İbrahim Tığ, şiiri ciddiye almış, şiire kendini adamış, şiir alanında kendini kabul ettirmiş ve kendini sürekli yenileyebilmiş bir şairdir.
Bu şairimiz iki kitabını gönderdi geçen gün. Meda Kitap tarafından yayımlanan bu kitaplardan birinin adı: “Sur ve Sır”, ötekinin de “Göl.”
Kitaplara tek tek girmeden genel bir bakışla değerlendirme yapmaya çalışacağım. Önce “Sur ve Sır” kitabından “Kış” adlı bir şiiri paylaşacağım, iki kitabın en sevdiğim, beğendiğim şiir bu oldu çünkü:
“Sen gittiğin zaman/vesikasız dağlar koyağım olurdu/gecenin şakaklarında/bir lambadan soğuk uyanırdım/hüznü ele verip dönerdi başım
şehirler yalnızdır örneğin biraz da eski/acemi âşıkların hâfızalarında büyürdü/saatler bir cemre düşerdi duldasına/ve soğuk bir iz bırakırdı zaman
acıyı sesinde sakla
sokaklar upuzun bir andıç olurdu/genç kız kalbiydi biraz da, delikanlı/bir söz düşerdi adsız geceye gömülen
sesini gizlerdim de duvarlara/en kırılgan gülüştü suretin
ah nasıl da yayılırdı kış/içinden ben düşerdim!”
İmgelerle ve özgünce betimlenmiş kış… Kış’ın izlenimleri özenle seçilmiş sözcüklere yüklenmiş. Kış, evler, duvarlar ve aşk ilişkisi şiire oturtulmuş ustaca…
Daha ne olsun?..
“Göl” kitabındaki “Belkis” adlı şiirinde sevgili Tığ şöyle diyor:
“üryan sabahlara dayayıp akşamı/seni öptüğüm zaman, yüzümün/ortasından bir tren geçerdi/biner giderdim, bir aşk turnesi Anadolu/belkis ve balkıs kokardı ova
(…) gül ve ten kokan yerlerimizi ovarız hep/en utandığımız yerimiz de dar/ölümün düştüğü yerde kalır/rakı içerken pavyonlardan içre
Hayyam bile ölür”
Aşkı tensel ve tinsel yanlarıyla algılıyor ve işliyor İbrahim Tığ. Şaşırtıcı benzerlik ve eğretilemelerle yapıyor bunu, düz ve basit anlatım hiç yok, ama anlaşılmazlık da yok. İşte buna başarı denir.
Zaman zaman tarihsel ögeleri de sokuyor şiirine şairimiz. Ve usta bir gözlemci, iyi bir şiir malzemesi toplayıcısı… İşte bu bağlamda bir örnek. Şairimizin, halk müziği sanatçımız Necla Akben’e adadığı “Ay Kırığı” adlı şiirinde, Akben’in annesinin derleyip kendisinin meşhur ettiği o türkünün, o tekerleme-şekerleme türü hoş nakaratı: “lilihalili fincanlım/lilişangukşerili güllük perili silfanlım.” İşte bu hoş nakaratı, İbrahim Tığ şiirine ustaca montajlamış, Ay Kırığı ile koyun koyuna…
Evet bağlayalım sözü, İbrahim Tığ, okunaklı bir şairdir, şiirleri dokunaklı ve şiir sanatı bakımından korunaklıdır. Şiirde ve şiir dilinde daha pek çok yenilikler yapacak kumaştadır. Başarılar diliyorum.
MEVLÜT ÖZDEN VE YONTU
İkinci şairimizin adı Mevlüt Özden, kitabının adı: “Yontu 1.Kitap” Özden’in kendi yayını ve tam 210 sayfa. Mevlüt Bey, telefon etti bana, kitap fuarında tanışmışız, kitap göndereceğini söyledi ve kitabı imzalı olarak geldi. Geldi ama ismimi yanlış yazmış Mevlüt Bey, adım Cazim’dir efendim, “Casim” değil. Önce bunu belirteyim sonra, kitaba dönelim.
Mevlüt Özden, çok yazmış, yakınlarına (sözgelimi babasına) uzun uzadıya şiirler yazmış.Çok yazarken zaman zaman niteliği ve işçiliği boşlamış. Bir örnek verelim bu dediklerimize. 26’ıncı sayfadaki koşma türünde yazılan “Babam Gibi oldum Ben” adlı şiirinin bir dörtlüğünde şöyle diyor şairimiz:
“Anlatırdı Hazreti Ali cengi/Yoktu onun dünyada dengi/Tam ortasına kordu ahengi/Babam gibi oldum ben”
İlk dize tamam, babası Hazreti Ali Cengi anlatırmış. Peki ya ikinci dize “Yoktu onun dünyada dengi.” Kimin dünyada dengi yok, Hazreti Ali Cenginin mi, babanızın mı? Kafiyeye uydurmak için rastgele sallanmış. Ve üçüncü dize: “Tam ortasına kordu ahengi.” Neyin ortasına Mevlüt Bey, hangi ahengi koyardı? Ve dördüncü tekrar dizesi.
9 dörtlükten oluşan bu şiirin diğer dörtlükleri de aynı minval ve içerik üzere gitmiş. Hadi bir tane daha örnek verelim:
“Keşkülü çok severdi dondurmalı/Konya Çamlıca’da kaşığı daldırmalı/Afiyetle sâkince mideye indirmeli/Babam gibi oldum ben.”
Çocuk şiiri olarak belki ilgi görebilir bu dizeler, bunun ötesinde yok bir değeri. Ve bir de değerli Mevlüt Bey, bu kitabı özel olarak yakınlarınıza yazmamışsınız, umuma açık bir kitap, babanızı bütün yönleri ile anlatmak zorunda değilsiniz ki… Öyle vurucu iki dize derdiniz ki çakılır kalırdı okurun belleğinde. Örnek mi istiyorsunuz? Can Yücel’in “Ben Hayatta En Çok Babamı Sevdim” adlı şiiri. Hadi bir de kendimden örnek vereyim, bu şiir bir kitabımda da vardır ve babama yazdığım tek şiirdir, adı “Babamın Elleri”dir:
Son fotoğraflarından birine baktım
Ellerine kenetlendi gözlerim
Artık öpemeyeceğim o kutlu ellerine.
Son anından son anı'ydı
Bir çift donuk yeşil gözün yeşili
Şimdi bu fotoğraf
Fotoğrafta çürümemiş ellerin.
Elinde büyürken anamın
Bir dağın elinden tutarcasına
Bu elleri tutardım çocukluğumda.
Yumruktu kem gözlere
Sırtımı sıvazlayandı.
Yeri geldiğinde gözdağı
İşaret parmağında öğüt
Ve yıllar yılı habire harçlık.
Ellerin babam ellerin...
Verendi
Vurandı
Derendi
Gösterendi
Sevendi...
Şimdi toprakta çürüyen
Albümümde dipdiri
Uzun parmaklarında uzun uzun anılar.
Sizin yukarıda sözünü ettiğim şiirinizin dizelerini kafiyeden arındırın, ortada bir şiir değil, şiir ahengi bile olmayan bir düzyazı kalır.Ve ne yazık ki böyle şiirler kitabınızda pek çok. 52’inci sayfaya gidelim ve “Esnaflık Kaderimdi 1” adlı şiirden dizeler okuyalım:
“Mobilyamız İzmir’den trenle gelirdi/Müşterimiz kaliteyi iyi bilirdi/Somya vardı, baza doğmamıştı daha/Koşardık akşamları bomboştu saha/Taş aynalar dokuz yaldızlı/Satılırdı her gün hızlıdan hızlı/Geçti zamanlar, mobilyada toptancı/Anam görmedi, babam duydu kıvancı/Koltuk mesleğim, adım duyuldu/İlk günden yoluma tuzaklar kuruldu/Süngerler iki renk sarı, beyaz/İskelette kayını kullanan az.”
Böyle sürüp gidiyor bu şiir dışı, uyaklı metin. Sayın Mevlüt Özden, günümüzde şiir böyle yazılmıyor. Günümüz Türk ve dünya şiirinin geldiği yeri ve düzeyi iyi öğrenmeniz gerek.
Ve kitabınızda en çok sinirime dokunan Humeyni İranı’nın 80’li yıllarda Türkiye yönelik rejim ihracının karargâhı işlevi ve görevini yerine getiren “İran İslam Cumhuriyeti’nin Sesi Radyosu”nda görevli olan Atatürk düşmanı Selahattin Eş’e şiir adamanızdır.
Evet daha fazla sizi hırpalamayayım. Kitabınızda az da olsa, benden iyi not alacak şiirleriniz de var, onlardan da bir tane örnek verelim. Göksel Arsoy’a adadığınız “Şükür Yargıcım” adlı şiirinizde şiiri büyük ölçüde yakalamışsınız.
“Acılar beni karıyor/Gözlerim şafakta bekçi/Ellerim mahremler sığınağı/Yürüdüğüm yol/Bin bir çıkmazın çıkmazı”
İşte hep böyle yazın, ben de sizi öveyim, olur mu?