"Ya devlet başa, ya kuzgun leşe!" özdeyişini bilmeyen yoktur. 

İnsan topluluklarının bulunduğu her yerde, yaşama düzenini sağlamak için mutlaka bir otoriteye ihtiyaç vardır. Bu otorite devlettir. Devlet "iktidar" demektir.

İnsan toplulukları (milletler) devlet otoritesi altında nasıl bir "düzen" içinde yaşıyorsa, bazı hayvan toplulukları da belirli bir "düzen" içinde yaşarlar. Arıların muazzam bir toplum düzeni içinde yaşadıkları ve bu düzeni korumakla görevli -tıpkı devlet otoritesi örneğinde olduğu gibi- bir otorite kurdukları kanıtlanmıştır. Bunu televizyon belgesellerinde bile görebilirsiniz.

Toplumun hayatını bir "düzen" içinde korumakla görevli olan devlet otoritesi ortadan kalkarsa o devlet yıkılır.

Son dönem tarihimizden buna yüzlerce örnek verilebilir.

Devletimiz yenilmiş, düşman topraklarımıza girmiş, ordular terhis edilmiş, bütün kuvvetler teslim alınmış, yani devlet çökmüştür. Ama buna rağmen bir devlet yetkilisi çıkıp aşağıdaki gibi bir demeç verebilmiştir.

Rahmetli bir Hamdi amcamız vardı. Çocuklar güreş yaptığında, yenilen çocuğu mahcup etmemek için "Ben yenilene aferin derim" derdi.

Devletimiz halen çok büyük bir yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olduğu halde, devlet adamlarımız ve onların yüzde yüz beyinlerini kontrol altında tutmayı başardığı kitle, bu korkunç sonuçtan habersiz bulunmaktadır.

Osmanlı Devleti'nin yıkılmasına sebep olan devlet adamları için "kaht-ı rical" (devlet adamı yokluğu) tabiri kullanılırdı. Bu kaht-ı rical bu gün de devam etmektedir.

Bütün bu anlattıklarımı örnek vererek açıklamak istiyorum.
30 Ekim 1918 günü imzalanan Mondros Mütarekesi'nin maddeleri aşağıdaki gibidir. 

1- Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının açılması, Karadeniz'e serbestçe geçişin temini ve Çanakkale ve Karadeniz istihkamlarının İtilaf Devletleri tarafından işgali sağlanacaktır. 

2- Osmanlı sularındaki bütün torpil tarlaları ile torpido ve kovan mevzilerinin yerleri gösterilecek ve bunları taramak ve kaldırmak için yardım edilecektir. 

3- Karadeniz'deki torpiller hakkında bilgi verilecektir. 

4- İtilaf Devletlerinin bütün esirleri ile Ermeni esirleri kayıtsız şartsız İstanbul'da teslim olunacaktır. 

5- Hudutların korunması ve iç asayişin temini dışında, Osmanlı ordusu derhal terhis edilecektir. 

6- Osmanlı harp gemileri teslim olup, gösterilecek Osmanlı limanlarında gözaltında bulundurulacaktır. 

7- İtilaf Devletleri, güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde herhangi bir stratejik yeri işgal etme hakkına sahip olacaktır. 

8- Osmanlı demiryollarından İtilaf Devletleri istifade edecekler ve Osmanlı ticaret gemileri onların hizmetinde bulundurulacaktır. 

9- İtilaf Devletleri, Osmanlı tersane ve limanlarındaki vasıtalardan istifade sağlayacaktır. 

10-Toros Tünelleri, İtilaf Devletleri tarafından işgal olunacaktır. 

11- İran içlerinde ve Kafkasya'da bulunan Osmanlı kuvvetleri, işgal ettikleri yerlerden geri çekilecekler. 

12- Hükümet haberleşmesi dışında, telsiz, telgraf ve kabloların denetimi, İtilaf Devletlerine geçecektir. 

13- Askeri, ticari ve denizle ilgili madde ve malzemelerin tahribi önlenecektir. 

