Hâmit Viyana'da bulunuyordu. Oradan 5 Teşrinievvel (Ekim) 1922 tarihiyle Sami Paşazade Sezai Bey'e gönderdiği bir mektupta Gazi Mustafa Kemal hakkındaki ilk intibalarını (izlenimlerini) şöyle naklediyordu:
‘.. Seninle ben, bilirsin ki bir zamanlar Kemalist idik, şimdi ise iki defa öyle olduk. Geçen akşam bir refikimle (dostumla) bir restoranda taam ediyordum (yemek yiyordum). Yanımızdaki masayı işgal eden Avusturyalı bir zat hangi millete mensup olduğumuzu sordu.
- Kemalistiz- dedim.
Herif hürmetle kıyam ederek (ayağa kalkarak),
Batılılar da Ulusal Hareketi ‘Kemalist Hareket’, ‘Kemalizm’ olarak adlandırmış, ulusal orduya ‘Kemalist Ordusu’, TBMM Hükümetin de ‘Kemalist Hükümet’ adını vermişlerdir.
Müslüman topluluklar ve kuruluşlar da ‘Kemalist’ nitelemesini yeğlemişlerdir. Örneğin Büyük Zaferin kazanılmasının ardından Mustafa Kemal’i ve Türkiye’yi kutlayan Tunuslu tüccarlar adına Paris’teki Türk temsilciliğine çekilen telgrafta ve Güney Afrika Johannesburg Hilafet Komitesi’nin kutlama telgrafında bu başarı ‘Kemalist Zafer’ olarak nitelendirilmiştir.
Batılılarca 1919 yılından itibaren kullanılmaya başlanan ve giderek yaygınlaşan Kemalizm nitelemesi, Türk basınında –belirleyebildiğimiz kadarıyla- ilk kez 1927 yılında Yakup Kadri tarafından kullanılmıştır.
Yakup Kadri’nin makalesi, Kemalizmi, Türkiye’yi bağımsızlığına, ulusu özgürlüğüne kavuşturan, hedefi çağdaşlaşmak olan ve bunun için de arasız devrimler yapan sistemli düşünceler bütünü, yani bir ideoloji olarak tanımlamaya yönelik ilk makaledir. Bu nedenle Türk aydınlarının 1930’ların başından itibaren giriştikleri Kemalizmi sistemleştirme çabalarının da ilk örneği olmuştur. Türk aydınları bu tarihten sonra ulusal hatta yerel gazetelerde ve dergilerde Kemalizmin doğuşunu, gelişmesini ve geleceğe yön verecek niteliklerini işlemeye başlamışlardır. Mahmut Esat Bozkurt, Falih Rıfkı Atay, Ahmet Cevat Emre, Burhan Asaf Belge, Yunus Nadi Abalıoğlu, Kazım Nami Duru, Nâzım Evren, Mehmet Şeref Aykut, Munis Tekinalp, Ahmet Emin Yalman ve Peyami Safa gibi Türk basınının etkili kalemleri Kemalizmin bağımsızlık savaşıyla başladığı ve zaferden sonra hız kazandığı görüşünde birleşmişlerdir.”(1)
Şair-i Âzam ünvanlı büyük şairimiz Abdülhak Hâmit Tarhan’ın Kemalistlik bağlamındaki bir anısı ise Avrupa ve dünyanın da bu kavrama o yıllarda ateşli biçimde sarıldığını gösteriyor:
“Abdülhak Hamit, Mustafa Kemal'i dehasının ve kahramanlığının göz kamaştıran ölçüleriyle ilk defa vatan hudutları dışından seyretmişti. Mağlup ve istilaya uğramış bir memleketin ortasında Milli Mücadele destanını yaratan kahramanın şöhreti dünyayı sardığı günlerde Abdülhak Hâmit Viyana'da bulunuyordu. Oradan 5 Teşrinievvel (Ekim) 1922 tarihiyle Sami Paşazade Sezai Bey'e gönderdiği bir mektupta Gazi Mustafa Kemal hakkındaki ilk intibalarını (izlenimlerini) şöyle naklediyordu:
‘.. Seninle ben, bilirsin ki bir zamanlar Kemalist idik, şimdi ise iki defa öyle olduk. Geçen akşam bir refikimle (dostumla) bir restoranda taam ediyordum (yemek yiyordum). Yanımızdaki masayı işgal eden Avusturyalı bir zat hangi millete mensup olduğumuzu sordu.
- Kemalistiz- dedim.
Herif hürmetle kıyam ederek (ayağa kalkarak),
- Ben de Kemalistim- dedi! ve
- Ah! Avusturya'da öyle bir adam zuhur etseydi, memleketimiz bu hale gelmezdi- sözünü suz-ü güzar (ateşli bir biçimde) ilave etti (ekledi).
Burada tanıdığım İngilizler bile bu Kemal namındaki harika-i kemâlatın meddahı bil-ihtiyarı ve hayranı iktidarıdırlar (olağanüstü yüceliğin gönüllü övücüsü ve güçlü hayranıdırlar). O Büyük, pek büyük asker, bugün, Kutuplarda bile hararetle alkışlanıyordu. Yalnız meydan-ı harbte (savaş alanında) değil, meydan-ı siyasiyat (siyaset alanında) ve kiyasette (zekilikte) de yekta (tek, eşsiz) olan Mustafa Kemal, âlem-i İslamı tenvir (aydınlatma) ve ihya (diriltme) için, doğmuş bir şemsi istikbaldir (gelecek güneşidir). Eminim ki yalnız Trakya’yı, Türkiye'yi kurtarmakla iktifa etmeyecek (yetinmeyecek) -daha, daha, yanımdasın yazmaya hacet yok- birçok mucizevari halaskârlıklarda (kurtarıcılıklarda) bulunacaktır, hemen Allah ömrünü efzun (çok, fazla) etsin.’”(2)
1) Atatürk Devri Yazarlarının Kaleminden Altı Ok
2) Haluk Y.Şehsuvaroğlu/ http://www.siirparki.com/hamitedair3.html
Burada tanıdığım İngilizler bile bu Kemal namındaki harika-i kemâlatın meddahı bil-ihtiyarı ve hayranı iktidarıdırlar (olağanüstü yüceliğin gönüllü övücüsü ve güçlü hayranıdırlar). O Büyük, pek büyük asker, bugün, Kutuplarda bile hararetle alkışlanıyordu. Yalnız meydan-ı harbte (savaş alanında) değil, meydan-ı siyasiyat (siyaset alanında) ve kiyasette (zekilikte) de yekta (tek, eşsiz) olan Mustafa Kemal, âlem-i İslamı tenvir (aydınlatma) ve ihya (diriltme) için, doğmuş bir şemsi istikbaldir (gelecek güneşidir). Eminim ki yalnız Trakya’yı, Türkiye'yi kurtarmakla iktifa etmeyecek (yetinmeyecek) -daha, daha, yanımdasın yazmaya hacet yok- birçok mucizevari halaskârlıklarda (kurtarıcılıklarda) bulunacaktır, hemen Allah ömrünü efzun (çok, fazla) etsin.’”(2)
1) Atatürk Devri Yazarlarının Kaleminden Altı Ok
2) Haluk Y.Şehsuvaroğlu/ http://www.siirparki.com/hamitedair3.html