Mehmet Akif Ersoy, Safahat’taki
“Hakkın Sesleri” bölümünde şöyle sesleniyor:
“Hani, milletlere meydan okuyan kavm-i necib
Görmedim bir kişi, tek bir kişi meydanda… Garib!
Hani, haysiyyetinin gölgesi çiğnense eğer;
-Olmadan üç kişinin, beş kişinin hunu heder-
Kahraman, gayzı yatışmaz, kanı coşkun efrad?
İşte haysiyyeti-i kavmiyyet muhakkak, berbad!
Hani: “Na-mahreme ben söyliyemem kızlarımın,
Karımın ismini… Hem öldürürüm, sonra sakın!”
Diye, tahrir-i nüfus istemiyen er kişiler!
Fuhşu i’laya koşan bir sürü na-merd öteden,
Ne selamlık, ne harem dilemeyip, çiğnerken.”
Bu beyitleri merhum Akif 1913 yılında yazmış.
O yıllarda Osmanlı Devleti müthiş bir çöküntü içindedir. Balkan Savaşları’nı kaybetmiş, Türk milleti dalga dalga sağa sola savrulmuştur. Balkan mağlubiyetimiz sonunda milyonlarca insan Anadolu’ya doğru göç etmiş, nüfusun yarısı yollarda heder olmuştur.
Osmanlı yönetimi şaşkındır.
Aslında millet de şaşkındır. Kimse ne yapacağını, hangi yoldan gideceğini bilememektedir. Milli kimliği yok edildiği halde, namusu çiğnendiği halde, millet, kime, nasıl karşı koyabileceğini bilemediği için, düşmanını bilemediği için müthiş bir çöküş dönemi yaşamıştır.
Yukarıdaki şiirde görüldüğü üzere, bu şiirde, bir zamanlar milletlere meydan okuyan
"kavm-i necib", yani asil millet, haysiyetinin gölgesi bile çiğnense kanını akıtmaktan asla çekinmeyen asil millet, hatta artık
"meydan okuma" gücünü yitirmiştir.
Akif'in deyimiyle; sayım için kapısına gelen nüfus memuruna bile
“mahremdir” diye karısının, kızının adını söylemek istemeyen
“er kişiler” , karşı karşıya kaldıkları bu hezeyana müdahale edecek gücü artık kendisinde bulamamaktadır.
Tabii ki bu şaşkınlık, daha sonra Birinci Dünya Savaşı’nın dehşetli mağlubiyetine de milletimizi maruz bırakmıştır.
İstiklal Savaşı ile ancak canhıraş bir karşı koyuşla vatan ve namusumuz kurtulmuştur.
Ve bu canhıraş mücadele sonunda milli bağımsızlığımızı yeniden kazanabildik.
Bugün 23 Nisan 2014. Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı.
Bu bayramları bize armağan eden İstiklal Savaşı şehitlerine neler borçlu olduğumuzun hala bilincinde değiliz. Bu mücadeleye inanmayan milyonlarca insanımız var.
Hatta siyasi partilerimiz var.
Aslında bu malum siyasi partiler milletin kafasına girip, şuurunu bozuyorlar.
“İstiklal Savaşı yoktur, böyle bir savaş yaşanmamıştır!” diyorlar ve İstiklal Savaşı’nın bütün tarihi ciddiyet ve önemini inkar ediyorlar.
Bu inkar; tabii ki siyasi partiler aracılığı ile Bayburt’a da sirayet etmiştir.
Rus ve Ermeni işgalini yaşayan Bayburt’un aslında bu düşüncelere itibar etmemesi gerekirdi. Maalesef siyasetin, propagandanın ağırlığı altında kaldı Bayburtlu.
“Ortak aklı” kaybettik.
21 Şubat Kurtuluş gününü kutlamak bile artık abesle iştigal bir hale hale geldi. Çünkü malum siyasiler nasıl olduysa muazzam bir yapısal değişikliğe uğradılar.
Milletimizin zihnindeki
“düşman”, “kurtuluş”, “Cumhuriyet”, “Türk”, “Türk Milleti”, “Türkiye Cumhuriyeti” algılarını değiştirdiler.
Şehirlerimizin düşmandan kurtuldukları gün olan özel günlerde, yıllardır yapılmakta olan
“kurtuluş” törenlerini yapmayı yasakladılar.
Vaktiyle Bayburt’ta ne güzel kurtuluş törenleri yapılırdı! Şimdi bunları yapmaya gerek kalmadı artık. Çünkü
"kurtuluş törenlerini yapmak demek, zihinlere aslında esaret düşüncesini kazmak demektir", diyorlar.
