İlk kitabın yazarı Nihal Güres, türü: roman, yayınevi: Kora… Yapıtın adı: “Ölünce de Kırmızı Ruj Sürüyor musunuz?”
Bu toplumun yaşlılık algısı özürlü ve sakıncalıdır. Yaşlıya birçok şey çok görülür, ayıplanır. “Yaşına yakışıyor mu?”, “Yaşından başından utan?”, “Yaş yetmiş iş bitmiş” sözleri atasözü gibi olmuştur. Kendimden örnekler vereyim; sosyal medyadan biliyorum; kitaplarıma, söyleşilerime gelen tepkilerden biliyorum, başımla baş edemeyenler hemen yaşıma saldırmaktalar: “Moruk, beyni sulanmış” diyerek. O beynin hâlâ ürettiğine bakmadan, o beynin 25 yıldır köşe yazarlığı yaptığına bakmadan, 20’inci kitabının yolda olduğuna bakmadan, demektedirler bunu. Kendileri acaba benim yaşıma gelebilecekler mi, geldiklerinde durumları ve bellekleri ne durumda olacak, bunu hiç düşünmezler.
Bu toplumun yaşlıya biçtiği şablon şudur: Git cami önlerinde banka otur, ölümü düşün, gir içeri namaz kıl, yine ölümü düşün. Ya da git kahveye taş oyna, lak lak et…
Neden böyle bir giriş yaptım? Çünkü Nihal Güres, bir yaşlılar düş-ülkesi yaratmış. Bu düş-ülke bir yaşlılar yurdu. Orada kocalmaz gönüller var, orası bir aşk komünü, bir dünya cenneti, yaşama sevinci ve direnci anlatılıyor, örnekleniyor. Daha da ileriye gidiyor, ölüm sonrası ve ötesine değgin de düşler, ütopyalar üretiyor.
Güres’in zaman zaman ustalıklı bir ironiye kaçan anlatımı var. Şiirlerden ve imgelerden yararlanıyor ama bu kimilerinin yaptığı gibi kendi söz bilmezliğini şiirlere yüklemek değil, yerli yerine oturtarak yapıyor bunu. Kendi söyleminde de şiirsellik ve özdeyişsellikler görülüyor yer yer. Bunu da örnekleyelim:
-Çeşmelerden aşk akıyor… Cennet burada. Bizim yanımızda, amcalarla teyzelerin ayakları altında…
Bu toplumun yaşlılık algısı özürlü ve sakıncalıdır. Yaşlıya birçok şey çok görülür, ayıplanır. “Yaşına yakışıyor mu?”, “Yaşından başından utan?”, “Yaş yetmiş iş bitmiş” sözleri atasözü gibi olmuştur. Kendimden örnekler vereyim; sosyal medyadan biliyorum; kitaplarıma, söyleşilerime gelen tepkilerden biliyorum, başımla baş edemeyenler hemen yaşıma saldırmaktalar: “Moruk, beyni sulanmış” diyerek. O beynin hâlâ ürettiğine bakmadan, o beynin 25 yıldır köşe yazarlığı yaptığına bakmadan, 20’inci kitabının yolda olduğuna bakmadan, demektedirler bunu. Kendileri acaba benim yaşıma gelebilecekler mi, geldiklerinde durumları ve bellekleri ne durumda olacak, bunu hiç düşünmezler.
Bu toplumun yaşlıya biçtiği şablon şudur: Git cami önlerinde banka otur, ölümü düşün, gir içeri namaz kıl, yine ölümü düşün. Ya da git kahveye taş oyna, lak lak et…
Neden böyle bir giriş yaptım? Çünkü Nihal Güres, bir yaşlılar düş-ülkesi yaratmış. Bu düş-ülke bir yaşlılar yurdu. Orada kocalmaz gönüller var, orası bir aşk komünü, bir dünya cenneti, yaşama sevinci ve direnci anlatılıyor, örnekleniyor. Daha da ileriye gidiyor, ölüm sonrası ve ötesine değgin de düşler, ütopyalar üretiyor.
Güres’in zaman zaman ustalıklı bir ironiye kaçan anlatımı var. Şiirlerden ve imgelerden yararlanıyor ama bu kimilerinin yaptığı gibi kendi söz bilmezliğini şiirlere yüklemek değil, yerli yerine oturtarak yapıyor bunu. Kendi söyleminde de şiirsellik ve özdeyişsellikler görülüyor yer yer. Bunu da örnekleyelim:
-Çeşmelerden aşk akıyor… Cennet burada. Bizim yanımızda, amcalarla teyzelerin ayakları altında…
-Hayaller beslenmezse insanlar ölür.
-Bulutlardaki aşkı görürseniz söylemekten çekinmeyin.
-Unutulmamış kederlere kapıyı açmıyoruz.
-O ışığa dokun ve o ışığı öp.
Bu kitabı salık veririm, bu yıl okuduğum en güzel romanlardan biri…
İkinci kitap, Güler Keskinkaya’nın… Berfin Yayınları tarafından yayınlanmış. Keskinkaya Türk Operası’nın en önemli sanatçılarından biri. Yaşamöyküsünü, anılarını anlatmış “Unutulacak Gibi değil” adlı bu kitapta.
Ziya Gökalp “Biz geçen ömrümüze geçti diyoruz. Oysa ömrümüzün en sönük dakikaları bile hatıralar şeklinde belleğimizde yaşamaktadır. Onları birer birer elmasları, mücevherleri çıkarır gibi çıkarmak elimizdedir” der. Keskinkaya da öyle yapmış, elmas ve mücevherleri çıkarır gibi çıkarmış ve işlenmiş olarak okurun önüne koymuş.
Yazarın yolu birçok ünlü isimle kesişmiş. Kimler yok ki? Muhsin Ertuğrul, Gürer Aykal, Maria Callas, Ayla Erduran, Faveretto… Ve dünyanın nice ülkesine gidip görmüş, ülkemizi sanatıyla temsil edip yüzümüzü ağartmış.
Ve öylesine sanatına bağlı ki, 12 Eylül döneminde Danışma Meclisi üyeliği öneriliyor, kabul etmiyor.
Anı meraklılarına ve opera ile ilgili olanlara salık veriyorum vurguyla…
Bu kitabı salık veririm, bu yıl okuduğum en güzel romanlardan biri…
İkinci kitap, Güler Keskinkaya’nın… Berfin Yayınları tarafından yayınlanmış. Keskinkaya Türk Operası’nın en önemli sanatçılarından biri. Yaşamöyküsünü, anılarını anlatmış “Unutulacak Gibi değil” adlı bu kitapta.
Ziya Gökalp “Biz geçen ömrümüze geçti diyoruz. Oysa ömrümüzün en sönük dakikaları bile hatıralar şeklinde belleğimizde yaşamaktadır. Onları birer birer elmasları, mücevherleri çıkarır gibi çıkarmak elimizdedir” der. Keskinkaya da öyle yapmış, elmas ve mücevherleri çıkarır gibi çıkarmış ve işlenmiş olarak okurun önüne koymuş.
Yazarın yolu birçok ünlü isimle kesişmiş. Kimler yok ki? Muhsin Ertuğrul, Gürer Aykal, Maria Callas, Ayla Erduran, Faveretto… Ve dünyanın nice ülkesine gidip görmüş, ülkemizi sanatıyla temsil edip yüzümüzü ağartmış.
Ve öylesine sanatına bağlı ki, 12 Eylül döneminde Danışma Meclisi üyeliği öneriliyor, kabul etmiyor.
Anı meraklılarına ve opera ile ilgili olanlara salık veriyorum vurguyla…