14- İtilaf Devletleri kömür, mazot ve yağ maddelerini Türkiye'den temin edeceklerdir.(Bu maddelerden hiç biri ihraç olunmayacaktır.) 

15- Bütün demiryolları, İtilaf Devletlerin zabıtası tarafından kontrol altına alınacaktır. 

16- Hicaz, Asir, Yemen, Suriye ve Irak'taki kuvvetler en yakın İtilaf Devletlerinin kumandanlarına teslim olunacaktır. 

17- Trablus ve Bingazi'deki Osmanlı subayları en yakın İtalyan garnizonuna teslim olacaktır. 

18- Trablus ve Bingazi'de Osmanlı işgali altında bulunan limanlar İtalyanlara teslim olunacaktır. 

19- Asker ve sivil Alman ve Avusturya uyruğu, bir ay zarfında Osmanlı topraklarını terk edeceklerdir. 

20- Gerek askeri teçhizatın teslimine, gerek Osmanlı Ordusunun terhisine ve gerekse nakil vasıtalarının İtilaf Devletlerine teslimine dair verilecek herhangi bir emir, derhal yerine getirilecektir. 

21- İtilaf Devletleri adına bir üye, iaşe nezaretinde çalışacak bu devletlerin ihtiyaçlarını temin edecek ve isteyeceği her bilgi kendisine verilecektir. 

22- Osmanlı harp esirleri, İtilaf Devletlerinin nezdinde kalacaktır. 

23- Osmanlı Hükümeti, merkezi devletlerle bütün ilişkilerini kesecektir. 

24- Altı vilayet adı verilen yerlerde bir kargaşalık olursa, vilayetlerin herhangi bir kısmının işgali hakkını İtilaf Devletleri haiz bulunacaktır. 

25- Müttefiklerle Osmanlı Devleti arasındaki savaş, 1918 yılı Ekim ayının 31 günü mahalli saat ile öğle zamanı sona erecektir.

En önemli maddeleri özetlersek Mondrok Mütarekesi daha iyi anlaşılacaktır. 

- Çanakkale ve İstanbul Boğazları açılacak.
- Osmanlı orduları derhal terhis edilecek,
- Osmanlı donanması derhal teslim edilecek. 
- Limanlar, Toros tünelleri, telgraf istasyonları ve bütün demiryolları galip devletlerin denetimine geçecek. 
- Galip devletler, güvenliklerini tehlikede gördükleri yerleri işgal edebileclekler. 
- Erzurum, Van, Harput, Diyarbakır, Sivas ve Bitlis'te bir karışıklık çıkarsa galip devletler bu illeri işgal edebilecekler.

Bu maddeleri iyi okuyan ve anlayan bir insan, Mondros Mütarekesi ile galip devletlerin Osmanlı Devleti'ni tam olarak teslim aldığını anlar.

Anlaşma 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanmış. İmzalayan kişi o zamanın Bahriye Nazırı (Denizcilik Bakanı) Rauf Orbay'dır.

Rauf Orbay, bu anlaşmayı imzaladıktan iki gün sonra, 02 Kasım 1918 günü basına bir demeç verir. O günkü başbakan da (Sadrazam Ahmet İzzet Paşa) Rauf Orbay'a bir teşekkür mektubu yazar. Mütareke anlaşması oybirliği ile meclisten geçer.

Bu demeci bugünkü dile çevirerek aşağıya alıyorum.
(Yeni Gün Gazetesi, 02 Kasım 1918)

"Bu mütareke ile devletimizin bağımızlığı, saltanatımızın hukuku tümüyle kurtarılmıştır. Bu mütareke, yenen ile yenilen arasında yapılmış bir anlaşma değil, savaş halinden çıkmak isteyen iki devletin aralarındaki düşmanlağı durdurmaları gibi bir şeydir. Sizi temin ederim ki, İsstanbulumuza bir tek düşman askeri çıkmayacaktır..