Bayburt Postası Gazetesi'nde;
"21 Şubat Ruhu" başlıklı yazısında
Sayın Ali Kemal Temuçin Bey bakın ne güzel yazmış:
“21 Şubat, Bayburtlunun yenilenme günüydü…
O gün kendini yenilerdi Bayburtlu, kinini değil, tarih hafızasını yenilerdi; yurdunun bir daha bu günleri yaşamaması için yenilerdi, gelecek kuşaklara aktarırdı Taşhan’da yaşananları… Kurtuluşun hangi bedeller ödenerek gerçekleştiğini unutturmamak için yaşanırdı 21 Şubatlar…
Kısacası 21 ŞUBAT RUHU tazelenir, kuşaktan kuşağa aktarılırdı.”
Şimdi bu geleneği yasakladılar.
Bakınız; hem de Bayburt’taki bir konferansında, değerli bir arkadaşımız ne buyuruyor:
“Kurtuluş törenleri yapılmasına gerek yoktur. Bize kurtuluş düşüncesini verenlerin, psikolojik olarak ‘esaret’ mefhumunu zihinlerimize zerk ettiklerinin farkında mıyız?”
Evet, kurtuluş törenlerine gerek yoktur, diyor değerli Bayburtlu arkadaşımız. Farkında olmadan esareti çağırıyormuş kurtuluş törenleri!
Yine Bayburt’ta bir konferansı sırasında değerli bir profesörümüz; “Türk ırkı diye bir ırk mevcut değildir!” buyurmuştu. (Prof .Yasin Aktay)
Bu düşüncelerin değişik zamanlarda, Bayburt’ta söylendiğini, yaşandığını, hatta mevcut iktidarın bağımsızlık anlayışının da bu olduğunu herhalde bilmeyen yoktur.
Tabii ki bu düşünceler, görevli birilerinin ağzı ile milletimize anlatılıyor.
Milletimiz, oynanan oyunların manasını elbette anlamıyor. Bütün bu olanlar gözünün önünde cereyan ettiği halde, ihanet veya gaflet içinde bulunanlarla gerçek vatanseverleri ayıramıyor.
Çünkü klasik usül siyaset devam ediyor. “Odunu aday göstersek seçilir” anlayışı hala geçerliliğini koruyor.
Oy verirken, seçim yaparken insanlarımız, kendilerine ulaşan partilerin, siyasilerin, üzerlerine bıraktıkları etkiye göre, propagandaya göre, kendilerine verilen yardımlara göre tercih yapıyor.
Ahmet Çağıldak Bey bu durumu ne güzel tespit etmiş. Bakınız; Bayburt Postası Gazetesi'ndeki
“Bayburt Bayburt Olalı Böyle Zulüm Etmedi” başlıklı yazısında Sayın Çağıldak nasıl sitem etmiş Bayburtluya:
“Siz; ülkesini, inancını, değerlerini bilen, tanıyan ve saygı duyan ama ölçüleri sizinle aynı olmayana şüpheyle bakarsınız!”
“Şüpheyle bakan” hemşehrilerine Sayın Çağıldak sitem ediyor. Bu güzel yazı bence bir daha, bir daha okunmalı.
Cumhuriyet Bayramını tanımayan, 23 Nisan Ulusal Egemenlik bayramını tanımayan, Türk ırkı diye bir ırk yoktur diyen, şehirlerimizde kurtuluş törenleri yapmaya gerek yoktur, diyen düşünce sahiplerinin kimler olduğunu Bayburtlunun anlaması, bilmesi bana göre çok önemlidir.
Bizim halkımıza yakışan budur. Tanımadan, anlamadan birilerinin arkasından gitmek, üç kuruşluk yardımlara kanarak vatanseverliği kaybetmek, bizim halkımızın, Bayburtlunun işi olmamalıdır. Çünkü şehitlerimizin çocukları veya torunları sağ hala. Biraz düşünmek gerekmez mi?
Nüfus sayımı için gelen memura
“Günahtır!” diye karısının veya kızının adını vermeyecek kadar Müslüman, şahsiyeti, onurlu olan milletimizin, devlet ve milletimizin geleceği ile ilgili, özgürlüklerimizle ilgili konularda daha duyarlı olması en büyük temennimdir.
Burada yegane hata, bu konuları milletimize gerektiği gibi anlatamayan basın yayın organlarımızdadır.
Hata üniversitelerimizdedir.
Hata aydınlarımızdadır.
Bayburt’un aydını bu konuda daha duyarlı olmalıdır.
Milletimiz daha uyanık olmalıdır.
Çünkü Bayburt halkı
“milletlere meydan okuyan kavm-i necib”in ta kendisidir.
İhsan Özkul Hocamın bahsini ettiği 1915’lerin belediye başkanı merhum
Hafız Süleyman Ağa’nın hatırasını unutmamalıdır halkımız.
Bu vesile ile milletimizin
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutluyorum.