Aydınlık Gazetesi’ndeki köşesinde, adını vermeden memleketi Erzurum'u ve yine adlarını vermeden dört sinemasını anlatmış sevgili Feridun Andaç... Erzurum Lisesi'nde yatılı öğrenci iken o dört sinemadan ben de geçtim (daha sonra Dadaş Sineması da eklenmiş beş olmuştu). Cumartesi gecelerini iple çekerdik Doğu, Güneş, Gürpınar ya da Arı sinemalarından birinde bir film izlemek için...

Doğu Sineması'nın bilet kontrolünü körüklü çizmeleri ile dikkati çeken meşhuur "Sinemacı Refıh" yapardı (Erzurum'un kafiyeli üç ünlüsünden biriydi: İSPİRTÇİ TEFİH, SİNEMACI REFİH, CIRITÇI ŞEFİH). Arı Sineması'nın her şeyi ise Muhittin Abi idi, Doğu’nun başbuğu diye ünlenen Yılma Durak'la teyze çocuklarıydılar, oradan tanırdım, çok yiğit ve temiz yürekli bir insandı. Gürpınar Sineması'nın ise giriş katında pastane gibi bir yer vardı, orada yediğim ufacık yaş pastaların tadı hâlâ damağımda. Ve Raquel Welch’in bir büyük afiş boyundaki o seksi fotoğrafı. Ona bakar ne düşler kurardım, ayıptır söylemesi. Güneş Sineması’nın sahibi ise Artvinli kaba saba ve patavatsız bir adamdı, sonraki yıllarda bir çaya yardım istemeye gittiğimde anlamıştım bunu. Ama o sinemada da Erzurum'a Buzlar Çözülmeden filminin çekimi için gelen Selda Alkor’u görmüştüm. Çiçekçi Kız filminin gösteriminden önce sahneye çıkmış bir konuşma yapmıştı. Nasıl heyecanla dinlemiştim…

Buzlar Çözülmeden filmi (Cevat Fehmi Başkut’un ünlü yapıtından senaryolaşmıştır) ilk kez o zaman Erzurum’da çevrilmişti (daha sonra başkaları da çevirdiler, Kemal Sunal oynadı onların birinde de). Okuldan kaçar gider çekimlerini izlerdim/izlerdik. Filmin başrollerini Selda Alkor’la paylaşan Fikret Hakan’ı Nene Hatun Kız Öğretmen Okulu’nun girişinde bir sahnenin çekimine geldiğinde çok yakından görmüştüm, gülerek selamlamıştı bizi.

Ve o film gösterime girip Erzurum’a da geldiğinde filmin afişlerinin yanına dizilen çok sayıda fotoğrafların birinde kendimi de görmüştüm (arkadaşlarım da görmüş, ulan ne ballı adamsın, demişlerdi), demişlerdi ama o fotoğraftan bir tane almak olanağını bir türlü bulamamıştım. Hâlâ yanarım o fotoğrafa, çünkü filmde görememiştim kendimi…

Doğu Sinemasının balkonu… Çarşamba günü öğlenden sonra genelev kadınları faytonlara doluşur, o sinemaya gelirlerdi ve o balkonda otururlardı toplu olarak. Filmden önce ve arada, aşağıda oturanlar dönerler balkona birbirlerine gösterirlerdi onları, adlarını söylerlerdi kimileri bilgiç bilgiç.

“Esas oğlan, esas kız” deyimlerini Erzurumlular icat etmişlerdi başrol oyuncuları için. Sonradan bu deyim Türk Sineması literatürüne ve mizahımıza da girmiştir. Yalnız o mu? Gelecek haftalarda gösterilecek filmlerin tanıtım filmlerine (Fragment), “parça gösterir” derlerdi. Sahnelerin değişmesine ise “perde döndi” denirdi.

Ve “kabuklu yemiş yasağı”… Erzurumlu pek anlamamıştı o yasağı, aklı yatmamıştı. Ay çiçeği çekirdeği çıtlatan birini görevli uyarınca şöyle tepki göstermişti: “Sımışga da mı yemiyeciyih, tu da mı demiyeciyih?”

Veee Erzurum’un ekabirlerinden Korukçu Münip Bey’le ilgili bir anı: Cumhuriyetin ilk yılları… Sinema yeni açılacak Erzurum’da, fakat sahibi tepkilerden çekiniyor, “Burası tutucu bir yer, sinemayı başıma yıkarlar” diye kaygılanıyor ve çözümler düşünüyor. Sonunda buluyor. Erzurum’un tüm ileri gelenlerini, yani ekabirlerini çağırıyor, ilk olarak onlara özel bir suare yapıyor. Filmdeki kadınlar çok güzel, kıyafetler dekolte ve çok güzel öpüşüyorlar. Ekabirler şaşkın. Film bitince Korukçu Münip Bey diyor ki “Ola biz şimdiye geder eşşeginen yatağa girirmışıh da heberimiz yoğumuş uşahlar, gördüz he mi garıları?”

Son bir anekdot daha aktarayım: Birkaç arkadaş karar vermişiz Güneş Sineması’na gideceğiz. Varıyoruz, afişlerin yapıştırıldığı duyuru tahtalarının yanına, tahtalar bomboş. Bir anlam veremiyoruz, soruyoruz birbirimize, “Yahu neden boş burası acaba?”

Tam karşıda Halk Müziğimizin dev sanatçılarından Mükerrem Kemertaş’ın delidolu kardeşinin kundura onarım dükkânı var, dükkânın önünde duruyormuş deri iş önlüğü ile, oradan bağırdı bize:

“Gardaş, orda bu akşam film yok, Erbakan oynir…”
“Erbakan mı?”
“He ya… Gonuşma yapacah orda…”

Dayanamayıp diyorum ki:
“Ben de sandım ki o da film çevirmiş…”
“Ohooo, O ne filmler çevirecah, hele bekleyin…”

Haklıymış adam…

Evet bu kadar anımsayabildim, Feridun Andaç’a teşekkürler, o yazmasaydı yazmazdım bunları…