Batum ve Kars de şimdilik boşaltılmayacaktır. Size tekrar ediyorum ki, İngilizler bize olağanüstü bir iyi niyet gösterdiler. O kadar ki, askerlerimizin ne kadarını terhis etmemiz gerektiğini saptamak hakkını bile bize bırakmışlardır. Evet yaptğımız mütareke, umudumuzun üstündedir. Devletin bağımsızlığı, saltanatın hukuku, milletin onuru tümüyle kurtarılmıştır."

Bu anlaşmadan sonra neler olduğunu biliyorsunuz. 

- İngilizler Çanakkale'yi işgal ettiler. 
- 73 parçalık düşman donanması İstanbul'a geldi, Dolmabahçe Sarayı önüne demirledi. 
- İngilizler; Maraş, Urfa, Antep, Kars ve Batum'u işgal ettiler. Samsun ve Merzifon'a asker çıkardılar. 
- Fransızlar; Mersin, Adana ve Afyonkarahisar'ı işgal etti. 

Devamını yazmaya gerek yok. İçinizi karartmayayım.
İtalyanlar, Yunanlılar ve neticede Sevr Antlaşması...

Islahat Hareketleri'nin manasını çok yazdım. Bugünkü "Çözüm Süreci" aslında bir Isalahat Hareketi'dir, dedim hep.

Bulgaristan'ın, Makedonya'nın, Girit'in elimizden çıkışında düşmanlarımızın kullandığı stratejik söylemlerle (propagandalarla) bu günkü hükümetin söylemlerinin aynı olduğunu söylemeye, anlatmaya çalışıyorum.

Balkan Savaşları'nda, Birinci Dünya Savaşı sırasında, zamanın iktidarlarının düşman karşısında nasıl hesapsız, hazırlıksız yakalandıklarını ve nasıl şaşırdıklarını, devletin yıkılışına, yok oluşuna bir çözüm getiremediklerini, bu günkü devlet adamlarımızın da karşı karşıya bulunduğumuz sorunları çözmek konusunda yetersiz olduklarını, ne yapacaklarını bilemediklerini anlatmaya çalışıyorum.

Kürdistan Devleti'nin kurulması konusunda bu günkü devlet adamlarımızın yine aynı hastalıklı siyasî görüşlerle hareket ettiklerini ve devletimizin bağıra bağıra bölündüğünü anlatmaya çalışıyorum.

Daha da müşahhas örnekler vermek gerekirse;

Başbakanın baş danışmanının "Türk ordusuna kumpas kurduk!" dediğini,
Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın "T.C. ile hesaplaştık" dediğini,
KCK'nin artık "Asayiş" tabelası koyup, yol kontrolü yaptığını,
Diyarbakırda'ki 2. Taktik Hava Birliği'ne saldıran PKK'lıların gönderden Türk Bayrağı'nı indirdiklerini,
APO'nun "Kürt İslam Kongresi" topladığını,
Bu toplantıya Cizre Kantonu'ndan (!) delegelerin katıldığını,
Ve bu toprakların aslında Türk toprağı olduğunu anlatmaya çalışıyorum.

Bütün bu olup bitenlerin hiçbir yetkilinin umurunda olmadığını, mevcut iktidarın kontrolü altında bulunan büyük bir kitlenin "aldatıldığını" anlayamadığını anlatmak istiyorum.

Unutmayınız, bu devlet Türk Milletin devletidir. İktidar dürüst davranıp, olanların anlamını tam ve doğru olarak millete anlatırsa millet devletine sahip çıkacaktır.

Ama neylemeli, devleti idere edenler bu gün yine dürüst davranmamaktadır.

Biz yine hançeremiz yırtılıncaya kadar bağıracağız.
"YA DEVLET BAŞA YA KUZGUN LEŞE"

Gelinen noktadan sonra, millet artık bu zilleti kabul etmeyecektir.

YAŞASIN MİLLİ DEVLET,
YAŞASIN TÜRK MİLLETİ.