Hicranî Baba, hem Bayburt’ta ki evimize, hem de Mam Köyündeki evimize gelen, babamın sevgili dostu, ailenin büyüğü sayılan, azizlenen bir ulu kişimizdi. Şingâh’taki evimizde kaldığı bazı geceler coşardı. Babam, âhenkle ona eşlik eder, annem semaverden sürekli çay taşırdı. Davudî bir sesi vardı.

Hicranî Baba, hem Bayburt’taki evimize, hem de Mam Köyündeki evimize gelen, babamın sevgili dostu, ailenin büyüğü sayılan, azizlenen bir ulu kişimizdi. Şingâh’taki evimizde kaldığı bazı geceler coşardı. Babam, âhenkle ona eşlik eder, annem semaverden sürekli çay taşırdı. Davudî bir sesi vardı.



Babam Ahmet Kızıltuğ, 1937 ile 1941 yılları arasında Hicranî Babanın şiirlerini eski harflerle defterlere kaydetmiş. Bazılarının altına tarihini de yazmış. Daha evvel Türk Edebiyatı Dergisinde bir yazı içinde kullandığım “SAZIM” şiirini aşağıya alıyorum.



SAZIM



Sazımın telinin dördü,

Biri alır gamı, derdi,

Biri nâmert ile merdi;

Seçer bir yana bir yana.



Sazımın telleri keman,

Biri çağırır el’aman,

Biri tabip, biri derman;

Seçer bir yana bir yana.



Sazımın telleri çelik,

Onun bağrı benden delik,

Biri zülüf, biri örük;

Seçer bir yana bir yana.



Sazımın telleri üç beş,

Benim gibi almış ateş,

Biri altun, biri gümüş;

Seçer bir yana bir yana.



Sazımın telleri cevher,

Biri bülbül öter seher,

Biri yıldız, biri ülker;

Seçer bir yana bir yana.



Sazımın telleri şâkir,

Biri ırmak, biri nehir,

Biri sûfî, biri zâkir;

Seçer bir yana bir yana.



Sazımın telleri nakkaş,

Aşkından almıştır ateş,

Biri sırdır, biri sırdaş;

Seçer bir yana bir yana.



Sazımın telleri ondur,

Ehl-i aşka bir oyundur,

Biri aydır, biri gündür;

Seçer bir yana bir yana,



Sazımın telinin yayı,

Bu dünyada var mı tay’ı?

Birisi yedi deryayı;

Geçer bir yana bir yana.



Benim sazımın âhından,

Telleri, hub dergâhından,

Biri Hicran kadehinden;

İçer bir yana bir yana.




***



Hicranî Baba beni de çok severdi. Küçük yaşta ölen kardeşime Zakir adını da “o” vermişti. Ben küçükken “re”leri “le” şeklinde telâffuz ederdim. Beni bir gün yine kucağına oturttu. “Dilini ağzının tavanına yapıştır, ‘re’ de oğlum, re de oğlum” diyerek konuşmamı düzeltti.



Babam, bandonun şefi olmakla birlikte, fotoğrafhane sahibiydi. Bütün fotoğraflar, gündüz ışığında çekilir ve değerlendirilirdi. Fotoğraf kâğıdı kutuları, boş film makaraları benim oyuncaklarımdı. Bir akşam kutuları üst üste yığıp kule yapıyor, sonra en alttakini çekip yıkıyor, yeniden yükselterek oynuyor muşum! Hicranî Baba bana o akşam bir şiir söylemiş. Bu şiiri ilk defa yayınlıyorum.



FIRAT



Gönül bahçasınin bari (1)

İsm-i Fıra’ta bir bahın

Hân-ı zâtında var nezri (2)

Eşg-i (3) Fırat’a bahın



Teze Reyhan* kimi gohar

Gözleri cennete bahar

Çoh hünerler yapar yıhar**

Fend-i Fırat’a bir bahın



Elif zülfü al bağlanmış

Kirpiklerine sahlanmış

Allah diyerek çağlamış

Ahan Fırat’a bir bahın



Han-ı zâtında var mâye

Benzer on beşinde âye

Geyd edilmişdir künyeye

Yıhan Fırat’a bir bahın



Bülbül kimi ganatlanmış

Guşanıbda köhlanlanmış

Gudretinden isbatlanmış

İsm-i Fırat’ta bir bahın



Bene derler metin (4) yazam

Can mı dayanur (du) nazan (5)

Annesi hurîden âzam

Ad-ı Fırat’a bir bahın



Bülbül kimi hub lisanı

Sanırsan cevher tükânı

Güzellik Yusuf u sânî

Resm-i Fırat’a bir bahın



Hicrânî’yem verdim metin

Mevlâ göstersin himmetin

Bülbülü sekiz cennetin

Yurd u Fırat’a bir bahın




Âşık Hicrânî Taştan Bayburt – 1937

- - - - -